Fotoğraf: @chloelecareux
İzlediğiniz, dinlediğiniz, kaydırdığınız ya da denk geldiğiniz içeriklerin gerçekçiliğini ve kapsayıcılığını hiç sorguladığınız oldu mu? Eğer cevabınız evetse, o zaman farkında olmadan tokenizm denilen kavramla karşılaşmış olabilirsiniz.
Tokenizm, aslında çeşitliliği ve eşitliği gerçekten önemsemek yerine, sadece öyleymiş gibi görünmek anlamına geliyor. Bir vitrin olarak düşünürseniz: dışarıdan baktığınızda her şey renkli, dengeli ve kapsayıcı olabilir; ama içerideki güç dengeleri neredeyse hiç değişmeye müsait değil.

Mesela bir şirketin yönetim kurulunda bir kadının yer alması, o kurumu doğrudan eşitlikçi yapmıyor; çünkü çoğu zaman o kadın, karar süreçlerine aktif biçimde katılan bir yönetici olmaktan çok, vitrinde “çeşitlilik göstergesi” olarak konumlandırılan bir figüre dönüştürülüyor.
Benzer bir tabloyu popüler kültürde de görmeniz mümkün. Dizilerde farklı etnik kimliklerden karakterlere yer verilse de, bu karakterler hikayede söz sahibi değillerse, temsiliyet yalnızca yüzeysel bir dekor olmaktan öteye geçemez.

İşte tam bu noktada çeşitlilik, bir değer olmaktan çıkıyor ve yalnızca güzel görünen ama içi boş bir görsel aksesuar haline geliyor.
Tokenizm’de token kadın gerçeği
Bahsettiğimiz bu yüzeysel temsil anlayışının en sık rastlanan biçimi ise şüphesiz iş dünyasında ve medyada karşınıza çıkan “token kadın” imajı.
Token kadın anlayışını, bir kurumun, markanın ya da projenin çeşitlilik ve eşitlik mesajı vermek için görünürde yer verdiği, ancak gerçekte karar süreçlerine dahil etmediği kadınlar olarak yorumlayabilirsiniz. Yani o kişi, orada olması gerektiği için değil, “orada görünmesi gerektiği” için oradaymış gibi.

Bir toplantı masasında, bir panelde, bir reklamda ya da bir yönetim kurulunda… Onlardan beklenen genellikle “kadın bakış açısını” temsil etmeleri olsa da – bu temsil çoğu zaman sembolik kalır. Çünkü sesleri duyulsa bile etkileri sınırlandırılır.
Bu durum, görünürde çeşitlilik yaratıyor gibi görünse de aslında derinlerde aynı güç ilişkilerini sürdürür; böylece yapısal eşitsizliğin üzerini örten bir vitrin görevi görür.
Peki, tokenizmin ötesine nasıl geçebilirsiniz?
Vitrinin camını kırın
Tokenizm’in renkli vitrinini fark ettiğinizde, sadece bu adımla kalmayın.
Gerçek niyeti sorgulayarak, eleştirmekten çok anlamaya ve dönüştürmeye alan açabilirsiniz.
Sandalye eklemeyin, masayı yeniden kurun
Biri sadece “çeşitlilik olsun” diye davet ediliyorsa, bu eksik bir masaya sandalye eklemekten farksız. Burada unutmamanız gereken nokta, içinde bulunduğunuz ekosistemlerde gerçek kapsayıcılığın davet etmekle değil, paylaşmayı öğrenmekle başlaması.

Yankıyı değil, sesi duyun
Bir toplantıda, bir sohbette ya da bir hikayede aynı ses tonlarının tekrarlandığını fark ettiğinizde, eksik olan sesi arayın. Duyduğunuz şey farklılık değilse, yalnızca yankıdan ibaret olur. Çünkü kapsayıcılık dediğimiz anlayış, herkesin aynı tonda konuşmasıyla değil; her tondan sesin duyulabilmesiyle mümkün.
Günün sonunda tokenizm’i fark etmek yalnızca bir başlangıç noktası; asıl dönüşüm, bu farkındalığı eyleme dönüştürebildiğimizde başlıyor diyebiliriz. Gerçek kapsayıcılığa yaklaşmak içinse, çeşitliliği bir “görev” değil, bir “değer” olarak görmeyi öğrenmemiz gerekiyor tabii.
İlginizi çekebilir >>>>> “Sadfishing”: Empati mi, manipülasyon mu?
