Öncü Kadınlar

Fark yaratıyor, cesaret ediyor, değiştiriyorlar. Sınırları aşan, sorunlar yerine çözümlere odaklanan ve toplumsal faydayı her şeyin üzerinde tutan öncü kadınlarımızla tanışın.

İklim adaleti nedir, işe nereden başladınız ve bugün hangi noktadasınız?
Çocukluğumdan beri kendimi en mutlu hissettiğim yer doğaydı. Açık Radyo dinleyerek büyüdüm. Bu yüzden insan türü olarak doğaya yaptığımız haksızlıklar, doğa üzerindeki hak iddiamız ve bencilliğimiz çocukluğumdan beri hep kendime dert edindiğim konulardı. Lisede ise permakültürle ve onarıcı tarımla tanıştım. İklim krizini

ve ekolojik yıkımı öğrendim ve bu konuyu araştırmaya başladım. İklim grevleri organize ederek, konferanslarda endişelerimi ve çözüm önerilerimi anlatarak, her gün daha fazla insana ulaşmaya çalışarak işe başladım. Yaptığım çalışmalarda en çok vurguladığım konulardan biri iklim adaleti. Çünkü iklim krizi her insanı etkiliyor ama savunmasız toplulukları daha çok ve daha hızlı. Halbuki iklim krizine en az katkısı olan onlar. Yani burada feci bir adaletsizlik

söz konusu. Her krizde olduğu gibi bu krizin karşısında da erkek ile kadın, varsıl ile yoksul, kent ile kırsal aynı risk grubunda değil. Biz bu yüzden, “İklim adaleti aynı zamanda bir sosyal adalet meselesidir,” diyoruz.

Fridays For Future ve Yuvam Dünya hareketlerinde aktif olarak yer alıyorsunuz. Son dönemde neler yapıyorsunuz ve hedefleriniz neler?
2019’un Mayıs ayında Yeşil Düşünce Derneği’nin düzenlediği iklim buluşmasında Türkiye’deki iklim hareketiyle tanıştım ve hareketi Türkiye’deki liseler arasında organize etmeye başladım. Birlikte 20 Eylül 2019 Kadıköy grevimiz başta olmak üzere beş adet küresel iklim grevi düzenledik. Aynı yılın yazında, hareketi Türkiye’de başlatan Atlas Sarrafoğlu ile Lozan’da küresel iklim aktivistleri zirvesine katıldık. Orada Greta Thunberg ve daha binlerce genç aktivist ile çalıştık, iklim için çözüm önerileri geliştirdik ve hareketin geleceğini konuştuk. Aktivizm yolculuğumun bir diğer önemli parçası ise Yuvam Dünya. Yuvam Dünya ile yaptığımız çalışmalarda özel sektörün yeşil dönüşümü, iklim krizinin müfredata dahil edilmesi ve bu krizin insanlara doğru şekilde aktarılması en büyük odak noktalarımız. İklim krizi müfredatı projemiz başarıya ulaştı ve Bahçeşehir Koleji’nde şimdiden uygulanmaya başlandı. İklim krizinin çözümü yeşil enerji, yeşil enerjiyi hayatın bir parçası haline getirecek merciiler ise şirketler, politikacılar ve yatırımcılar. Dünyanın her tarafında gün geçtikçe hızlanan iklim felaketlerini insanlara, bir yandan gelecek için umut vererek, “Nasıl anlatırız?” diye düşündük ve bence pek güzel başardık bunu.

Yale Üniversitesi’nde okuyor, bir yandan Yale İklim İletişimi Programı’nda çalışıyorsunuz. Bu girişimden de bahseder misiniz?
Yale Üniversitesi’nde Çevre Bilimi ve Enerji okuyorum. İklim aktivizmi benim için sadece bir gençlik hevesi değil, ileride yapmak istediğim iş de bu. Çünkü ölü bir dünyada meslek yok. Yale’da birlikte çalıştığım insiyatifler var. EECO isimli kulübümüz ile Yale’ın içinde bulunduğu New Haven kentindeki ilkokul öğrencilerine çevre bilimi dersleri veriyoruz. EJC (Endowment Justice Coalition) isimli hareketimizle Yale’ın fosil yakıtlardan yatırımlarını çekmesi için kampanyalar yürütüyoruz. Bir de Yale İklim İletişimi Programı’nda çalışıyorum. Amerika’daki farklı eyaletlerin iklim krizi bilincini ölçüyoruz ve farklı grupları harekete geçirmek için mesajımızı nasıl değiştirmemiz gerektiği üzerine araştırmalar yürütüyoruz.

Tüketimin ön planda olduğu bir dünya düzeninde işe nereden başlamalı, hangi adımları atmalıyız?
Büyüme odaklı bir ekonomik sistemin içerisindeyiz. Bu sistemi Kate Raworth’un donat teorisinde olduğu gibi döngüsel hale getirmeliyiz. Bu elbette ulaşılması zor, büyük bir amaç. Bunu başarmanın yolu ise küçük adımlardan geçiyor. Tüketiciler olarak ihtiyacımız olmadıkça almamak, eski kıyafetlerimizi takas etmek, doğaya ve insana değer veren lokal markalardan alışveriş yapmak gibi bir sürü aksiyon var alabileceğimiz.

Kendisine meme kanseri teşhisi konduktan sonra tedavi sürecinde bir karar aldı Arzu Karataş. Kadınlara bu zorlu tedavide yalnız olmadıklarını hissettirecek maddi ve manevi desteği sağlamak istiyordu. Karataş’ın yakın arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Pembe İzler Kadın Kanserleri Derneği, başta meme kanseri olmak üzere kadınların geçirdiği tüm kanserler konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapıyor ve maddi olanakları kısıtlı hastaların tedavisini üstleniyor. Ayrıca, tedavi sürecinde saçları dökülen kadınlara peruk bağışlayarak onlara moral aşılıyorlar.

Beyoğlu’nda her akşam evsizlere yemek veren Hayata Sarıl Lokantası’nın yaratıcısı ve fikir annesiyle hayata sarılmak üzerine.

Çocukluğunuzda aile içi fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldınız; yetişkinliğinizde bir dönem seks işçiliği yaptınız ve sokaklarda yaşadınız. Tüm bunlar oldukça ağırken nasıl hayata sarıldınız?
Ben hem yoku var etmeye hem de yoktan var olmaya çalışanlardanım. Topluma, “Ben buradayım!” dedim.

Hayata Sarıl Derneği ve Lokantası’nı kurarken hayaliniz neydi?
Sokakta yaşarken ihtiyacım olanları düşünerek hareket ettim.
İş, aş, yaşam derim hep. Başta altı evsiz dostumuza burada iş imkanı sağladık. Mutfak ve hijyen eğitimleri aldırdık onlara.
Buna halen devam ediyoruz. Sokakta yaşayanların insan yerine konmaları ve toplumda cümle sahibi olmaları çok önemli benim için. Bu yüzden dernek olarak onların sigortalı çalışmaları, hayata kazandırılmaları için çabalıyoruz.

