Dönüşüm

Uzun yıllardır gelecek öngörüleri ile adından övgüyle bahsedilen moda fütüristi Geraldine Wharry’ye göre içinde bulunduğumuz savaşı, sektörü yeniden şekillendirerek kazanmak mümkün.

Küresel salgın nedeniyletüm dünyanın karantina altında yaşadığı bugünlerde moda sektörü de durma noktasına geldi. Moda haftaları iptal edildi. Markalar mağazalarını kapattı ve tüm imkanlarını maske ya da dezenfektan üretmek ve topluma maddi destek sağlamak için seferber etti. Bazı fabrika işçileri ve perakende çalışanları işlerini kaybetti, yeni tasarımcılar ve küçük işletmeler iflasın eşinde. Stilistler, fotoğrafçılar, makyaj ve saç artistleri şu an hiçbir gelir elde etmiyor. Kumaş üretiminin durması çiftçiyi de vurmuş durumda. Diğer yandan online alışveriş siteleri talebi karşılayamayacak kadar yoğun. Bütün bu hengamenin arasında aklımıza takılan soruları trend tahminleri yapan moda fütüristi Geraldine Wharry’ye yönelttik.
 

  • Önce sizin kariyerinizle başlamak istiyorum sohbete. Moda dünyasına nasıl girdiniz?

Okuldayken gönlüm tekstil tasarımındaydı. Paris’te E.N.S.A.A Duperré’de okudum. Babam Fransız, annemse Amerikalı. New York’ta Parsons tasarım okulundan tam burs kazandıktan sonra kıyafet tasarımına yöneldim. Çizmeye ve giysiler üretmeye başladım. 1999’da New York’a taşındım. Çizim ve fitting gibi konularda kendimi geliştirdim. Okulda değil de çalışarak koleksiyonları konsept aşamasından üretime taşıma süreçlerini öğrendim. Moda tasarımcısı olarak çalıştığım ilk yer kült sokak stili markası Triple 5 Soul oldu. Ardından Los Angeles’a taşındım, Ripcurl ve 7 For All Mankind gibi markalarda çalıştım. Amerika’da 11 yıl yaşadıktan sonra hayata baktığım açıyı değiştirmem gerektiğini hissederek Londra’ya taşındım ve WGSN’e makro ve mevsimsel trend tahmin uzmanı olarak girdim. Bugün ağırlıklı olarak makro trendler ile moda endüstrisini etkileyen davranışsal ve kültürel değişimler üzerinde çalışıyorum. Yani moda dışında bilim, teknoloji, felsefe, politika ve etik gibi konular hakkında araştırmalar yapıyor, sektörü daha geniş bir çerçeveden değerlendiriyorum.
 

  • Bir moda fütüristi ne yapar? Trend tahminlerini nasıl yapıyorsunuz?

İnsanoğlu hep geleceği tahmin etmek istedi. Antik Yunan’da kahinlere güveniliyordu. Bugün algoritma takıntımız var. Bunun sebebi hem içimizdeki huzursuzluk hem de yenilik arayışımız. Fütürist eğilimin değiştiğini sezer. Kültürel hayatın çeperlerinden neyin merkeze kaydığını, ana akım haline geldiğini fark eder. Biz tahmin edilemeyen unsurların ya da öngörülemeyen değişimlerin mümkün olduğuna inanıyoruz. İşimiz gelecekte, yani bundan iki ila 100 yıl sonrasında, toplumun ve sektörün nasıl olacağına dair bir bakış açısı, bir öngörü geliştirmek. Süre uzadıkça tahminlerin spekülatif senaryolara dönüşme ihtimali artıyor. Aslında hepimiz bir düzeyde fütüristiz. Ben geleceğin başımıza gelen bir şey olduğuna inanmıyorum. Onu yaratırken aktif rol oynuyoruz. Bu sebeple
ben fazlaca normatif modellerden uzak durmaya çalışıyor, insanlara yaratıcı bir biçimde düşünmelerini söylüyorum. Bu bir kuruma taze kan sağlayacak anlamlı çözümler doğmasını sağlıyor. Benim metodolojimin adı: Avla Tanımla Topla. İlk aşamada derinlemesine bir inceleme yapıyor, ikinci aşamada tanımlama ve çapraz doğrulama gerçekleştiriyor, en son olarak da tahmini oluşturuyorum. Bu tahminin temelinde her zaman etik ve sürdürülebilirlik var çünkü bu hem moda endüstrisi için hem de kişisel olarak şart. Ben bir aktivist, bir öğretmenin kızı, bir sanatçı ve organik tarımla uğraşan biri olarak bu konuyu çok önemsiyorum. Gelecek tahminlerine kattığım diğer önemli nokta da Martin Ramond’ın deyişiyle; “uzman önsezisi”.
 

