Trend Raporu: DB Berdan

  • Londra Moda Haftası kapsamında tanıttığınız Athleisure 001 koleksiyonunuzdan bahsedelim. Çıkış noktası ne oldu?

Dokuz aydır tüm hayatımız pandemiye göre şekillendi. Onu düşünür, ona göre yaşar olduk ve bu bir hayat tarzına dönüştü. Tabii ona göre de giyinmeye başladık. DB Berdan Athleisure koleksiyonu bu şekilde ortaya çıktı. Markamız yeni dünya kurallarına göre, daha kompakt bir yaşam tarzına uygun bir athleisure markası olarak tekrar şekil alıp evrimleşti. Bu yeni dünya için dört ana kriterden yola çıktık; işlevsel, sezon ötesi, steril ve etik. DB Berdan’ın öncelikli hedefi sağlıklı bir yaşam ve sağlıklı bir ruha dönüştü. Önceliğimiz fonksiyonel olmayan her şeyi ekarte edip yüzde yüz işlevsel bir koleksiyon çıkartmak oldu. Her bir ürün sokakta dolaşırken, egzersiz yaparken veya evde dinlenirken rahatlık sunması üzerine yaratıldı. 
 

  • Bu, markanız için kalıcı bir dönüşüm mü?

Moda sürekli ve çok çabuk değişim gösteren bir sektör. Bu dönüşüm de başka dönüşümler gibi şimdiyi kapsayan gerekli bir adımdı. Gerekli olmayan, işlevi bulunmayan hiçbir şeyi almama ve tasarlamama yönünde adım attık. İlerleyen dönemlerde ne gibi değişimler olur bilemiyoruz. Artık iş planlamamızı uzun vadeli yerine hızlı adımlar atabileceğimiz şekilde yapıyoruz.
 

  • Koleksiyonun hazırlık süreci ne kadar sürdü?

Pandemi, çalışma yöntemlerimiz dahil hayatımızdaki pek çok şeyi değiştirdi. Fikir aşamasından sonra koleksiyonu yaklaşık üç aylık bir süreçte hazırladık, sonrasında da hiç bekletmeden üretimine başladık.
 

  • Moda bir süredir fonksiyonelliğe evriliyordu, pandemiyle birlikte bu değişim hızlandı. Sizce pandemi sonrasında tüketim alışkanlıkları kalıcı olarak değişecek mi? 

Tüketim alışkanlıkları kesinlikle değişti fakat sadece ilk başta düşünüldüğü gibi iyi yönde olmadı bu değişim sadece. Daha abartılı bir tüketime dönüştüğü de oldu. Geçenlerde İngiliz Moda Konseyi’nin düzenlediği bir seminerde tüketim alışkanlıkları konuşuluyordu. İnsanlar artık gidecekleri mekana göre alışveriş yapmayı bırakıp hislerine göre tüketiyor. Buna göre de tüketici aslında ikiye ayrıldı gibi gözüküyor. Bir kesim korunaklı, steril ve kontaminasyonu minimal düzeye indirgeyen kıyafetler satın almayı tercih ederken diğer kitle her dışarı çıkışı ihtişamlı olsun istiyor. 
 

  • Moda haftaları değişim gösteriyor, mevsimsel koleksiyonlar ortadan kalkıyor. Bunları göz önünde bulundurduğunuzda endüstrinin geleceğiyle ilgili neler düşünüyorsunuz?

Moda endüstrisi yapısı gereği her daim kendini yenileyen, değişim içerisinde olan bir sektör ve pandemiyle birlikte
bu daha da görünür hale geldi. Şu an moda endüstrisi değişimini tam olarak tamamlamış gibi durmuyor, değişim sürecinde gibi görünüyor. Bazı kurumlar hala eski sistem gibi düşünüp yeni sistemmiş gibi çalışmalar yürütüyor olsa da diğerleri bu dönemi araştırma, veri toplama ve öğrenme adına kullanıp seminerlere bolca yer verdi. 
 

  • Koleksiyonlarınızda çevre dostu materyallere yer veriyorsunuz. u alanda nasıl bir yol izliyorsunuz? 

Pandeminin hemen öncesinde aldığımız geri dönüşümlü ve çevre dostu teknolojik kumaşlardan bu koleksiyona uygun olanları yeniden değerlendirdik. Mümkün oldukça atıksız çalışmayı hedefledik.
 

  • Dijital platformları iyi kullanan markalardan birisiniz. Nasıl bir strateji izliyorsunuz?

Planlama süreci artık çok hızlı hale geldi. Mevcut değişimleri ve durumu değerlendirip ona göre bir program yapıyoruz. Kendi topluluğumuzla çok güçlü bir bağımız var ve bu bağı defileden defileye sürdürmek dışında farklı bir açıya da taşımayı düşündük. İlk karantina süresince (an itibariyle İngiltere ikinci karantinada) hem endüstriden birlikte çalıştığımız, tanıdığımız arkadaşlarımızla hem de topluluğumuzdan bireylerle dijital buluşma, dertleşme, soru cevap temalı etkinlikler düzenledik. Şimdi başka bir projemiz de var. 
 

  • Alt kültürleri, farklılıkları benimseyen, duyarlı, özgürlükçü bir felsefeniz var. Dünyanın bu bağlamdaki gidişatı üzerine optimist misiniz? 

Biz ancak birbirimizle güçlü ve bütün olabiliriz. Maalesef pek optimist değiliz. Hiçbir hak oturularak alınmıyor. Savunmayı bıraktığınız haklar elinizden çok çabuk gidebiliyor. ABD bunun bir örneği ama bunlar her yerde yaşanıyor. Bu noktada elimizdeki hakların ne kadar değerli olduğunun sürekli anlatılması, insanların bilinçlendirilmesi çok önemli. 
 

  • Londra merkezli bir markasınız, tabii İstanbul da sizin bir parçanız. Bu iki şehrin sokak kültürünü gözlemlediğinizde neler görüyorsunuz?

İstanbul’da gerçek bir sokak kültürü varken Londra’da havadan da dolayı bir kulüp kültürü olduğunu söyleyebiliriz. İstanbul’da hafta sonları sokakların dolup taştığını, günlerin geceye döndüğü anları hatırlıyoruz. Sabah 03.00’e kadar herkesin herkesle konuştuğu, arkadaş olduğu, bir kent. İstanbul’un sokağı yaşar resmen. Londra ise bambaşka. Bireysellik o kadar ön planda ki kimse dönüp bakmıyor bile ne giydiğinize. Sokak kültürü sokakta değil herkesin kendi minik baloncuklarında hayat buluyor. Ama bu baloncuklar o kadar büyük ki kendinizi asla minik bir grubun parçası gibi hissetmiyorsunuz.

 

RÖPORTAJ EYLÜL SOLAKOĞLU

İlgili Makaleler