Başta evsizler olmak üzere toplumun görmezden geldiği ve ötekileştirdiği kimselerle alakalı ne söylemek istersiniz?
Evsiz kalmak bizim suçumuz değil. Ekibim benim gibi sokakta yaşamış birine şans veriyorsa, siz neler yapabilirsiniz bir düşünün.

Kadın örgütleriyle, kanser dernekleriyle ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin altını çizen vakıflarla çalışan, İyilik Kolyeleri projesiyle 48 sivil toplum örgütüne 2 milyon TL’den fazla kaynak yaratan Ayşe Arman’ın motto’su: “Vermek almaktan daha güzel!”

Sizce bir kadını “öncü” yapan şey nedir?
Vizyoner olması. Yeni fikirlerin peşinden koşması. Toplumsal fayda için çalışması. Toplumsal cinsiyet eşitliği için çabalaması. Her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa ses çıkarması. Kadının, kadının kurdu değil, kız kardeşi olduğuna inanması. Kız kardeşlerini kollaması. “Ben” değil, “biz”e kafa yorması.

Hayatta karşılaştığınız zorluk ve engelleri nasıl aştınız?
Kendime inanarak! Pes etmek benim kitabımda yazmaz. Tutturuk muyum neyim? Vazgeçmem. Kafama koyduğum şeyi yaparım. Ne kadar zor o kadar iyi! Güzel şeylere kolay ulaşılmaz zaten. Engeller, hayatın gerçeği. Ama aşmak için varlar. Küçük çukurlara düşeceğiz tabii. Ama sonra çıkıp, yolumuza devam edeceğiz.

Çevresine fayda sağlamak isteyip nereden başlayacağını bilmeyenlere öneriniz nedir?
Kendilerine bir alan seçsinler, şahane sivil toplum örgütleri var. Onlardan birinde çalışmaya başlasınlar. Vermek almaktan daha güzel. Sosyal fayda sağlamanın mutluluğu hiçbir şey de yok. Çünkü işe yaradığınızı hissediyorsunuz. Bundan öte hiçbir şey yok!
Ana akım medyanın alternatifi bir mecrada devam ediyorsunuz çalışmalarınıza. Daha cesur bir tona da sahipsiniz artık. İki mecrayı karşılaştırsanız neler söylersiniz? Ana akım medya, eski hayatım. Güzeldi bitti. Ben geriye dönüp bakmam. Geçmiş geçmiştir. Evet beni, ben yaptı, pek çok şey öğretti. Ama şimdi yok. Niyazi oldu (gülüyor). Şu anda yeni hayatımı yaşıyorum. Kuşlar kadar özgürüm. Hesap vermiyorum. Paşa gönlüm ne isterse onu yapıyorum, yazıyorum. Ama tabii o 30 yılda şahane dostluklar kurdum, müthiş beyinlerle çalıştım, güzel işler ürettik. Bir tek o kolektif enerjiyi özlüyorum. Basın özgürlüğünün ve gazetecilik denilen mesleğin ülkemizde yok oluşunu hüzünlü bir şekilde izliyorum.

Kendinizi kendisine ve çevresine daha faydalı biri haline getirmeyi nasıl başardınız?
Çok teşekkür ederim. Eğer gerçekten öyleyse ne mutlu bana! Sivil toplum örgütleriyle omuz omuza çalışmaya, gazetecilikten gelen gücümle, onlara elimden geldiğince destek olmaya, kaynak yaratmaya bayılıyorum. Kadın örgütleriyle bağlantıdayım. Kanser dernekleriyle de. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin altını çizen vakıflarla da. Ama yapacak daha o kadar çok şey var ki. İyilik Kolyelerine girme sebebim de bu aslında. Kolye bahane, sosyal fayda şahane!

İyilik Kolyeleri küçük bir hayalle başladı. Şimdi koskoca bir iyilik hareketi. Bu süre zarfında neler yaşandı?
Önce kendim için yapıyordum o kolyeleri. Üç-dört sene evvel bir kurum, kadın çalışanlarına Kadınlar Günü’nde hediye etmek için benden kolye satın almak istedi. Çok şaşırdım. “Kolye satmıyorum ki!” dedim. Israr ettiler. “O zaman şöyle yapalım,” dedim: “Siz, Mari Kasparyan’ın otizimli oğlu Arda’nın eğitim masraflarını ödeyin, kolyeler sizin olsun!” Epey de bir paraydı. Ödediler. Ben
de o kurumun, kadınlarının boynunda iyilik kolyeleri fotoğraflarını paylaştım Instagram’da. Takipçinizin yüksek olması bir sosyal medya gücü. Bu güç de kurumları etkiliyor. Gerisi geldi. 80’e yakın kurumla çalıştım, 48 sivil toplum örgütüne 2 milyon liradan fazla kaynak yarattım. Kolyelerle bin bir türlü etkinliğe katıldım. Aklınıza gelebilecek her yerde satış yaptım. Bodrum’da zeytin ağaçları içinde bir İyilik Atölyemiz var. Her hafta, farklı sivil topum örgütleri yararına yüzlerce kadınla kolye diziyoruz. Kızımla da dans atölyesi yapıyoruz. Şahane yani. İşe yarıyoruz!

“Herkesin aklına güzel fikirler gelebilir. Zor olan şey ilk adımı atmaktır.”

Değim’in başarılı girişimcilik hikayesi aslında ihtiyaçlarından doğdu. Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan Değim, Amerika’da yaptığı yüksek lisans ve önemli fifirmalarda yönetici pozisyonunda çalışmasının ardından
eşiyle birlikte Türkiye’ye kesin dönüş yaptı. Taşınma sürecinde kaliteli hizmet bulma sıkıntısı çekmesi üzerine, “Hizmet piş ağzıma düş” sloganıyla 2011 yılında armut.com’u kurdu. Başlangıçta 50.000 TL’lik kişisel sermayeyle kurulan Armut, bugün tadilat, nakliye, temizlik, tamirat gibi 4.000’den fazla kategoride, 600.000’den fazla hizmet vereniyle Türkiye’nin en hızlı büyüyen internet girişimleri arasında.

Amerika’nın önde gelen üniversitelerinden Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde, (MIT) Medya Sanatları ve Bilimleri alanındaki Conformable Decoders araştırma grubunu yöneten fizik mühendisi ve mucit, başarılarıyla gurur veriyor. Harvard Üniversitesi’nin Genç Akademi üyeliğine seçilen ilk Türk bilim insanı olan ve Forbes, MIT Technology Review gibi saygın yayınların listelerinde yer alan Dağdeviren, aile fertlerinin geçirdiği hastalıklardan yola çıkarak pilsiz çalışan, giyilebilir bir kalp çipi ve cilt kanserini teşhis etmeyi kolaylaştıran bir cihaz geliştirdi.