  • Dünya zor zamanlardan geçiyor. Sizce karantinanın moda sektörüne nasıl bir etkisi olacak?

Keşke olumlu sözler sarf edebilsem. Bence bu durum bir süre daha devam edecek. Ancak sörfçüler gibi dalgayı yakalayıp ayakta kalmalıyız. Hava mutlaka yatışacak. Bu süreçten nasıl çıkacağımız bize bağlı. Gelecek edilgen bir takas değildir. Bunu algılarsanız kendinizi güçlü hissedebilirsiniz. Zayıf temeller üzerine kurulu olan her şey şu an tehdit altında. Sistemdeki çatlaklar ile üretim ve tedarik zincirlerindeki verimsiz noktalar ortaya çıkıyor. Moda endüstrisinin içine işlemiş adaletsizlikleri görüyoruz. Parasını alamayan tedarikçiler, depolarda bekleyen koleksiyonlar… Rakamlar sadece İngiltere’de sektörün yüzde 30 oranında küçüldüğünü gösteriyor. Düşük maaşlı işçiler, yeni tasarımcılar ve perakendeciler en büyük risk altındaki kesimler. Dijital moda bir çözüm gibi gözükse de yeni beceriler ve etik düzenlemeler gerektirdiği için temkinli yaklaşmakta fayda var. Şimdi ihtiyacımız, hem gezegene hem de insanlara faydası dokunacak yenilikler. Bu korkunç krizin bence bir olumlu yanı var. O da üretimin tüm aşamalarını daha verimli kılmak için bize hız kazandırmış olması. Bizi tüketim alışkanlıklarımızı ve ‘gerçek’ ihtiyaçlarımızı anlamaya zorluyor. Geri dönüşümün ön planda olduğu dairesel ekonomiye geçişimizi de hızlandıracağını umuyorum.
 

  • Bu süreç tüketim alışkanlıklarımızı sizce nasıl etkileyecek?

Bu konuda somut tahminler yapmak için erken. Ancak moda tüketiminde büyük bir küçülme yaşanacağı kesin. Moda alımları genellikle isteğe bağlıdır veya başkalarına sergilemek için yapılır. Herkesin evde olduğu dönemde bu satışlar elbette ki düştü. Aşırı tüketim, moda dünyasının uzun zamandır yaşadığı bir problem. Covid-19 ile girdiğimiz krizin bu sorunu çözme olasılığı olduğunu düşünüyorum. Süreç bitince indirim dönemlerinde yaşanan alışveriş çılgınlığına benzer bir durum yaşanması, bir nevi intikam ‘alışverişi’ yapılması en büyük korkum. İnsanların şu ya da bu marka kıyafetlere sahip olmadan yaşayabileceklerini anlaması önemli. Bu krizin neresinde duracağınıza, nasıl bir gelecek hayal ettiğinize bakma zamanı. Bu salgından bağımsız olarak, bilim insanları eğer aynı yolda ilerlemeye devam edecek olursak yüzyılın sonu itibarıyla yeryüzünde yaşayan canlıların yüzde dokuzunun soylarının tükeneceğini ön görüyor. Moda endüstrisi de bu rakamda büyük suç sahibi çünkü dünyayı en çok kirleten sektörler sıralamasında ikinci. Son kullanıcılarla yeni bir değer alışverişinin nasıl yaratılacağını yaratıcı bir şekilde düşünmeliyiz. Hatta, işe mağazalar kapandığı için depolarda hiç dokunulmamış şekilde bekleyen giyim stoklarından başlayabiliriz. Markalar bu ürünleri ne yapmayı düşünüyor? Bu süreç hem etik hem de kazançlı bir şekilde nasıl yürütülebilir? Peki ya o ürünlerin kiralanması, onarılması ya da geri dönüştürülmesi mümkün mü? Müşteri ve marka için finansal teşvikler ne olabilir? Bu soruların yanıtları, herkesin cebinin delindiği bu zamanda sadakat değişimi ve inşası için yepyeni bir yol sunuyor. Moda endüstrisi, ‘Maddi Tüketim’ için değil, ‘Toplum İnşası’ için fırsat kazanacağı bir döneme giriyor. Sözlükte tüketimin eş anlamlılarına bakarsanız, azalma, yıkım, tükenme gibi kelimeler görürsünüz. Endüstrimizin dilbilimindeki karşılığına bakmalı ve bu kelimeyi daha olumlu çağrışımlarla değiştirmeliyiz.
 

