Joey King Bu Belirsiz Sosyal İzolasyon Günleriyle Nasıl Başa Çıktığını Anlattı

Joey King, InStyle Amerika için bu belirsiz günlerin ona nasıl hissettirdiğini yazdı. 
“Evet! Bugünkü ilk kahvemi içtiğime göre artık başlamak için hazırım. Laura Brown (InStyle Amerika Genel Yayın Yönetmeni) benden bir şeyler yazmamı istediğinde not defterimi bir sürü fikir not aldım. Nasıl başlayacağım, yazının hissettirdiği duygu eğrisini nasıl yükselteceğim, orta kısımda bilgece vereceğim öneriler ve zarafetle süslenmiş bir kapanış hakkında aklıma gelen her şeyi yazdım. Fakat global olarak geçirdiğimiz bu zor zamanlar, başlangıçları da zorlaştırıyor. İşte bu yüzden kalemim beni nereye doğru yönlendirirse oraya gideceğim. 
Birkaç hafta önce koronavirüsle ilgili bir makale okuyordum ve beynimde neon ışıklarla yanıp sönmeye başlayan bir cümleye denk geldim: ‘Birinin virüs taşıyıcısı olup olmadığını bilemezsiniz,’ Bu cümle beni gerçekten korkuttu çünkü muhtemelen doğruydu. Doğru olan diğer şeyse dört gecedir gram uyku uyumadığım ve anksiyetemin asla sosyal mesafe kurallarına uymadığıydı. Bunu yaşayan tek kişinin ben olmadığımı düşündüm, beni biraz rahatlattı. Yine de mutfak masamda gergin bir şekilde oturup parmaklarımı kıtlatmaktan kendimi alamadım bu sırada arka planımda sessizce Curb Your Enthusiasm çalıyordu. Larry David’in küçük şeylere karşı hissettiği iritasyon beni rahatlatır, yargılamayın. 

O andan beri sinirlerim oldukça bozuk. İş konusunda çok fazla endişelenmiyorum bu durumdan fazla finansal hasar almadan kurtulabilirim. Fakat bu yeterli mi? Yine söylüyorum yaşadığımız şey global. Bu hastalığın dünyaya kestiği faturanın sonuçları neler olacak? İnsanlar yiyecek kıtlığı çekecek mi? İnsanlar tedavi olabilecek mi? Hastaneler yeterli mi? Bir yandan da insanlık bu virüsle hangi yüzünü açığa çıkaracak onu düşünüyorum. 
Şu anda tanıdıklarımdan birkaçı bu virüsle savaşıyor. Restoranlar kapalı. İnsanlar yumurta alabilmek için sıra bekliyor. Irkçılık üst seviyede. İnsanlar kucaklaşamıyor. Her şey ‘Tuvalet Kağıdı Stoğu Yapmayın’ ilanını asmaya vakit kalmadan hızla değişti. Her şey ne çok değişti. Bu salgının mutluluğunu etkilemesine izin veren, içindeki yaratıcılığı ve yaşama duyduğu tutkuyu öldürmesine müsade eden tek insan olmadığımı biliyorum. Şu anda her şey çok kötü; bu doğru. 

Ama! Birçok güzel şey de o kadar kötü değil aynı zamanda. Elon Musk, New York’ta bir merkezde hastanelere bağışlamak için suni solunum cihazı üreteceğini söyledi. Evet, bir saniye… Elon Musk olduğunuzu farz edin, bir gün verandanızda kahvenizi yudumluyor ve tarçınlı çöreğinizi yiyorsunuz. Ayağınızda çok havalı ay ayakkabıları var, e çünkü evinizde konforunuzda ödün veremezsiniz. Siz Elon Musk’sınız. Kahvenizden bir yudum daha alıyorsunuz ve biliyorsunuz ki Tesla sizin, birçok füzeniz ve bir şeyleriniz daha var. Sonra bir yudum daha, ah evet, muhtemelen birçok kişinin hayatını kurtaracaksınız. Tebrikler Elon, kim tutar seni! 
Tamam, konuya dönüyorum. Aslında tüm o betimlemelerimin tek bir sebebi var: Size biraz tebessüm ettirebilmek. 
Bazen delirecekmiş gibi hissediyorum. Böyle zamanlarda ailem ve arkadaşlarımı düşünüyorum, onların varlığına minnettarım, beni hayata bağlıyorlar. Hangi günde olduğumuzu bile artık bilmiyoruz ama kendimizi eğlendirmek ve biraz olsun bulutlu havayı dağıtmak için şöyle şeyler yapıyoruz: 
Steven (tatlı erkek arkadaşım) Hunter’a (bebeksi kız kardeşim) bu cuma akşamı resmi bir yemek yiyeceğimizi ve en sevdiğimiz en güzel kıyafetlerimizi giymemiz gerektiğini söyledi. Ne kadar da harika öyle değil mi? Bir takvim yaptık, haftanın her gününün farklı bir teması var, o günlerde temaya uygun giyinerek evin içinde dolaşıyoruz. Yemeklerimizi yiyoruz, kahvelerimiz içiyoruz ve sohbet ediyoruz. Ah ne çok sohbet ediyoruz. Bu fikir kulağa saçma gelebilir ama bence deneyin, eğleneceğinizden eminim. 

Eğer hayat durduğunda kendi yaratıcılığınızı hala yaşatabiliyorsanız, bu harika. Gülmek yasak değil ağlamak da öyle. Yalnız hissetmek ve iletişime ihtiyaç duymak çok normal. Aynı şekilde sevgilinizi kilere kilitlemek isterseniz ya da erkek kardeşinizin çok sevdiği ayakkabısını parçalamak içinizden geçerse, inanın bunlar da oldukça normal. Depresif hissetmeniz sizin bencil olduğunuz anlamına gelmiyor. Mesela bana göre kendi bedenimden çıkıp karşıma oturarak hayatımı gözlemlemek gibi. Duygularımı anlamak, anlamlandırmak ve sindirmek için ihtiyacım olan zamanı kendime vermek. Hangimizin kimi zaman böyle şeylere ihtiyacı olmuyor ki? Aklımdan geçen her düşünce kişiliğimi değiştirmez ki, ben onlar değilim. Ben benim. Hiçbir duygu da düşünce de sonsuza dek sürmüyor. Bu mental ayrımı yaptığınız zaman inanın kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz. Gücünüzün farkına varacaksınız. Kendinize bu duyguların neden canınızı sıktığını sorun, dürüst olun. Ne yaparsanız bunu değiştirebilirsiniz? Ne yaparsanız bunu kabul edebilirsiniz? 

Erma Bombeck’in çok sevdiğim bir sözü vardır: Endişe sallanan sandalye gibidir, size bir şeyler hissettirir ama sizi hiçbir yere götürmez. 
O sandalyeden kalkmanız gerektiğinde, kalkın. “

İlgili Makaleler