İklim değişikliği konusunda farkındalık, yaratmak için eserler kaleme alan, kadınların yönetime katılması için muhtar heyetinde çalışan yazar Buket Uzuner, “Kılıfınızdan, kozanızdan, konfor veya korunma alanınızdan çıkın ve başkalarına el uzatın,” diyor.

Sizce bir kadını öncü yapan şey nedir?
Bence öncü insanların birbirlerine öz kardeşlerinden daha fazla benzeyen ortak özellikleri var. Öncü insanlar; öngörülü, meraklı, yenilikçi, yaptığı veya inandığı şeye sahip çıkacak kadar samimi ve cesur, dik kafalı kişiler. Biliyorum siz bana öncü insanı değil, öncü kadını sordunuz. Bense özellikle insanı seçtim çünkü insanın bugün bile hâlâ kadını-hatta gençleri ve çocukları- kapsamadığının altını çizmek istedim. İşte tam da bu nedenle öncü kadınların, yukarıda saydığım özellik ve erdemlere ek olarak erkeklerden çok daha fazla cesur, çok daha kararlı, yalnızlığa ve ödenecek diğer bedellere çok daha dayanıklı olması gerekir.

İklim değişikliği her geçen gün etkisini artırıyor hayatımızda. Sizce bu konuya dur demek için ne gibi görevler düşüyor bireylere?
Öncelikle biz insanların tabiatın efendisi değil, sadece tabiatın bir parçası olduğumuzu kabul etmekle işe başlamalıyız. Sonra bu gezegende suyun, toprağın, havanın ve insan-dışı tüm canlıların da hakları olduğunu kabul etmemiz ve sadece ihtiyacımız kadar tüketmeyi, sade yaşamayı yeniden öğrenmemiz gerekiyor. Bunları ailemiz ve dostlarımızdan başlayarak çevremize anlatmamız, uğraşmamız şart. Anaokullarına ekoloji dersi konmasına ve hükümetlere yenilenebilir enerjiye geçmek için yatırım konusunda da demokratik baskı için imza kampanyaları yapmalı, bunları küçümsememeliyiz. Greta Thunberg adlı İsveçli genç öncü kadının başlattığı “İklim için Adalet” okul boykotu hareketinin ülkemizdeki yansıması “İklim için Gençler-Türkiye” (Youth For Climate Turkey) grubunda da çalışan gençler var. Destekliyorum!

Çevresine fayda sağlamak isteyip nereden başlayacağını bilmeyenlere öneriniz nedir?
İnsan gerçekten hayatta olduğunu hissetmek ve başkalarına da hayrı dokunsun istiyorsa, kavanozdaki hayattan çıkıp, gerçek hayata katılmalıdır. Çok yoğun çalışanın bile başkalarına ayıracak birkaç dakikası vardır. Kılıfınızdan, kozanızdan, konfor veya korunma alanınızdan çıkın, sosyal çevrenizin dışından farklı sınıflardan arkadaş edinin, başkalarının kültürlerini tanıyın. Başkalarının da sizin gibi insanlar olduğunu görün ve sizin onlara, onların da size yardım etmelerine izin verin. Kitap okuma gruplarına çevrimiçi-online bile olsa katılın, sergilere gidin, yeni insanlarla tanışın, okullara kitap bağışı için kitap toplayın. Çocuk sevindirin. Daha az tüketin, daha sade yaşayın. Kendinize saygı duymaya başlayınca dünya güzelleşecektir.

1996 doğumlu sanatçı, kişisel deneyimlerinden yola çıkarak aidiyet, sınıf, kültür, cinsiyet ya da cinsel kimlik ayrımcılığına yönelik fark yaratan çalışmalar yapıyor. Aralarında British Journal of Photography, The Guardian, Dazed gibi kanalların da olduğu birçok yayın ve sergide işleriyle yer alan Yıldıran, The New York Times için de fotoğraf çekiyor. Yıldıran, bir röportajında yaratım sürecini, “Belki de kimsenin dönüp bakmayacağı hikayelerden söz etmek ve lokalden yola çıkarak genele seslenmeyi önemsiyorum,” diyor.

“Belki de kimsenin dönüp bakmayacağı hikayelerden söz etmek ve lokalden yola çıkarak genele seslenmeyi önemsiyorum.” – CANSU YILDIRAN

Bir yavaş gıda topluluğu olan Fikir Sahibi Damaklar’ın kurucusu gıda aktivisti Defne Koryürek’e kulak veriyoruz.

Gıda aktivizmi konusunda öncülük eden bir kadınsınız. Sizce yakın gelecekte tarım ve gıda alanlarında bizi bekleyen en büyük tehlike nedir?
Kıtlık bekliyor bizi. Tarımın ilk hayat bulduğu yer diye böbürlene böbürlene anlattığımız Anadolu’yu köylüsü olmayan bir coğrafyaya döndürdük. Tohumunu koruyan, ürününü geleneksel yöntemlerle üreten, artıksız ve eklemesiz döngünün kurallarını içselleştirmiş çiftçiyi, yani kuşaklardır kırsalda yaşamış ve ürettiğiyle geçinebilmiş köylüyü son 50-60 yılın politikalarıyla yok ettik. Ardından iklimi ısrarla bozduk, gezegenin dengesini yok ettik. Kibirliyiz. Kullandığımız otomobilin, yaktığımız kömürün, evimizi ısıtan doğal gazın eklediği bir yük olmadığını;  hep başkalarının yıkıma sebep olduğunu sanıyoruz. Bunların üzerine olası uluslararası gerginliklerin, ticari varlıkta ve yoklukta ancak ve ancak dayanışma yaşatır. ilişkilerde öngörülebilir ama tercihen göz ardı edilen risklerini de eklersek sanırım tablo tamamlanıyor. Bu kıtlığı ve beraberinde gelecek savaşları, göçleri, yıkımı hak etmediğimizi söylemek çok güç.

Endüstriyel tarım ve hayvancılık ekosisteme ciddi zararlar veriyor. Devletlerin ve büyük şirketlerin bu durumu değiştirmek için yeterince çaba harcadıklarını düşünüyor musunuz?
Antroposen, yani insan faaliyetinin iklim ve çevre üzerinde baskın etkiye sahip olduğu ve bizlerin de halihazırda içinde bulunduğumuz jeolojik çağı, mühendisler  ve şirketler çağı olarak anmak da mümkün. Sadece hayran kaldığımız dev çelik yapıların değil, al-tüket onlarca ürünün gıdadan
tarıma bir mühendislik neticesi olduğu bir zamandayız. Ekmeğini üreteni, buğdayını biçeni tanımak bir lüks. Seçtiğimiz ve sahip olmak için alın teri döktüğümüz hiçbir şeyin üreticisini tanımıyoruz artık. Marka, yani şirket sadakati diye bir saçmalık içinde harcamalarımızın ölçüsü de kaçtı. “Yeter” ya da “yeterli” gibi kavramlar yok, haliyle “az” ya da “çok” da müphem kavramlar. Saatlik ücreti 6 lira olan bir işçinin, şirket sahibinin koruma duvarlarıyla çevrili evinin önünde zam talep etmesi bir suça dönüştü. Bu koşullarda bir çaba harcanacaksa, o gayret de bize düşer.

