Ayın Etkinliği: Fashion Film Festival

9-10 Kasım tarihlerinde Group Medya iş birliğiyle hayata geçirilecek festival öncesinde kurucu ve direktör Tuna Yılmaz’la konuştuk.
 

  • Fashion Film Festival’in kurucusu ve direktörü olarak; bu süreç sizin için nasıl başladı?

Yıllarca film prodüksiyonu, festival organizasyonu ve moda şovlarının kreatif direktörlüğü gibi özünde benzer ama aslında bağımsız alanlarda çalıştıktan sonra 2012 yılında, “Neden çok sevdiğim ve heyecan duyduğum şeyleri bir araya getirmiyorum?” diye düşündüm. O dönemde sonradan dostum da olacak Diane Pernet de Paris’te A Shaded View on Fashion Film ismiyle moda filmleri etkinlikleri yapmaya başlamıştı. Ben önce bir deneme sürecine girmeyi tercih ettim. O yüzden İstanbul Moda Haftası paralelinde iki kez; tek günlük, sadece film gösterimlerinin olduğu ve bir partiyle sonuçlanan minik etkinliklerle çıktım yola. Gelen güzel tepkilerle bunu büyük ve bağımsız bir festivale dönüştürmem gerektiğini anladım. Ülke o dönem çok izin vermedi ama 2015 yılında nihayet söyleşileri, gösterimleri, yarışması, töreni, partileriyle büyük bir festivalin başlangıcını yaptık.
 

  • Moda filmi kavramını kendi gözünüzden tanımlar mısınız?

Kendi gözümden sormanız çok hoşuma gitti zira bunun genel geçer ve evrensel bir tanımı galiba hala yok. Bence moda filmi tanımı modayla alakalı bir vizyonu, bir düşünceyi ve bir hissiyatı anlatan her film için kullanılabilir. Bir modacının koleksiyonunu anlattığı film de, bir markanın tek bir ürünü kullanarak kendi DNA’sını özetlediği film de, bir tasarım öğrencisinin çektiği düşük bütçeli film de bir moda filmidir bana göre. Moda temellerini kullanan bir müzik klibi, bir modacının yaratıcı sürecini anlatan belgesel… Önemli olan moda, beden, kostüm, estetik gibi yönlere sahip olması diye düşünüyorum.
 

  • Festivalde gösterilecek moda film seçkisini belirlerken hangi unsurlara dikkat ediyorsunuz?

Her şeyden önce filmlerin modayla fark edilir şekilde ilgili ve alakalı olması gerekiyor. Moda filmi kavramı çok kapsamlı olsa da modanın ön planda olması şart. Ayrıca estetik, içerik ve yapısal olarak belirli bir kaliteyi taşıyor olmaları gerekiyor. Malum internet çağındayız, pek çok filmi çevrimiçi olarak da görüp izlemek mümkün. O açıdan festival sadece en iyilerin en iyilerini gösteren bir yapıda olmak mecburiyetinde. Bu nedenle eleme sürecimizi çok ciddiye alıyoruz.
 

 

  • Bu yılki festivalden bahsedelim; kaç film gösterilecek, öne çıkan filmler ve konuşmacılar kimler?

Bu sene festivale başvuran yüzlerce filmden neticede 140 kadar filmi programa aldık. Her sene eleme kriterlerimizi daha da sıkı hale getiriyoruz ama gelen başvurular da aynı oranda artıyor. Bu sene ilk defa bir tema belirledik: Kadın Bakışı. Daha çok kadın tasarımcıya ve yönetmene ait film izleyeceğiz. 12 kişilik yarışma jürimizin 10’u kadın. Söyleşilerde de kadın ağırlığı öne çıkıyor. Bu sene dans filmleri göstereceğiz modayla alakalı. İki uzun metraj belgeselimiz var programda. Jürimizde benim hayranı oluğum House of Holland markasının kurucusu Henry Holland var. Matthew Zorpas ve Tuba Ünal söyleşisi var mesela, kaçırılmamalı.
 

  • Sektörün içinden biri olarak Türkiye’de moda endüstrisini hangi noktada görüyorsunuz?

Türkiye bir tekstil ülkesi ve tekstil de bir sektör. Ama moda için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Tasarım ve markalaşmaya yeterli önem verilmiyor. Çoğu konuya hala çok eskide kalmış bakış açılarıyla yaklaşılıyor. Oysa pek çok yetenekli ve vizyon sahibi tasarımcımız var. Moda haftası bu açıdan bu tasarımcılar için büyük önem arz ediyor. Lakin moda haftası da hala profesyonelleşemedi. Bir türlü tarihini bile sabitleyemedi, sürekli değişen tarihler de mesele bu sene olduğu gibi Dubai gibi başka rakip etkinliklerle çakıştırılıyor. Bu nedenle bütçesi olan tasarımcılar İstanbul’dansa yurt dışında çalışmayı tercih ediyorlar. Artık tüm tekstil sektörünün moda için bir şeyler yapmaya başlaması ve bunun için de profesyonel yardım alması şart. Yoksa yıllardır olduğu gibi kendimiz çalıp kendimiz oynamaya devam edeceğiz.
 

  • Sinema ve moda ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz? Birbirlerini besliyorlar mı sizce?

Elbette! Her yaratıcı dünya gibi moda ve sinema da birbirlerini besliyorlar, destekliyorlar. Kırmızı halıdaki oyuncuların kıyafetlerinden filmlerdeki karakterlerin kostümlerine tamamen akışkan ve geçişken bir ilişki bu. Yıldızların tarzları sokağı etkiliyor, sokaktaki gerçeklik büyük perdeye yansıyor. Dergilerdeki filmlerden esinlenen moda çekimlerine bakın mesela ya da kapaklardaki oyunculara. Bu iki disiplinin birbirinden beslenen çok yönü var. Moda filmiyse zaten bu ikisinin bir birleşimi ve ikisinin toplamından çok daha fazlası.
 

  • Fashion Film Festival ile ilgili olarak yakın gelecekteki hedefleriniz, planlarınız neler?

Kısa vadeli ilk hedefimiz aralık ayında festivalin kompakt bir edisyonunu İzmir’de tek günlük bir etkinlik olarak izleyicimize sunmak. Sadece İstanbul’la sınırlı kalmak istemiyoruz. Ayrıca yıl boyunca Sırbistan’dan Katar’a pek çok ülkede festival olarak özel gösterimler ve söyleşiler düzenleyeceğiz. Bugüne kadar sizi kostüm açısından en çok etkileyen filmler hangileriydi? O kadar çok ki! Luc Besson’un Beşinci Element’inden tutun da Richard Gere ve Giorgio Armani isimleri aklımıza kazıyan Amerikan Jigolosu’na kadar… Tom Ford da bu açıdan çok önemli bence. Ayrıca Gattapardo, The Matrix, James Bond filmleri, Atonement, The Royal Tennenbaums kostümler konu olunca unutamadığım filmler arasında.
 
Hazırlayan: Eylül Solakoğlu

İlgili Makaleler