Fırat Altunmeşe ile Röportaj

Bu kadarını beklemiyordum. Olgunluğu, kibarlığı ve içtenliğiyle Fırat Altunmeşe günümüzü aydınlattı. Henüz bilmiyorsanız söyleyelim; Fırat ünlü Türk halk müziği şarkıcımız İzzet Altınmeşe’nin üç evladından biri. O yıllardır oyunculuğuyla ön planda; Vicdan, Kaçak Gelinler, Kehribar, Maral, Cesur ve Güzel, Aslan Ailem bugüne dek rol aldığı diğer diziler. Hesapta Aşk, Sofra Sırları ve yakında vizyona girecek Yengeç isimli filmleri de cabası. Ancak onun çocukluktan beri oyunculukla birlikte özenle yeşerttiği bir hayali daha var. O da hip hop. Haziran ortasında bu hayalini adını Şimdi Benim Zamanım koyduğu bir albümle gerçekleştirdi. Fırat, Karaköy’deki çekimimize üzerinde siyah bol bir tişört, oversize pembe bir eşofman ve baktığım onca fotoğrafına rağmen beni yine de şaşırtan uzunluktaki boyuyla geldi. Tam bir takım oyuncusu, zor bir yerde gerçekleştirdiğimiz çekim sırasında ekibimizle yaptığı iş birliği sayesinde işimiz neredeyse ışık hızında bitti. Söyleşiye bol vakit kalmasını seviyorum, seyir zevkimin uyuştuğu aktörleri ise daha da fazla!

  • Bir müzisyenin oğlu olarak evde neler dinleyerek büyüdün diye sorarak başlamak istiyorum söyleşimize.

Kendimi bildim bileli evde türkü var, babamın bağlaması elinde söz müzik yazarken örneğin… 1996-1997 gibi P. Diddy’nin I’ll be Missing You’sunu dinlediğimi hatırlıyorum, abim 15 sene kadar New Jersey’de yaşamıştı, o dönem yanına gidip geldikçe o klipleri izlediğimi de hatırlıyorum. Kartel’in o kırmızı kapaklı kaseti vardı mesela. Ben iyi müziği dinlerim, ne olduğu fark etmez, konçerto da dinlerim, türkü de, arabesk de.
 

  • Babanın bir yönlendirmesi ya da önerisi oluyor muydu?

Hayır, ne müzik konusunda ne de okulumu, mesleğimi seçerken hiçbir şeye karışmadı. “Baba ben futbola gitmek istiyorum,” dediğimde sorgusuz sualsiz göndermişti beni futbol kursuna örneğin. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde sinema televizyon okurken iki sene üst üste sınıfta kaldıktan sonra da yine ben gidip babama beni okuldan almasını söyledim, o zaman da, “Sen bilirsin oğlum,” dedi. Ya hip hop yapacaktım ya da oyuncu olacaktım. O konuda nettim. Kararlarıma saygı duydu ve bunu da hep hissettirdi. Bizi tek uzak tuttuğu şey kameralar oldu. Kendisi de hep uzak duran biri oldu zaten… Evet, ben de kendimi öyle magazin sayfalarında hayal edemiyorum, etmek de istemiyorum zaten. Magazinsel bir ürün de değilim bence.

  • Babanla bir düetinizi ya da ortak bir çalışmanızı dinleyebilecek miyiz peki?

Benim en büyük hayallerimden biri bu. İlk albümde yapmak istemedim bunu, çünkü İzzet Altınmeşe’nin oğlu olarak çıkmak istemedim. Fakat albümde ona da bir sürpriz yaparak babamın seslendirdiği, aslı Hint parçası olan, Avare’yi yorumladım. Orijinal parça, 1951 yılına ait bir Hint filminden. Babam da 1989 yılında Türkçesini yapıyor şarkının. Ben de şarkının altyapısını aldım, Da Poet’le birlikte, enstrümanları aldık üzerine hip hop davulları yazdık, babamın da vokalini nakaratta kullandık. Ancak daha sonra şarkının haklarını almakla ilgili sorun yaşadık plak şirketimle ve ne yazık ki parçayı albüme koyamadım. Ama babama dinlettim tabii ki.

  • Bir yerlerde sahne alıyor musun?

Hayır, ama istiyorum. Avare’yi lansmanda söyledim, insanlar çok beğendi. Önemli olan albümün benim içime sinmiş olması. İnsanlar belki iki sene, belki altı sene sonra keşfedecek. Benim Jay Z’nin 1996 yılında yayınladığı albümünü çok daha sonra keşfetmem gibi… Bu albümü piyasa ne ister diye düşünerek yapmadım, henüz çok duyulmadı ama elbette duyulacak. Babam hep der, “Sabır, azim, kanaat,” diye…
 

  • Albümün hazırlıkları ne kadar sürdü?