Toplumda eşit ve adil yaşam hakkı için mücadele veren hangi oluşumları destekliyorsunuz?
Derin Yoksulluk Ağı ve Hayata Destek bugünün acil konularına en yakın duran ve bizzat sahada dokunan oluşumlar. Bizi, bugün ve yarın, varlıkta ve yoklukta ancak ve ancak dayanışma yaşatır.

Hayranlık duyduğunuz kadınlar kimler?
Derin Yoksulluk Ağı’nı kuran Hacer Foggo ve 1999 yılında Hizbullah tarafından katledilen Müslüman feminist Konca Kuriş.

Ressam, gazeteci ve yazar Fikret Otyam’ın kızı olarak sanatın içine doğan ve sanat galericisi olma hayaliyle büyüyen Döne Otyam, Mardin Sanat Bienali’nin fikir öncülerinden, küratör ve sanat danışmanı. Mardin Bienali, beş yıldır sanat yoluyla Mardin coğrafyasını sanatçılar, akademisyenler, öğrenciler ve farklı kültür topluluklarıyla hareketlendirmek, yeni paylaşım ortamları yaratmak, sanatta alışılagelmiş merkez fikrinin tanımına farklı boyutlar getirmek misyonuyla ilerliyor. Otyam, kurucu ortaklarından olduğu Abitus Sanat Projeleri platformu ile çalışmalarını sürdürüyor.

Tiyatro, televizyon, sinema oyuncusu olan Evgar, aynı zamanda bir kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği savunucusu.

Medya, televizyon ve film sektörünü toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir hale getirerek kadını görünür kılmayı hedefleyen güçlü bir ses olan Demet Evgar, kadınların güçlenmesini ve eşitliği savunmanın yanı sıra, insan, doğa, hayvan ayırmadan her canlının adalet arayışında, yanında olarak çalışıyor ve kampanyalar yürütüyor. Demet Evgar, özellikle dizi ve filmlerinde, hafızalardan hala daha silinmeyen farklı kadın karakterlerin dayanıklılık ve güçlenme hikayelerine hayat vererek geniş kitlelere ulaştı. Yaptığı işi ve kendisini bir hikaye anlatıcısı olarak tanımlayan Evgar, toplumda kadına biçilen hikayeyi değiştirmek üzere oynadığı karakterleri çok dikkatli seçiyor. Canlandırdığı karakterin kadınların güçlenmesini desteklediğinden, zararlı normları ve cinsiyet klişelerini yeniden yaratmadığından emin oluyor. Filmleri ve dizileri Türkiye’nin yanı sıra Doğu Avrupa, Orta Asya ve Orta Doğu’da yayınlanıyor ve toplumsal cinsiyet eşitliği mesajları daha da geniş kitlelere ulaşıyor. Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) tarafından yürütülen #KayıtsızKalmayın 16 Günlük Aktivizm – Kadınlara Yönelik Şiddete Son ve Ateş böcekleri kampanyalarına destek veren Evgar, 2021 yılında Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin her  yıl sinemamızdaki kadın emeğinin altını çizmek üzere verdiği Bilge Olgaç Başarı Ödülü’nün de sahibi.

2008 yılında Samsun’un Kumköy İlkokulu’na atandı ve aynı okulda dört sınıf bir arada tek öğretmen olarak görevini devam ettirdi. Eğitim verdiği okulda bulunan öğrenciler için projeler geliştiren, köy kadınlarının gelişimlerine rehberlik eden Livaneli, sevdiği işi yapmanın mutluluğunu Avrupa Parlamentosu Uluslararası Lider Kadın Ödülü’ne sahip olmasıyla taçlandırdı. Şimdilerde kariyerini Londra’da sürdüren Livaneli, kariyer yolculuğunu Bir Dilek Yetmez adlı kitabında kaleme alıyor ve aynı isimle başlattığı hareketin insanlara ilham olmasını hedeflediğini söylüyor.

Dilek Demir, Diyarbakır’ın Bağlar ilçesi Muradiye Mahallesi’nin muhtarlığı görevini üstlendiğinde muhtarlığın duvarına bir dilek-şikayet  kutusu astı. Henüz 14 yaşındayken okuldan alınarak zorla evlendirilen ve başkalarının aynı kaderi paylaşmasını istemeyen Demir, yaşadıklarını anlatmaktan çekinenler için astığı o kutuya gelen ihbar mektuplarıyla iki dönemdir devam eden görevi boyunca 40 kız çocuğunu zorla evlendirilmekten kurtardı. Madde bağımlısı, istismara uğrayan çocuklar ve mahallesindeki ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşmasıyla da bilinen Demir, elinden gelen her şeyi yaptığını ve yapmaya devam edeceğini her fırsatta vurguluyor.

Voleybol hayatına 2012 yılında Vakıfbank Spor Kulübü’nde başlayan, başarıyla geçirdiği yılların ardından özellikle 2020 Tokyo Olimpiyatları’nda gösterdiği üstün performansla gurur veren 21 yaşındaki milli voleybolcu kariyerinin yanı sıra, renkli kişiliği ve idealleriyle de ilham veriyor. 2021’de İtalya’nın Igor Gorgonzola Novara takımına transfer olan ve şimdilerde kariyerini orada sürdüren Ebrar Karakurt, geçen yıl Nike ve Sosyal Ben Vakfı’nın desteğiyle bir voleybol akademisi kurdu. Ebrar Karakurt Voleybol Akademisi, dezavantajlı bölgelerdeki kız çocuklarına voleybol eğitimi vererek yeteneklerini keşfetmelerini sağlıyor. Karakurt, “Tek bir kız çocuğunun bile hayatına dokunmak benim için tarif edemeyeceğim kadar anlamlı,” diyor

14 yaşında katıldığı bir konferansta sosyal sorumlulukla tanışan Çiftçi, girişimlerini 2015’te SosyalBen Akademi ile taçlandırdı. SosyalBen Vakfı, dezavantajlı bölgelerde yaşayan 7-13 yaş arası çocukların kişisel gelişimlerine katkı yapacak ulusal ve uluslararası düzeyde saha ve eğitim çalışmaları gerçekleştiren bir sivil toplum kuruluşu. Resim, müzik, dans, oyun, yaratıcı yazarlık gibi sekiz temel atölye çalışmasına sahip kuruluş, dünyada 11 ülkede, Türkiye’de ise 73 ilde 45 bini aşkın SosyalBen çocuğuna katkı sağlıyor

Moda girişimcisi Eylem, sektörde yer bulamayan isimlere ses olan, yerli, engelli ve büyük beden modellerin yer aldığı Türkiye’nin ilk sokak cast’ı platformu Casting Killer’ı kurdu. Alışıldık güzellik kalıplarına bir başkaldırı niteliğindeki Casting Killer, hem Türkiye hem de Orta Doğu’daki yeni yüzleri global moda endüstrisiyle buluşturuyor. Şu anda 200 civarı modelin bağlı olduğu ajans ile hem Türkiye hem de dünyada fark yaratmayı amaçlayan Eylem, “Modellerimde boy, dil, din, ırk, ölçü, beden, cinsiyet gibi sınırlandırmalar yok. Otantik ve kendileri olmaları yeterli,” diyor.

