Mine Tugay ile Röportaj

  • Zalim İstanbul’da engellerle pek işi olmayan, güçlü bir kadını canlandırıyorsunuz. Bu karakteri hayata geçirirken role katkılarınız neler oldu?

Evet Şeniz güçlü bir karakter gibi gözükse de bence aslında ezilmiş bir kadın. Geçmişinde böyle bir hikayesi var; reddedilmekle ilgili.Ve bu çaresiz kalınmışlıktan sonra oğlunu koruma ve hayatta kalma güdüsüyle sadece iç güdüsel davranan , gözü oğlunda n başka bir şey görmeyen bir anneye dönüşmüş. Çaresizliğini yalanları ve stratejileriyle kötücül bir bir biçimde çözerek, kendince oğlunu böyle koruyacağına inanmış. Role katkımı ben tam olarak analiz edemem. Ama bu karakterin hikayede görülmesi gereken taraflarını öne çıkartmak için rolü terbiye etmeden, dramayı anlayarak oynamak için elimden geleni yapıyorum. Kamera her şeyi çok büyütür; yalanı da. O yüzden Şeniz’i oynarken duygularımla, sarsıntılarımla, hislerimle ve hatıralarımla ona ne katmam gerekiyorsa bunu yapıyorum.

  • Çekimler öncesi oturup konuşma, “Şöyle değil de, böyle yapsa Şeniz,” diyebilme şansınız oldu mu?

Aslında olamadı çünkü kurulmuş bir hikaye vardı. Önerilerimi elbette söyledim ama son kertede karakterler senaristin kurduğu dünya içinde var oluyor. Bana kalsa Şeniz bir yandan tedavi görmesi gereken bir kadın. Yaptıklarıyla yüzleşmeli ki dönüşebilsin.
 

  • Bu sezon Zalim İstanbul‘da neler bekliyor izleyiciyi?

Bu sezon bildiğim kadarıyla karakterlerin dönüşümünü izleyeceğiz. Salt kötülüğe ve salt iyiliğe inanmıyorum. Hikayeler yavaş yavaş açılacaktır. Umut olacak dizimizde. Seyircinin beklentisi de bu yönde bence.

  • Pek çok akılda kalan rolde izledik sizi yıllar boyunca, sizin için en doyurucu rolünüz ya da rolleriniz hangileri oldu?

Dizi olarak en doyurucu rolüm Medcezir’de Ender ve Behzat Ç.’de Suna idi. Medcezir zaten uyarlama bir iş olduğu için karakter tutarlılığı ve Barış Falay’la partner olmanın şansı vardı. Çalışmaktan oynamaktan büyük keyif aldığım bir roldü. Behzat Ç’de narkotik polis Suna ise daha önce hiç oynamadığım derinlikte bir rol olması nedeniyle aklımda yer etmiştir.

Yazı DENİZ TOKGÖZ
Fotoğraflar KORAY PARLAK
Styling NAZLI KAYRAN

  • Neutrogena ile yollarınız nasıl kesişti?

Neutrogena yıllardır çok severek kullandığım bir markaydı. Markanın anti-aging serisi Cellular Boost’un yüzü olmam teklif edildiğinde çok heyecanlandım ve gurur duydum. Dünyada Nicole Kidman, Jennifer Garner gibi isimlerin temsil ettiği bir marka. Hem bilimsel yanı çok güçlü hem çok güvenilir hem de tecrübesinin yanında yenilikçi, uluslararası bir marka olması önemli oldu benim için. İşbirliğimiz geçen marttan beri tüm yılı kapsayacak şekilde Türkiye, Avrupa ve Ortadoğu’da TV reklamı, medya ilanları, sosyal medya tanıtımları ve çeşitli tanıtım organizasyonlarıyla devam ediyor. Bu markayı temsil etmek büyük bir sorumluluk ve keyif benim için.
 

  • Anti-aging söylemi sizin için ne ifade ediyor?

Elbette yaşlanacağız, yaşlanıyoruz. Önemli olan bunu en iyi şekilde yaşamak. İyi yaşalmak. Yediğimiz içtiğimiz kadar kullandığımız ürünlerin de iyi yaşalmakta etkisi büyük. Cildimize yapacağımız en büyük iyilik ise güvenilir markalar, etkili, güvenilir içerikler ve etken maddeler kullanarak yaşlanma etkilerini hafifletmek, belki biraz zamana dur demek.Biz de kampanyamızda, “Hissettiğin kadar genç görün,” diyoruz Cellular Boost serisi ile. Bunun içinde kendine ve cildine özen göstermenin vurgusu var. Ben de cildime ve kendime özen gösteririm. Neutrogena da ben de keşfetmeyi seviyoruz, meraklı ve yenilikçiyiz.
 

  • Cilt bakımı rutininizden bahsedebilir misiniz?

