Aşka Giriş: Kubilay Aka

  • Biraz hikayenin başına gidelim. Proje size ne zaman geldi? Ne düşündünüz senaryoyu ilk okuduğunuzda?

Proje yanlış hatırlamıyorsam geçen sene nisan sonu gelmişti. Sezonun bütün yorgunluğu üstümdeydi ve tatil hayalleri kuruyordum ki senaryoyu okudum. Çok genç, çok eğlenceli bir işti. İnsanlara geçmişten bir şeyler hatırlatabilecek bir dizi diye düşündüm. İnsanların farklılıklarından dolayı sınıflandırılmaması gerektiğini, birbirinden çok farklı beş gencin aşka olan bakış açısının değişimini ve hayata karşı cesur duruşlarını anlatan bir iş. Komediyi de dramı da içinde barındıran eğlenceli bir proje olduğunu düşündüm.
 

  • Kerem öfke kontrol bozukluğu olan biri. Siz çabuk sinirlenir misiniz? Hayatta sizi en çok ne kızdırır?

Kerem’in haklı bir öfkesi olduğunu düşünüyorum. Öfkesi hayatı boyunca babasının malı mülküyle değerlendirilmesinden ve babasının da ona saygı duymayıp zorbalık yapmasından kaynaklanıyor. Evde gördüğü zorbalığı dışarda o yapıyor ve böylece zarar görmediğini düşünüyor. Bunun dışında bir de adaletsizlikle alakalı büyük sorunları var. Yine de evet öfkesi hiç kontrollü değil. Onun yaşındayken evet ben de çabuk sinirlenirdim ama şimdi sinirlendiğim çoğu şeyin aslında ne kadar gereksiz olduğunu anlıyorum. Şimdi biraz daha ayaklarım yere basmaya başladı. Artık daha soğukkanlı, daha sakinim.
 

  • İyi bir öğrenci miydiniz? Sorulduğunda ne olmak istediğinizi söylerdiniz?

Pilot olmak istediğimi söylerdim. Dersi derste dinler evde pek ders çalışmazdım. Haylaz bir öğrenciydim ama notlarım iyiydi. Eğlenceli bir öğrencilik hayatı geçirdim.
 

  • Filmlerde görülecek türden bir keşfedilme hikayeniz var. Bodrum havaalanından, Istanbul’da setlere uzanan bir öykü. O zamanki Kubilay’la bugünkü karşılaştırsanız nasıl farklar görürsünüz?

Evet, büyülü bir hikayem var ama aslında o günkü benle bugünkü arasında çok fark yok. Hayatımdaki insanlar hala aynı. Belki tek fark, bazı konularda biraz daha bilinçli olmam olabilir.
 

  • Alaylı olmanın avantaj ve dezavantajları sizce neler?

Bunu hiç düşünmemiştim. Teknik bilginin değeri çok büyük, okulların katkısı tartışılamaz bile. Alaylı olunca daha uzun zamanda öğreniyor olmak bir dezavantaj belki ama oyunculuğu tecrübe ederek öğrenmek deneysel olduğu için avantaja dönüşüyor olabilir. Sadece varsayım yapıyorum.
 

  • Aşk 101’de Kerem Eda’ya sırılsıklam aşık, bulanık sinyaller aldığı için biraz da kafası karışık. Siz aşık olduğunuzda nasıl biri olursunuz?

Ben daha net bir insanım. Ne istediğimi, ne hissettiğimi hemen söylerim, hiç içimde tutamam. Heyecanlıyım sanırım aşk konusunda. Biraz her şey hemen olsun, güzel olsun isterim.
 

  • Cesur biri misiniz yoksa tedbiri elden bırakmayan biri mi?

Cesurumdur genelde. Her şey için tedbir alıp her an kontrollü olamam. Duygularımla hareket ettiğim zamanlar, risk aldığım anlar veya akışına bıraktığım şeyler olmalı ki yaşadığımı hissedebileyim.
 

  • Hepimizin evde olduğu bu zamanda gününüz nasıl geçiyor? Evde neler yapıyorsunuz?

Ben dışarı çok fazla çıkan biri değildim. Bu da böyle gelir geçer, idare ederim durumu diyordum ama vaziyetin ciddiyetinin verdiği psikolojik bir etki oluyor. Ne olursa olsun bir kahve içme, sohbet etme, sosyalleşme ihtiyacı oluyor insanın içinde. Sonra biraz daha ertelediğim şeyleri yapmaya başladım. Evde vakit geçirmeyi daha yararlı bir hale getirip izlemediğim filmleri izliyorum, okumam gereken kitaplar vardı onları okuyorum, müzikle kendi çapımda uğraşıyorum.
 

  • Bir Adanalı olarak mutfakta becerikli biri olduğunuzu biliyorum. Bu aralar neler pişiriyorsunuz? Bu yediklerinizi nasıl yakıyorsunuz?

Evet, mutfakta vakit geçirmekten çok hoşlanıyorum. Evde olduğumuz bu dönemde spor yapma imkanım daha çok oluyor. Eskiden vakit kalmıyordu, haftada bir veya iki gün yapabiliyordum. Bu yüzden sporcu menüleri, yağsız, bol proteinli, biraz da karbonhidrat alabileceğim besinler tercih ediyorum. Yemeklerimi de buna göre kendim hazırlamak hoşuma gidiyor. Ne yediğimi, nasıl piştiğini biliyor, kendi sevdiğim gibi yapıyorum. Beklerim her zaman…
 

  • Hayvanlarla da aranız iyi. Instagram’da zaman zaman paylaşıyorsunuz hayvanlarınızı. Toplam kaç kuyrukluyla paylaşıyorsunuz evinizi? Nasıl sahiplendiniz, isimlerini nasıl seçtiniz biraz anlatır mısınız?

Evet, bazı hayvanlar çok özel olabiliyor. Sadece evimizdeki değil dışarıdaki hayvanlara da özenli davranmamız gerektiğini düşünüyor ve bu sevgiyi çevreme aşılamaya çalışıyorum. Evimde toplam dört hayvanım var. Genelde arkadaşlarımın hayvanları doğum yaptığında doğan hayvanları sahiplendim, bir tanesi hariç. İlk eve gelen Coffee. Coffee çok hisli ve güzel bir kedi. Üzgünseniz veya yorulmuşsanız gelip kendini sevdirir. Hayatta en sevdiğim şeyin kahve olmasından dolayı ismi Coffee. Bir de Ice var. Coffee çok yalnız kalıp sıkılıyor diye düşünüp onu da kadroya aldık. Çok soğuk, çok mesafeli bir kediydi bu yüzden İce ismi ona çok uygundu. Daha sonra bütün gücü ve güzelliğiyle Thor geldi hayatıma. Thor bir Akita. Görünüşü bana çok güçlü ve çok karizmatik geliyor bu yüzden ismi bu. En son Zeyna katıldı aileye. Zeyna’yı komşum ormanda bulmuş sahiplendiğimde üç aylıktı, kaburgaları sayılıyordu, aç kalmıştı ama Thor’a kafa tutuyordu. Bu yüzden hayatta kalma azmi, duruşuyla savaşçı bir prenses olduğunu fark edip ona Zeyna ismini verdim. Hepsi çok sevgi dolu ve eğlenceli hayvanlar.

Röportaj: Ceren Arseven

İlgili Makaleler