Uzman hekim Gülsüm Kav, kurucu ortaklarından olduğu Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformunun genel temsilciliğini yürütmeye devam ediyor. Cinsiyet bazlı şiddet, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve artan kadın cinayetlerine dikkat çekmek için mücadele veren Kav, Yaşasın Kadınlar isimli bir kitaba da imza attı. İngiliz medya devi BBC, 2020 yılının ilham verici ve etkili 100 kadın listesinde kendisine yer verdi.

Türkiye’nin başarılı kadın girişimcilerinden, KAGİDER  üyesi Cizreli, 1993 yılında Ankara’nın ilk kafesi Cafemiz’i, ardından Kuki ve Quick China markalarını yarattı ve 2007’de yine Ankara’da özkaynaksız bir şekilde BigChefs restoran zincirini kurdu. Günümüzde hem yurt içi hem de yurt dışında 60’ı aşkın şubeye sahip olan zincir, ürünlerinin kırsalda yaşayan düşük gelirli kadın çiftçilerden tedarik edildiği Toprağın Kadınlarından Sofraya projesini hayata geçirdi. 14 kadınla başlayan ve günümüzde 100 kadına ulaşan proje ile 2030 yılına kadar tedariğin yüzde 50’sinin kadın çiftçilerden sağlanması planlanıyor.

Oyuncu ve sanatçı Gözde Mutluer, sanatçı Selver Yıldırım ile birlikte yeni nesil sanatçıların özgün sanat eserlerini görünür kılmayı amaçlayan bağımsız çevrimiçi bir galeri ve satış platformu olan Disyon’u kurdu. Kendine has seçkilerle, yüksek kalitede, sertifikalı edisyon, poster ve kart serileri basan platform, bağımsız sanat ve sanatçılara destek olmayı hedefliyor.

“Bir şirketin genel müdürünün kâğıt toplayarak geçimini sağlayan bir aileyle eşleşmesi, o ailedeki bebeğin durumunu sorması benim için önemli. Normal şartlarda yanından geçtiğinde belki farkına bile varmadığı kişinin hikâyesini öğrenmesi, destek vermesiyle bir farkındalık oluştuğunu düşünüyorum,” diyor Hacer Foggo. Eşleşme, Foggo’nun kurucularından olduğu Derin Yoksulluk Ağı’nın pandeminin başında hayata geçirdiği Evinden Değiştir adlı dayanışma kampanyası çerçevesinde sık sık kullandığı bir sözcük. İhtiyaç sahibi aileler ile bu ailelere destek olmak isteyenlerin eşleştirilmesi, toplumda gitgide daha da derinleşen eşitsizlikleri azaltma yönünde bir adım. Foggo, yoksulluğu bir insan hakları sorunu addediyor. “Derin Yoksulluk Ağı, yardım alanın, yardımda bulunana minnet ettiği bir oluşum değil. Eşitler arasında bir dayanışma modeli oluşturduk ve bu doğrultuda hak mücadelesi veriyoruz.”

Kadın hakları savunucusu Halime Güner, “hiçbir kadın saçını süpürge etmeyecek” şiarıyla 1996’da Uçan Süpürge’yi kurdu. Uçan Süpürge ekibiyle birlikte, kadın sivil toplum kuruluşları ve kadınlar arasındaki iletişimi ve işbirliğini artırma konusunda çok sayıda çalışmaya imza attı. 1998’den bu yana, kadının sinemadaki emeğini görünür kılmak için Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali düzenleniyor. Güner, toplumda kadın dayanışmasının yarattığı değişimi gösteren öncü isimlerden.

Boğaziçi Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji Bölümü’nü bitirdikten sonra, yine Boğaziçi’nde Genetik Biyoteknoloji üzerine yüksek lisans yaptı. ABD’de Northwestern Üniversitesi’nde ALS Araştırma Laboratuvarı Kurucu Başkanı olan Doç. Dr. Hande Özdinler, buradaki çalışmaları sonucunda beyindeki ölü sinir hücrelerini 60 günlük tedaviyle canlandırmayı başardı, özellikle ALS hastalarına umut olarak en iyi buluş yapan 10 bilim insanından biri oldu. Özdinler bu çalışmaya beyin kanaması yüzünden kaybettiği kardeşi için başladığını söylüyor.

Başarılı oyuncu, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye’nin iyi niyet elçisi seçildi. UNFPA, üreme seçimleri ve bu konudaki haklara erişim, her bir kadın ve her bir kız çocuğu ile her bir bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirebilmesi için çalışmalar yürütüyor ve aile planlamasına yönelik ihtiyaçların karşılanmamasının sıfırlanması, önlenebilir anne ölümlerinin sıfırlanması, cinsel ve toplumsal şiddet ile zarar verici uygulamaların sıfırlanması için çalışmalar gösteriyor. Hazal Kaya bu iş birliğini, “Bütün kadınların, kız çocuklarının ve kırılgan grupların daha sağlıklı, güvenli ve eşit bir dünyada yaşaması için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğim,” sözleriyle duyurdu.

Hukuk alanında feminist bilinçle hareket ederek kadın haklarını savunmak, ataerkil devlete karşı bir direniş hattı çizmek demek. Feminist hukukçu ve Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun (EŞİK) sözcüsü Hülya Gülbahar uzun yıllardır kadına yönelik şiddet, kürtaj ve nafaka hakkı gibi meselelerle ilgili örgütlü mücadele yürütüyor. 1978’ten itibaren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın gönüllü avukatlığını yapan Gülbahar, bunun yanında pek çok kadın platformunun kurucuları ve örgütleyicileri arasında yer aldı. Son yıllarda kadınların nafaka hakkı konusunda yaratılan yanlış algıya karşı ciddi anlamda mücadele veriyor.

2001 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü’nde öğretim üyesi olan, toplumsal cinsiyet, insan hakları, spor ve medya üzerine dersler veren Itır Erhart, 2008 yılında beş arkadaşıyla birlikte Türkiye’nin ilk yardımseverlik koşusu platformu olan Adım Adım’ı kurdu. Adım Adım oluşumu, koşunun yanı sıra yüzme, bisiklet, dağcılık gibi sporlar aracılığıyla önemli sosyal sorumluluk projelerine maddi kaynak ve tanıtım desteği sağlıyor. Adım Adım 2021’in Kasım ayı itibariyle 100.000’i aşan gönüllü koşucuya ve 860.000’i aşan bağışçıya ulaştı.