Aslına bakarsanız güzel ve pürüzsüz bir cilde sahip olmak zor değil. Fakat, düzenli bakım ve temizlik şart. Günlük bakımınızı tamamlandığınızda cildiniz mutlaka buna olumlu cevap veriyor. Ben küçüklüğümden beri düzenli bakım yaparım. Cildimle ilgilenmeyi çok seviyorum. Temiz bir cilt üstüne koruyucu olarak nemlendirici kullanmak çok önemli. Her sabah kalktığımda ilk iş olarak cildime nemlendirici sürerim mesela. Setteysem eğer makyaj altına da tekrar krem ile hafif bir masaj yaparım. Nemlendirici olarak Neutrogena’nın yeni yaşlanma karşıtı bakım serisinden Cellular Boost Gündüz Kremi’ni tercih ediyorum. SPF içerdiği için günlük kullanıma da uygun. Sette cildim bütün gün makyajlı olduğu için cilt temizliğime bu dönemlerde fazladan özen gösteriyorum. Set sonrası eve geldiğimde mutlaka yüzümü temizler, yeterli olmadığını düşünürsem peeling yaparım. Özellikle gün içerisindeki koşuşturmada, seyahatlerde veya uykusuz kalındığında cilt çok yoruluyor. Bu yüzden gün sonunda da bakım rutinimi gerçekleştirmeye özen gösteriyorum. Gece uyumadan önce mutlaka cildime gece kremimle masaj yaparım. Geceleri cilt hücreleri daha hızlı yenilendiğinden gece bakım kremimin retinol içermesine dikkat ediyorum. Serum ve gece kremi olarak da yine Cellular Boost serisinin ürünlerini kullanıyorum. Bunun dışında, cildimi şımartmak adına haftada bir de maske uyguluyorum mutlaka. Maske, konsantre bir bakım sağlıyor cilde ve daha iyi hissettiriyor.

  • Yaş almak bir oyuncu için ne demek?

Oyuncunun yaşı yoktur bana göre. Her yaşta her role bürünebilir. Ama oyuncu yaş aldıkça, deneyimleri ve tecrübesi arttıkça, hayat görüşü geliştikçe, hayata dokunuşları fazlalaştıkça, kendini ve insanı daha çok tanıdıkça olgunlaşır şüphesiz. Algıladıklarını seçerek daha net yansıtmaya başlar. Buna da ustalık diyoruz işte. Yaş almak bir oyuncu için heyecan verici.
 

  • Sizin yaşla, yaş almakla aranız nasıl?

Benim yaş almakla aram çok iyi ve aslında rakamlarla ilgilenmiyorum.
 

  • Yoga yaptığınızı biliyorum, ne zaman girdi hayatınıza?

Beş, altı sene oldu. Yoga yapmanın yanında yoga eğitmenliği için 200 saat bir eğitim ve akabinde çakraların psikolojisi eğitimi aldım. Daha da devam edecek bu eğitimler. Öğrendikçe daha da derinleşiyorsunuz ve bu müthiş bir şey.
 

  • Güzel ve sağlıklı fiziğinizi korumak için başka neler yapıyorsunuz?

Çok uzun yıllardır pilates yapıyorum. Yoga ise dengede ve merkezde kalmamı sağlıyor.

  • Nasıl besleniyorsunuz? Sette sağlıklı beslenmeyi başarabiliyor musunuz?

Bazen sabahlara kadar çalışıyoruz. İşte o zaman beslenme düzeni bozuluyor. Öyle zamanlarda bile saat 21:00’den sonra yemek yememeye çalışıyorum.
 

  • Genç bir oyuncuya vereceğiniz en önemli tavsiye ne olur?

İç sesini dinle, çok çalış ve seni aşağı çeken bütün enerjilerden kendini korumayı öğren çünkü yaptığın iş çok özel…

  • Bir rol için bugüne dek yapmaya en zorlandığınız, öğrenmesi sizi en çok zaman alan şey neydi?

Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? filminin hazırlık aşamasında rolüm gereği at binmeyi öğrenmiştim. Ama sete çıktığımızda atların cirit atı olduğunu gördük. Cirit atlarının kontrolü de normal atlardan daha farklı ve çok zordu. Ona alışmak ve cirit atına binmeyi öğrenmek beni biraz zorlamıştı.

  • En çok neyi kıskanırsınız?

Çocukları, her şeye şaşıran o masum ruhları. Büyük bir özlemle kıskanmak aslında. O günlere özlem galiba bu.

  • Seyahat etmeyi sevdiğinizi hatta keşiflerinizi bir seyahat dergisinde paylaştığınızı biliyorum. Kalbinizde en çok yer eden istikametler nereleridir? Bir de gitmeyi en çok istediğiniz ama henüz fırsat buladığınız yerleri sayarsanız sevinirim.

İzlanda ilk fırsatta gitmek istediğim yer. İskandinavya Fiyordları’na son dakika gidemedim bu ay, orası da listemde. Bir de Afrika’yı görmek çok istiyorum.
 

  • Aile kurmak ve çocuk sahibi olmak konusunda kendinizi nerede görüyorsunuz?

