Moda Sohbeti: Bünyamin Aydın

Tasarım yolculuğuna 2011’de baskılı tişörtlerle başlayan Les Benjamins bir lüks sokak giyimi markası olarak konumlandığında, şu an altın çağını yaşayan ‘streetwear’, ‘athleisure’ ve sokak kültürü başlığı altında toplanabilecek benzer kavramların hiçbiri baskın değildi. Endüstrinin geldiği nokta, Bünyamin Aydın’ın vizyoner bakış açısını vurgular nitelikte. Erkek hazır giyimle başladığı koleksiyonlarına kadın giyimi de dahil eden ve kurulduğu günden bu yana birçok ödül ve dünya çapında ses getiren iş birliklerine imza atan Les Benjamins’in Yaz 2019 durağındayız.
 

  • İlkbahar-Yaz 2019 koleksiyonunuz ‘Road to Ball’dan bahsedelim. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Çocukluğumdan beri Japon kültürüne ve Uzak Doğu’ya merakım var. Bu merakımı gençliğimde aktif olarak oynadığım basketbol ile birleştirdim. Basketbol ve Japon kültürünü zarif bir şekilde bir araya getirmek çok heyecanlı bir süreçti. Mesela kimononun sırtında forma numaralarından esinlenen detayların olması güzel bir tezat yaratıyor, bu tezatlıklar aynı şekilde baskılarda da mevcut. Bu sezon neon ve lila benim için en önemli renkler.

  • Farklı kültürlerden beslenen bir tasarım anlayışınız var, yeni sezonda bahsettiğiniz gibi özellikle Uzak Doğu, Japonya ön planda. Sizi bu kültürde en çok ne çekiyor?

Bu sezonda Doğu kültürünü çağdaş bir bakış açısıyla yeniden yorumluyorum. Beni, çocukluğumdaki Japon kültürü etkisi buraya götürdü. Les Benjamins’in dokuz yıl önceki ilk koleksiyonunun en çok Japonlardan ilgi görmesi de çok dikkat çekici bir durum.

  • Bu ilgi karşılıklı çünkü aynı zamanda çok ilgi gördüğünüz ve başarılı olduğunuz bir pazar orası. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?

Les Benjamins’in dünyanın her yerinde biliniyor olmasının temel nedenlerinden biri orijinal hikayesi ve markanın DNA’sındaki sürdürülebilirlik. Marka olarak en başından beri Doğu sanatından ilham alan detaylara yer veren anlayışımızı koruyor, bunun yanı sıra imaj olarak da İstanbul’da doğan global bir tasarım marka olarak konumlanan çizgimizi sürdürebilmeyi başarıyoruz.

  • Koleksiyonda üç bölümle basketbol sporunun döngüsü anlatılıyor. Kadın ve erkek hazır giyim koleksiyonlarından favori parçalarınız hangileri?

Kadında kesinlikle kırmızı viskon kimono ceket ve pantolon. Çok sade ve minimal bir tavrı var, Les Benjamins baskısının duruşunu çok seviyorum. Erkekteki favori parçam ise ağaç dallarından esinlendiğim şort ve ceket. Tamamen beyaz oluşu ve yan detaylarındaki neon Les Benjamins logo detayları güçlü bir zıtlık yaratıyor.

  • Erkek hazır giyimle başlayıp daha sonra kadın koleksiyonları da tasarlamaya başladınız. Yaratım süreci olarak baktığınızda ikisinin birbirinden daha zor ve kolay tarafları neler?

Zorluktan ziyade aslında ikisinin birbiriyle konuşabilmesini sağlamak benim için her sezon çok keyifli bir mücadele. Les Benjamins kadın koleksiyonumuz tüm dünyada çok ciddi bir ilgi yarattı ve her geçen sezon da daha geniş kitlelere ulaşıyor. Türk tüketicisinin hem kendi mağazamızda hem de Beymen çatısı altında Les Benjamins kadın koleksiyonuna büyük ilgisi olduğunu gözlemliyoruz.

  • Sokak kültürü anlayışının ve ‘athleisure’ akımının podyumları domine ettiği sezonlardan geçiyoruz. Bu, markanızı hangi yönlerden etkiledi?

Global markalardan sürekli iş birliği teklifleri alıyoruz. Sokak kültürünün çok ciddi boyutta ilgi gördüğü bu dönemde bazı markaların buna adapte olmalarının uzun vadede kendi DNA’larından ödün vermeden farklı açılımlarla daha farklı kitlelerle konuşmalarına şans verdiğini düşünüyorum. Bu nedenle iş birliklerini daha da çok göreceğimiz bir döneme giriyoruz.

  • Les Benjamins giyimin ötesine geçerek bir lifestyle markasına evrildi. Markanızı kurduğunuz günden bu yana artarak devam eden başarısını hangi özelliklerine bağlıyorsunuz?

Les Benjamins’in enerjisi ve hikayesine bağlıyorum.

  • Nişantaşı’ndaki mağazanızı kişisel olarak da çok sevdim. Mağazalarınızı da bu lifestyle konseptine bağlı olarak farklı şekillerde kullanmayı planlıyor musunuz?

Mağaza, Food New York’un yaratıcısı dünyaca ünlü mimar Dong-Ping Wong tarafından tasarlandı. Dong ile ilk gün oturduğumuzda mekanın sadece bir perakende mağazası olmaması gerektiği üzerine konuştuk. Sokak kültürü ve modasına değer veren her yaştan kişiyle buluşabilmek ve yeni nesil perakende yönetimini iyi bir dengede tutarak DNA’mızı da yansıtan bize özel bir konsept yapma hedefindeydik, tahmin ediyorum başarılı da olduk.

  • Sayılarımızdan birinde bize fotoğraf makinenizin hayatınızdaki önemi üzerine bir yazı yazmıştınız. Son zamanlarda moodboard’unuzda neler var?

Sanat, müzik, kentli kültür, seyahat ve fotoğrafçılık üzerine kareler yer alıyor.

Röportaj: Eylül Solakoğlu 

İlgili Makaleler