Konuşmamız Lazım Derneği’nin kurucuları İlayda Eskitaşçıoğlu ve Bahar Aldanmaz, hem regl konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapıyor hem de regl yoksulluğuna karşı mücadele ediyor. Regl yoksulluğu, yoksul hanelerdeki kız çocuklarının ve kadınların menstrüel ürünlere, temiz ve güvenli tuvalete, temiz suya erişiminin olmaması ya da bu erişimin zor olmasıyla ilgili bir sorun. Öte yandan, reglin tabu olarak görülmesi de bu yoksulluğun bir parçası. Eskitaşçıoğlu ve Aldanmaz, özellikle okullarda kız ve erkek çocuklarına verdikleri eğitimlerle regli konuşulur kılarak tabu olmaktan çıkarmayı amaçlıyor.

Kadın, yüzyıllarca bedeni üzerinde hak iddia eden iktidar ve dinle kendi bedenini kazanmak için savaşmıştır. Bu yüzden kadın sanatçılar bolca ‘beden’den söz eder,” diyen İnci Eviner’in sanat pratiğinde özellikle iktidarın kadın bedeni üzerindeki baskısı, temsil politikalarının işleyişi ve kadın oluşa dair fikirler öne çıkıyor.

Chicago Üniversitesi’nde siyasal bilim dalında master, New York Studio School’da sanat dalında lisans, Mimar Sinan Üniversitesi’nde sanat tarihi dalında doktora dereceleri olan Türkiyeli çağdaş sanatçı, resim, heykel, enstalasyon gibi farklı mecralardaki üretimlerinde toplumsal kimlik ve cinsiyet rolleri, kültürel önyargılar, göç ve hafıza kavramlarını eleştirel bir perspektifle ele alıyor. Yakın zamanda Salt Beyoğlu’nda açılan Ten, Beden, Ben sergisi, sanatçının 40 yılı aşan sanat pratiğini yansıtıyor

“Moda sektöründeki çabalar çoğunlukla etkin bir çözüm sunmak yerine yara bandı niteliğinde. Örneğin bir marka sadece geri dönüştürülmüş polyester ya da organik pamuk kullandığı için ürününü ‘sürdürülebilir’ olarak tanımlayabiliyor ama kullanılan materyal buzdağının sadece görünen kısmı,” diyor Fashion Revolution Türkiye koordinatörü İrem Yanpar Coşdan. Kurucusu olduğu Yeşil Yama aracılığıyla kurumlara sürdürülebilirlikle ilgili eğitim ve danışmanlık veren Coşdan, sektörün dönüşümünde aktif rol oynamaktan yana.

Beyoğlu gece hayatının renkli ve dobra siması, Galatasaray’da konserlere, oyunlara, partilere, dayanışma gecelerine, drag  ve queer performanslara ev sahipliği yapan ve yakın zamanda kapanan Anahit’te sahne almasının yanı sıra, çeşitli basılı ve dijital yayınlarda yazarlık yapıyor, geçmişten günümüze bir Beyoğlu güncesi tutuyor. Queer bir feminist olarak dünyaya geldiğini belirten Jilet, yazılarında Türkiye’deki trans kadınların yaşadığı kimlik dayatması, ekonomik zorluklar, dışlanmaları, yok sayılmaları ve zorba baskın zihniyet nedeniyle okullarını bırakmaları gibi sorunlara değinip bunları değiştirmek için çaba gösteriyor.

1999 doğumlu Çam, 2017 yılında lise eğitimini  sürdürdüğü esnada işaret dilini tercüme eden bir yazılım geliştirdi ve henüz 16 yaşındaydı. İşitme ve konuşma engelli kişilerin günlük hayatlarında  işaret dilini bilmeyenler ile de rahatça iletişim kurabilmesine olanak sağlamayı hedefleyen bu yazılımla Microsoft tarafından “Yılın en başarılı kadın yazılım geliştiricisi” seçildi. Hem bu başarısı hem de kişisel azmi onu tam burslu olarak Stanford Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümüne taşıdı.

Özgencil’in 2016 yılında kurduğu etki odaklı tasarım stüdyosu Incomplit, dezavantajlı çocuklara hayal kurma becerisi kazandırmak adına çalışıyor, sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği içinde Masal Tamamlama Seansları düzenliyor. Hayal güçleriyle yarım bırakılmış masalları çizerek tamamlayan çocukların çizimleri, moda tasarım ürünlerine işleniyor. Öykü Özgencil, yakın geçmişte SGDD ASAM Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği çatısı altındaki çocuklarla toplumsal cinsiyet eşitliği atölyeleri de düzenledi. Suriyeli ve Türkiyeli çocuklarla yapılan, sanatçı ve tasarımcı Meltem Şahin’in illüstrasyon seansını yürüttüğü çalışmanın çıktısı olarak Pamuk Prensler ve Uyuyamayan Güzeller isimli bir kitap da hazırlandı.

Almanya’nın Lastrup kentinde dünyaya gelen Doktor Türeci, meslek hayatı boyunca modifiye edilmiş genetik kodlarla bağışıklık sistemini kansere karşı mücadele ettirmeyi hedefleyen birçok çalışmaya imza attı. 2008 yılında hayata geçen biyoloji firması BionTech’in kurucularından olan Türeci, 2018’de şirketin baş tıbbi sorumlusu oldu. Şirket, 2020 yılında Covid-19 pandemisiyle birlikte koronavirüs aşısı çalışmalarına başladı ve Özlem Türeci, SARS-CoV-2’ye karşı geliştirilmek istenen bu aşı çalışmalarında önemli rol oynadı. Aşının geliştirilmesi konusunda BioNTech ile iş birliği yapan ABD’li ilaç şirketi Pfizer, üretilen Covid-19 aşısının yüzde 90 başarı elde ettiğini duyurdu ve aşı, bugüne geldiğimizde pandeminin hafiflemesinin en büyük sebebi. Türeci, Kanser İmmünoterapi Derneği Başkanı olarak görev yapmaya ve Mainz Johannes Gutenberg Üniversitesi’nde dersler vermeye devam ediyor.

Oscar Ödülleri’nin yüz yıla yakın tarihinde en iyi yönetmen dalında yedi kadın aday gösterildi, bunlardan sadece ikisi ödül aldı. Bu rakamlar, sinema sektöründeki cinsiyetçiliğin apaçık bir göstergesi. Pelin Esmer, erkek egemenliğinin hakim olduğu bu alanda çabası ve başarısıyla kendine yer edinmiş bir yönetmen. 2005’te Mersin’e bağlı Arslanköy’de tiyatro yapan kadınları konu alan ilk uzun metraj belgeseli Oyun’un ardından, bu kadınlardan beşinin Anadolu’nun farklı köylerinde oyun sahneleme hikâyelerini anlattığı Kraliçe Lear adlı belgesel filmi çok sayıda ödül alan Esmer, sinemada kadının sesini ve deneyimini duyuranlardan.