Dokuz şarkılık bir albüm oldu. Çalışmalar yaklaşık iki buçuk yıl sürdü. Ama 15 yıllık bir hayaldi. Şarkının adı Bekliyodum Bayadır
 

  • Şimdi senin zamanın mı?

İnsanlar bugüne dek oyuncu Fırat Altunmeşe’yi tanıdılar, bazıları İzzet Altınmeşe’nin oğlu olarak bildi… Efendi, sabırlı kalmaya çalışan, daha ılımlı. Oysa ki ben özel hayatımda farklı biriyim, çok duygusal ve biraz da fevri. Paylaşmayı severim, insanları bir araya getirmeyi, teşkilatı severim. F. A. ise gerçek Fırat’a daha yakın biri ve şimdi onun zamanı. Bekliyodum Bayadır’da da onu anlatıyorum. 15 yıldır beklediğim bir şey var ve bu hayali gerçekleştirmenin hikayesi. Oyunculuğu çok seviyorum ama albümün çıkışının uzaması beni tedirgin ediyordu, insanlar da sürekli soruyorlardı, “Hadi abi, ne zaman çıkıyor albüm?” diye. Sonunda içime sinen, istediğim gibi bir ilk albüm yayınladığım için çok mutluyum.
 

  • F. A. olarak tanımlıyorsun kendini müzik aleminde, neden?

Hep bir anonim olma isteğin var sanki. Kendime ne mahlas bulsam bir süre sonra bu hissim değişebilir gibi geliyor. F. A. adımın baş harfleri, dolayısıyla hiç değişmeyecek bir şey. Evet, P. Diddy’yi tanıdığımızda Puff Daddy değil miydi adı?
 

  • Evet tam da öyle. Sen de biliyorsun galiba!

Yok bir tek bunu biliyorum, eskilerde kalmışım anlayacağın (gülüyoruz).

  • Kimleri dinliyorsun?

Büyük bir Jay Z hayranıyım, onun dışında Kendrick Lamar seviyorum, P. Diddy, Busta Rhymes, Joey Badass. Türklerden ise Ezhel bence bir numara, dünya çapında da ilerleyeceğini düşünüyorum. Gençlerden de Şam ve Baneva diyebilirim. Hem arkadaşım diyebileceğim hem de çok beğendiğim isimler.
 

  • Şimdi de Mucize Doktor’dan ve Demir karakterinden bahsedelim mi?

 Demir, holding sahibi bir ailenin çocuğu, hatta babası aile işini yapmasını istiyor. O ise kendi isteğiyle tıp okuyor, hırslı ve idealist bir çocuk. Hazıra konmak yerine zor olanı seçiyor, başkaldırıyor. Diğer karakterlere göre biraz daha sivri bir tip.
 

  • En eğlenceli karakterlerden biri diyebilir miyiz?

Diyebiliriz (gülüyor). Farklı yere doğru ilerleyebilir Demir’in hikayesi tabii ki, hep güldürecek diye bir şey yok. Demir’in başına neler gelecek ilerleyen zamanda? Çok bilmiyorum açıkçası. Senaristimiz Pınar Bulut, yapımcımız Asena Bülbüloğlu ve yönetmenimiz Yusuf Pirhasan’la da konuştuk ama göreceğiz birlikte. Genel olarak rahat ama işi söz konusu olduğunda hırslı ve idealist biri. Nazlı’ya biraz takık, şakalaşarak anlatmaya çalışıyor bu ilgisini ama karşılık alabilecek mi bilmiyoruz. Oyuncuların farklı mesleklerden insanlarla ilişki yaşaması bana güç geliyor. Çok zor bir takviminiz var, buna anlayış gösterecek ve halden anlayacak birilerinin çıkması gerekiyor karşınıza. Haklı olabilirsin. Zor bir tempo. Bu dili bilen karşılıklı iki insanın birbirine karşı daha anlayışlı olabileceğini düşünüyorum.
 

  • Sevgilin var mı?

Evet, güzel ilerleyen bir ilişkim var. Oyuncu değil ama bu sektörden o da. Gözlerin parladı ondan bahsederken. Bakalım, ilk kez bu kadar uzun süredir biriyle birlikteyim. Biraz duygusalımdır. İçindeki duygusal balık burcu çıktı ortaya şu an. Hiç niyetim yoktu konuyu buraya getirmeye. Bak el ele verdik kendiliğinden oldu (gülüyoruz).