Bir aile özlemi hep var içimde. Hazır hissediyorum ama ömrümü beraber paylaşacağım kişi nerelerde henüz onu bilmiyorum.

  • Toplumun kadın üzerinde bu anlamda bir baskı kurduğunu hissediyor musunuz?

Toplumun bir baskısı olduğu doğru bence de. Ama ben yetiştiğim çevrede bir baskı hissetmedim. Ailemde de görmedim. Hatta galiba ilk defa bu yaz, “Artık bir aile kursan hiç fena olmaz,” dediler.
 

  • Kendinizi ve zihninizi bu tür baskılardan arındırmayı nasıl başarıyorsunuz?

Kadın kendi ayakları üzerinde durduğunda bu baskıları daha az fark ediyor sanırım. Öyle bir tempoda çalışıyoruz ki özel hayatıma ayırdığım zaman maalesef çok kısıtlı. İş hep ön planda oldu hayatımda. Kısacası kurmam gereken o dengeyi henüz tam anlamıyla kurabilmiş değilim.
 

  • Kendinizi ilk kez ekranda gördüğünüz zamanı hatırlıyor musunuz? Neler hissetmiştiniz?

Hatırlıyorum tabii. Çok heyecan verici bir deneyimdi şüphesiz. O günden bugüne hiç değişmeyen şey; kendimi izlemeyi sevmiyorum, çünkü daha iyisi olabilirdi duygusu pek peşimi bırakmıyor.

  • Nasıl bilinmek ve nasıl hatırlanmak istersiniz?

İşini iyi yapan bir oyuncu olarak hatırlanmak isterim. İnsan kalmaya çalışıyorum.
 

  • Tiyatro için planlarınız var mı? Yeniden olacak mı hayatınızda?

Olmalı… Ama maalesef TV işi yaparken bu imkansız gibi. Çünkü o kadar yoğun bir tempo içinde ve düzensiz çalışıyoruz ki bu sektörde maalesef, kendime ayırabildiğim zaman bile çok kısıtlı. Kendim için yapabileceklerimi de hep ötelemek zorunda kalıyorum. Ama oyuncuyu besleyen, körelmesine engel olan, geliştiren yer tiyatro sahnesi. Dolayısıyla elbette olacaktır.
 

  • Afife Jale Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu gibi prestijli bir ödülü almak size neler hissettirmişti?

Büyük sorumluluk hissettirmişti. Cüneyt Türel’le oynamak, ondan öğrendiklerim… İyi bir tiyatroda, nefis bir metindi ve bir oyuncunun önüne gelecek en kıymetli rollerden birini oynarken bir yandan böyle bir ödül almak müthiş bir histi elbette.

  • Sosyal medyayı çok fazla olmasa da kullanıyorsunuz, nereye kadar sosyal medyanın sizi kapsamasına izin veriyorsunuz, hayatınızı ne kadar paylaşıyorsunuz?

Paylaşmayı seviyorum; gördüklerimi, okuduğum kitapları, ruhuma değen müzikleri… Bazen de fotoğraf albümü gibi kullanıyorum Instagram’ı. Kimse için bir şey ifade etmeyebilir bir fotoğrafım ama bana o yaşadığım zamanı hatırlatıyor. O zamanın ruhunu, bana özel izlerini…
 

  • Sınırı nerede çekiyorsunuz?

Sınırı samimiyetsizlik gördüğüm an çekerim.
 

  • Oynamayı çok isteyeceğiniz bir rol?

Arzu Tramvayı oyunundaki Blanche DuBois. Konservatuar yıllarımdan beri hep oynamak istediğim bir roldür. Bütün zayıflıkları, zaafları ve hep korumaya çalıştığı zarafeti ve güzelliğiyle bana hep Marilyn Monroe’yu anımsatır. Gerçekte kim olduğunu öğrenme zahmetine katlanılmamış bir kadın.

Mine Tugay’la birlikte geçirdiğimiz günün sonunda oyuncunun üzerimde bıraktığı his şu; narin. Altını; kibarlık, nezaket, saygı, zarafet ve güzellikle doldurduğu bir his. Yıllardır hep göz önünde. İşini yapıyor, oyunculuğu çok seviyor. Mesleğine karşı duyduğu tutkuyu dile getirmekte ise çok başarılı. Geçen sezondan beri Zalim İstanbul dizisinde kendisinden bir hayli uzak bir karakter olan Şeniz’e hayat veriyor Tugay. “Bana kalsa Şeniz bir yandan tedavi görmesi gereken bir kadın. Yaptıklarıyla yüzleşmeli ki dönüşebilsin,” diyor bu rol için. Seyahat etmeyi çok seviyor, yogada uzmanlık eğitimini ise tamamlamak üzere. Tanıştığınız an size geçirdiği bu dinginlik hissi de belki bu öğretiden geliyor, belki de Mine Tugay’ı Mine Tugay yapan doğal özelliklerinden…

İlgili Makaleler