Karikatürist Ramize Erer, 1980’de mizah dergisi Gırgır’da başladığı çizerliğe Cumhuriyet, Radikal, Hıbır ve Leman gibi farklı mecralarda devam etti. Fransa’da beş yıl önce gerçekleştirilen Angoulême Uluslararası Çizgi Roman Festivali’nde Yaratıcı Cesaret Ödülü’nü kazanan Erer, ödül konuşmasında bütün karikatürlerini annesinin ona verdiği sonsuz özgürlük duygusuyla çizdiğini, yarattığı karakterlerde kadınların arzularından ve kadın sorunlardan bahsettiğini söyledi. Erer aynı zamanda kadın mizah dergisi Bayan Yanı’nın kurucularından.

Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rana Nomak Sanyal, kardeşi Sena Nomak ile birlikte kemoterapinin etkisini artırırken yan etkilerini azaltan ilaç adayları geliştiren RS Research’ü kurdu. RS Research, günümüzde Türkiye’de geliştirilmiş ilk kanser ilacının çalışmalarını yürütüyor. Sanyal, “İnsan hayatına fark katabileceğimiz bir şeyler yapmak istedik. Klinik öncesi çalışmalarda bu farkı yaratabildiğimizi gördük ve şimdi sıra insanlarda,” diyor.

“Kadınların ve bilhassa Müslüman kadınların; gündelik deneyimlerine, toplumsal meseleleri algılayışlarına, ilgilerine, meraklarına, dertlerine, umutlarına, kaygılarına, mücadelelerine dair kendi sözümüzü söyleyeceğimiz bir mecra,” diye tarif edilen Reçel Blog’un ve Havle Kadın Derneği’nin kurucularından Rümeysa Çamdereli kendisini Müslüman feminist olarak tanımlıyor. Çamdereli’nin 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’ne kucağında bebeğiyle de, “Allah mısınız? Aileniz batsın,” pankartıyla da katılmışlığı var. Ayrıca lise yıllarından beri müzikle uğraşıyor, elektro gitarıyla sahneye çıkıyor. Toplumun dayattığı kalıplara sığmayarak kadınlar için kadınlarla birlikte mücadele ediyor.

AGİDER Kurucusu ve Onursal Başkanı Meltem Kurtsan, yaklaşık 10 yıl sürdürdüğü Otacı-Kurtsan Şirketler Grubu’ndaki yönetim kurulu başkanlığı görevinin ardından fitoterapi yüksek lisansına başladı. HerbaFarm’a uzanan hikayeyi, “Bodrum Yalıkavak dağlarında, içinde tıbbi ve aromatik bitkilerin kendiliğinden yetiştiği bir arazi buldum ve buraya HerbaFarm adını verdim. Organik ve permakültür prensipleriyle yetiştirdiğimiz bitkileri ve meyveleri, sebzeleri doğal ve sağlıklı ürünlere dönüştürüyor ve HerbaFarm Doğal Ürünler markası ile satışa sunuyoruz,” diyor. Kurtsan, yine aynı arazide kurduğu HerbaFarm Akademi’de ise bitkilerin şifası konusunda deneyimlerini paylaşmak üzere aralarında aromaterapinin de olduğu eğitimler veriyor.

Saadet Özkan İzmir’in Menderes ilçesinde görev yaparken okul müdürünün pek çok öğrenciye yıllarca cinsel istismar uyguladığını ortaya çıkardı ve 82 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmasını sağladı. Bu iyiliğiyle birçok ödül kazanan Özkan, 2017’de Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği’ni (UCİM) kurdu. Çocukları  her tür duygusal, fiziksel ve cinsel istismardan korumayı kendine misyon edinen, kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan UCIM hem profesyonel hem de gönüllü çalışanlarıyla ülke çapında aktif olarak hizmet vermeye devam ediyor.

Karaosmanoğlu, üniversitede sivil toplum kuruluşlarında çalışmaya başladı ve sonrasında hem mültecilerle hem de afetlerle ilgili projelerde rol aldı. 2005’te kurduğu Hayata Destek Derneği, afetlerden etkilenmiş toplulukların temel hak ve ihtiyaçlarına erişimlerini sağlamayı amaçlayan bir insani yardım kuruluşu. İnsan ayrımı gözetmeme, tarafsızlık, bağımsızlık ve hesap verebilirlik ilkeleriyle yola çıkan kuruluş, Acil Yardım, Mülteci Destek, Çocuk Koruma ve Sivil Toplumu Güçlendirme ve Koordinasyon çalışmaları yürütüyor. Karaosmanoğlu, “Afet yaşamış, savaş görmüş tek bir insanın bile hayatına dokunabilmenin hazzını sürekli olarak yaşıyoruz,” diyor.

Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu olan Titiz, 2007’de kurduğu Mikado Sürdürülebilir Kalkınma Danışmanlığı ve alt yapısındaki Gelecek Daha Net Gençlik Platformu başta olmak üzere birçok projeye imza atan başarılı bir sosyal girişimci. Mikado, özel sektör, sivil toplum örgütleri ve uluslararası kuruluşlarla birlikte, çok boyutlu sosyal fayda yaratan kurumsal sorumluluk ve sosyal girişimcilik fikirleri geliştiriyor ve uyguluyor. Gelecek Daha Net platformu ise gençlerin gelecekleri ile ilgili bilinçli karar vermelerini sağlamak amacıyla yaratıcı yöntemlerle onlara rehberlik ediyor. Titiz, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) projelerinde kıdemli uzman olarak da görev alıyor.

“Karnımızı doyurmak için ekmek, ruhumuzu doyurmak için gül istiyoruz.” 1908’de Amerikalı işçi kadınların dilinde bu söz vardı. Hayat TV’de 2008’de bir televizyon programı olarak başlayan, 2016’dan bu yana ise internet sitesiyle kadınların iletişim ve örgütlenme ağı olan Ekmek ve Gül, bu meşhur söze atıfta bulunuyor. Sitenin editörü Sevda Karaca, kadın haklarını sınıf bilincine sıkı sıkıya bağlı kalarak savunuyor. Karaca’nın bir yazısında belirttiği gibi, “Nerede bir kadın direnişi varsa, oradadır Ekmek ve Gül. Memleketin kadın direnişini belleğinde barındırır, mücadeleci kadınların ortak hafızası haline getirmek için görüntüler çeker, yazar, konuşur, biriktirir.”