  • Peki, seni bu projeye ikna eden şey ne oldu?

Yapım şirketiyle görüşmeden önce hakkında çok iyi şeyler duyuyordum. Tanışmak üzere gittim ve iletişim kurabileceğimizi o an hemen anladım. Kadro da aynı şekilde, Taner Ölmez, Onur Tuna, Özge Özder’le zaten daha önce Kehribar’da çalışmıştık birlikte. Hayran olduğum insan Reha Özcan’la da bu sette birlikte çalışıyoruz. Şener Şen’den sonra en sevdiğim oyuncu. Her şekle girebilir, her karaktere bürünebilir. Daha önce Maral’da da çalıştık beraber. Hem çok eğleniyoruz beraber hem de hiç didaktik olmayan bir şekilde muhabbet ettiğimiz esnada farkında olmadan ondan bir şeyler öğreniyorum. Zaten sahnede bile izlemek onu başlı başına bir ders. Bu faktörlerin hepsi bir araya gelince…
 

  • İlk bölümümüz de çok güzel tepkiler aldı.

Dizinin Tohum Otizm Vakfı ile bir iş birliği var. Bu farkındalık çok önemli. Sektörden olmayan pek çok insan da paylaştı sosyal medyada. İşin buralara geleceğini hiç hayal etmemiştim. Paylaşımları gördükten sonra, “Biz iyi bir şey yapıyoruz,” dedim kendi kendime. Bölümlerin sonunda, “Otizm bir hastalık değil farkındalıktır,” yazıyor. Bunu belirtmek çok önemliydi bizim için, izleyicinin de bunu bizimle birlikte hissetmesi çok müthiş bir duygu. Benim ablam da bir yaşından beri zihinsel engelli… “Bizim meleğimiz,” diye bahsediyorsun ondan… Bu konuda farkındalığa sahip olan insanların başında geliyorum. Sonuçta 29 yıldır ablamla beraberim. Zihinsel ya da bedensel engelli insanlar bana melek gibi geliyor. Öyle zararsız, öyle hassas ki o. Benim de en hassas tarafım. Bugüne dek ablama yetmek dışında bir şey yapmadım bu konuda, herkes de anasına babasına, yakınına yetse dünya kurtulur diye düşünüyorum. Şimdi ise ilk kez ablam dışında birileri için bir şey yapmış gibi hissettim kendimi ve o da çok büyük bir gururmuş gerçekten.
 

  • Peki, sen neler seyrediyorsun?

Artık hep Netflix izliyorum… Korku da izlerim, komedi de… Seth Rogen’ın yaptığı her şeyi severim. O tayfayı çok beğeniyorum, James Franco, Jonah Hill… The Office dizisinin hayranıyım. Michael Scott gibi bir insan olabilir mi? Steve Carell da gerçekten inanılmaz bir aktör. Bilim kurguyu çok seviyorum, uzun zaman en çok sevdiğim film The Matrix’ti. Tasavvuftan tut Budizm’e, her şey var Matrix’te… Interstellar da çok önemlidir benim için. Kuantum bana göre tasavvufla aynı şeyi anlatıyor, bunu filmle anlatmak, anlatmaya cesaret edebilmek bile çok zor. Christopher Nolan, “Yürü,” dese yürürüm.

  • Başka hangi yönetmenleri beğeniyorsun?

 En çok Nolan, Tarantino, Scorsese ve tabii ki Tim Burton. Nolan gelene kadar bir numaram Tim Burton’dı. Öyle bir hayal dünyası var ve onu öyle bir yansıtıyor ki, filmlerinden tek bir kare bile gösterse biri hemen anlarsın ona ait olduğunu. Ya atmosferden ya da kostümden… Oyuncu olarak da Joaquin Phoenix’i Joker’den önce de çok seviyordum. Gladiator’da kötü bir roldeydi, bizim jenerasyon onu sevmeden büyüdü o yüzden. O kadar inandırıcıydı ki… The Master’da da izledikten sonra, “Tamam bu adam kırmış kafayı,” dedim. Heath Ledger’dan sonra Joker’i oynayabilecek en iyi ve tek isimdi bence. Bu arada dönemimizin üstadı olarak gördüğüm oyuncular arasına Engin Günaydın’ı da eklemek istiyorum. Her bir mimiğiyle, saçının teliyle oynayan biri gerçekten…
 
 
Yazı Deniz Tokgöz
Fotograflar Fırat Koçak
Styling Yasemin Eke

İlgili Makaleler