  • Korona salgını markaların teknolojik anlamda yeniden yapılanmasına yol açıyor. Sanal defile ve showroom’larla düşündüğümüzden önce tanışabilir miyiz?

Kesinlikle! Şanghay Moda Haftası dijital olarak yapıldı. Londra Erkek Moda Haftası da böyle yapılacak. Covid-19 krizi, tasarımları çok gerçekçi bir şekilde görebilmemize imkan sağlayacak teknolojilerin öne çıkmasını sağladı. Sadece markaları bir konuda uyarmak istiyorum. Dijital sunumlara geçiş, eğer arka planda, seri üretim ve giyim tüketimine dair uzun vadeli sürdürülebilir bir yaklaşım yoksa bir hile haline geliyor. ThredUp’ın araştırmasına göre 2030 yılında ikinci el pazarı yüksek modanın önüne geçmiş olacak. Etik ve amaç odaklı tüketici bu pazarda. Modanın sanal hale gelişini benimseyen markalar, üretim biçimlerini de revize etmek durumunda kalacak: depolama alanı ihtiyacına ve indirim dönemlerine sebep olan aşırı üretimden vazgeçecek, kişiselleştirmeye, dijital deneme kabinlerine, sağlıklı bir toplumu teşvik eden modellere geçiş yapacaklar. Dairesel moda anlayışı çerçevesinde, biyolojik olarak dönüştürülebilir malzemeler ve yenilenebilir enerji kaynakları giderek önem kazanacak. Mağazaların kapanmasıyla online alışveriş çılgınlığı yaşanıyor. Üstelik alınan çoğu şey hayati ihtiyaçlar olmaktan uzak. Bunun moda markaları açısından nasıl bir anlamı var? Sosyal mesafe sebebiyle online alışverişin artması normal. İlk rakamlar, insanların temel ürünlere ve klasik tasarımlara yönlendiğini gösteriyor. Bu, birkaç yıl önce ortaya çıkan yavaş moda hareketinin teşvik ettiği sistemi çağrıştırıyor. Sezonun öne çıkan tasarımlarından uzaklaşıp daha kalıcı, evladiyelik tasarımlara yatırım yapma sistemini… Bu bakış açısında satın alma kararı istek değil ihtiyaç temelli olarak alınıyor. İçinde bulunduğumuz bu dönemde sektörün tüm aktörleri çözüm arayışında. Bence markaların öncü kişiler ve kuruluşlarla iletişim kurması ve yardım istemesi için çok uygun bir dönem. Açık kaynak bulma, ittifaklar kurma, bilgi paylaşımı zamanı. Zaten online konferansların, konuşmaların ve canlı yayınların sayısının patlamasından da bunu anlayabilirsiniz.
 

  • Korona sonrası tüketicilerin markalardan ne gibi beklentileri olacak sizce?

Son kullanıcı markalardan her zamankinden daha fazla doğru davranış bekliyor. Markaların toplumu desteklemesini istiyor. Ancak burada önemli olan süreklilik. Kısa süreli doğru yaklaşımlar çıkarcılık olarak yorumlanacaktır. Verilen desteğin devam etmesi gerekli çünkü şu anda yarattığımız şey, kıyafet alışverişinin çok ötesine geçen bir değişim. Toplum ve deneyimlerimiz başkalaşıyor. Önümüzdeki dönemin taslağı gözlerimizin önünde beliriyor. Kriz bitince akla kara ortaya çıkacak. Özellikle Z kuşağının bu dönemde yaşananlar sonucu en uzlaşması zor kesim olacağını düşünüyorum.
 