Hayvansever girişimci, Türkiye’nin ilk kurtarılmış hayvan çiftliği Angels Farm’ın kurucusu. Çiftliğin temellerini bundan 30 yıl önce Ankara’da atan Çakır, altı yılı aşkın süredir İzmir’deki Vişneli köyünde afetlerden ve zor koşullardan kaçan, deney laboratuvarlarından gelen, kesimhaneye gitmekten kurtulan, sokağa terk edilen 2.000’i aşkın cana ikinci bir yaşam şansı sunuyor. Kedi köpekler, kümes hayvanları, boğalar, eşekler tavşanlar ve çok daha fazlası, Çakır ve ekibinin sağladığı huzur ve güven ortamı ile bir kez daha hayata bağlanıyor.

2012 yılından beri UNFPA, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Türkiye’nin İyi Niyet Elçisi olarak görev yapan tiyatro, sinema, televizyon oyuncusu Songül Öden, 10 yılı aşkın süredir UNFPA’in kadınlar, kız çocukları, göçmenler ve mülteciler başta olmak üzere tüm kırılgan gruplarla ilgili saha, savunuculuk ve iletişim çalışmalarına destek veriyor, panellere ve etkinliklere katılıyor. Songül Öden özellikle, UNFPA’in insani yardım programı kapsamında, Türkiye’nin dört bir yanında saha ziyaretlerinde bulunuyor, kadınlara ve kız çocuklarına sağlık ve koruma alanında destek verilen çeşitli projeleri yerinde ziyaret ediyor, tüm ihtiyaç sahiplerine ilk ağızdan, “Yalnız değilsiniz” mesajı veriyor. Başarılı oyuncu, bu süreçte deneyimlediklerini sahneye de taşıdı. İyi Niyet Elçisi olarak yaptığı saha ziyaretlerinde tanıştığı kadın ve kız çocukları ile UNFPA çalışanlarının anlattığı hikayelerden yola çıkarak, Lâl Hayal tiyatro oyununa konu olan yedi kadın karakteri geliştirdi. Onların sesini çok daha geniş bir kitleye duyurabilmek için Türkiye’nin dört bir yanındaki tiyatro sahnelerinde bu yedi kadın karaktere hayat veriyor

İnşaat mühendisliği eğitiminden sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde kamu politikaları konusunda master yapan Akçar, dar gelirli kadınların kendilerinin ve ailelerinin yaşam koşullarını iyileştirebilmeleri ve ekonomik yaşama katılım gösterebilmeleri amacıyla 1986 yılında Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’nı (KEDV) kurdu. Sürdürülebilir iş modellerine erişimi artıran vakıf, bugüne kadar kadınların aksesuar, ev tekstili, gıda, sabun, catering, çocuk bakım ve eğitim hizmetleri, lokanta, organik tarım gibi alanlarda ortak iş kurmalarına destek verdi ve girişimci kadınlar için bir iş portalı açtı. Akçar, aynı zamanda sosyal girişimcilik alanında Ashoka ödülü sahibi.

Yücebıyık, Borusan Holding Kurumsal İletişim Direktörü olarak görev yaptığı dönemde Borusan adına tasarladığı #SevgiDildeBaşlar ve #AdınıKoy iletişim kampanyaları ile kamuoyunda toplumsal cinsiyet eşitliği alanında etki yarattı. Kurumsal İletişimciler Derneği’nin Başkanı olan girişimci, 2018 yılın kurduğu Science Of Impact platformu ile Birleşmiş Milletler’in 17 Küresel Amaç’ına hizmet eden etki projeleri geliştirirken, Bilim Virüsü adlı sosyal girişimiyle ise liseli öğrencilere bilim tutkusu aşılama ve yetkinlik kazandırma amacını sürdürüyor. Yücebıyık, “Bilim size dayatılan yolu değil, kendinizle ve kalbinizle yürüyen yolu inşa etmektir,” diyor.

Tülin Akın, 2004 yılında henüz öğrenciyken kurduğu TABİT Tarımsal Pazarlama Platformu isimli internet sitesi vasıtasıyla çiftçilere güncel bilgiler, teknik uygulama bilgileri, çeşitli beceriler ve mesleki gelişim imkanları sağlamayı amaçladı ve çiftçilerin geleneksel aracı yapılarını kullanmaksızın alternatif piyasalara ulaşmaları için fırsat yarattı. Çiftçilerin mesaj ya da internet üzerinden eriştikleri portal, bugün üç milyondan fazla çiftçiye hem yurt içi hem de yurt dışında hizmet veriyor. Tülin Akın, çiftçilerin kırsal hayatta teknoloji kullanımını özendirmek için Vodafone ile iş birliği yaparak Vodafone Akıllı Köy’ü de hayata geçirdi ve bu alanda projelerini sürdürüyor.

957 yılında Adana’nın Çelemli Köyü’nde doğan Koçak, 10 kardeş oldukları için ilkokuldan sonra okula gönderilmedi ve okuduğu kitaplarla kendini geliştirdi. Evlendiğinde Mersin’in Arslanköy’üne taşınan Koçak, kadınların hikayelerini anlatmak için tiyatro grubu oluşturmaya karar verdi ve ikna ettiği yedi kadınla Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu’nu kurdu. Topluluğun sahneye ilk koyduğu oyun Remzi Özçelik imzalı Taş Bademler oldu ve onu, Kadının Feryadı ve Hasret Çiçekleri izledi. Koçak, 2013 yılında kadına karşı şiddet sorununu anlatan Yün Bebek filmini yazdı ve yönetti. Film, ona 2. New York Avrasya Film Festivali’nde Sinemada en iyi Avrasyalı kadın sanatçı ödülünü kazandırdı. Koçak, şimdilerde küresel ısınmanın yaratacağı sorunlara dikkat çeken Ana, Gökyüzü Delinmiş adlı oyunun yazarı ve yönetmeni.

2003-2009 yılları arasında Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörlüğü görevini üstlenen sosyolog Yakın Ertürk, Sınır Tanımayan Şiddet adlı kitabında kadınların bireysel ve kitlesel olarak sürdürdükleri hak arama mücadelesinin günümüzün en etkili küresel hareketi haline geldiğini söylüyor. Ertürk, cinsiyet eşitsizliğine karşı yürüttüğü mücadeleyle tam anlamıyla bir öncü kadın.

O bir yazar, gazeteci, müzik eleştirmeni, blogger, radyo programcısı ve bir vegan aktivisti. Jeffrey Moussaieff Masson’un Tabağındaki Yüz: Gıda Hakkında Gerçekler kitabının çevirmenliğinin yanı sıra, veganlık hakkında yazılmış ilk Türkçe kitap olan Veganizm: Ahlakı, Siyaseti, Mücadelesi adlı kitabın da yazarları arasında. Kalkandelen, Vegan Devrimi ve Hayvan Özgürlüğü adlı kitabında,“İnsan ve insan dışı hayvanlara yaşamlarını şiddete ve sömürüye maruz kalmadan sürdürme hakkı tanınmalı. 21. yüzyılda insanlığın önündeki en büyük devrim bu,” diyor. Şimdilerde Cumhuriyet Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapıyor ve kurucu ortaklarından olduğu kar gütmeyen Bağımsız Hayvan platformunda çalışıyor.

İlgili Makaleler