  • Yakın döneme ilişkin makro trendlerden bahsedebilir misiniz bize?

Bu sorunun çok net bir yanıtı yok. Acele etmek, tepkisel olmak için yanlış bir zaman. Dijitalleşme yolundaki adımlar da dikkatle atılmalı, uzun zamanlı hedefler ve etik kuralları ile uyum içinde olmalı. Bence modanın geleceğini
kanun yapıcılar, filozoflar, iktisatçılar, mimarlar, sosyologlar ile bir araya gelerek tartışmalıyız. Çok parçalı bir şekilde evriliyoruz. İhtiyacımız olan şey modada yeni bir uzlaşı. Yüzyılların bilgi, beceri ve el emeği teknoloji ile buluşmalı. Makro evrim bu noktada yeni bir felsefe yaratmaktan geçiyor. Değişime hazırız. Yuval Harari’nin New York Times’a verdiği röportajda dediği gibi, “Eğer dayanıklı olmak istiyorsak, felsefe ile daha uyumlu hale gelmemiz gerekiyor.” Diğer büyük yenilik Büyüme ve Refah Ekonomisi gibi yeni ekonomik modeller üzerinden gerçekleşebilir. Bu sistemleri inceleyen markalar daha yaratıcı ve sürdürülebilir çözümler yaratabilir, bütçe, iş gücü ve hizmetlerini farklı bir şekilde yönlendirebilir.
 

  • Sürdürülebilirlik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hesaplaşma zamanındayız. Modası geçmiş yollardan kurtulma şansımız var. Son 50 yılda gelişmiş sistemlerin içine sıkışmış haldeyiz. Sürdürülebilirlik bir seçenek değil, mecburiyet. Madem savaş zamanı gibi bir zamandan geçiyoruz, dünya savaşındaymış gibi tüm ülkeler birleşerek moda dünyasını değiştirebiliriz. Daha önce söylediğim gibi bu salgının yarattığı krizi süreçleri hızlandırmak için kullanabiliriz. Çoğu marka sürdürülebilir olmak istiyor ama işe nereden başlayacağını bilmiyor. Karı ve maliyetleri nasıl etkileyeceğini öngöremiyor. Madem üretim durdu, mağazalar kapandı belki bu konuda kafa yormanın tam zamanıdır. Büyük değişim dönemlerinde en çok korunması gereken kesim işçiler ve perakendecilerdir. Bangladeş şu an ödemesi yapılmayan siparişler nedeniyle sadece salgınla değil, derin bir ekonomik krizle de mücadele ediyor. Moda sektörünün devamı sosyal haklardan mahrum insanlar pahasına gerçekleşmemeli. Kar etmek için atılan kısa vadeli adımların uzun dönemde altından kalkamayacağımız sorunlar yarattığını Covid-19 bize gösterdi. Bu savaşı sektörü yeniden şekillendirerek kazanabiliriz.
 

  • Siz hayatta nelerden beslenir ve ilham alırsınız?

Öyle çok ki..Labirent gibi. Ancak düzenli bir labirent! Instagram’ı yaratıcı kişileri, yeni tasarımcıları keşfetmek için kullanıyorum. En az sergilere, konferanslara, konuşmalara gitmek kadar önemli. Fashion Roundtable ve Study Hall yeni dijital favorilerim. Fashion Revolution tarafından hayata geçirilen FashionOpenStudio’da araştırma yapmayı seviyorum. Beraber çalıştığım Dazed Beauty yeni tasarımcılar ve alt kültürlerle tanışmama vesile oluyor. Her gün New York Times, Qz.com, The Guardian ve Vogue Business’a göz atıyorum. Magazin haberlerine de mutlaka bakarım. Hayatın tüm yönlerinden haberdar olmak fildişi bir kulede ahkam kesme tehlikesinden beni koruyor. Superflux, The Tentacular Festivalve The School of Speculation gelecek öngörüleri için takip ettiğim platformlar. Design-can.com adlı internet sitesi kapsayıcılık ve çeşitlilik alanında bana yol gösterici oluyor. MIT’nin Technology Review blogunun hayranıyım. Siyaset ve felsefe alanında Democracy Now, Noam Chomsky ve Aeon Magazine’i takip ediyorum. Adam Grant’in Originals adlı kitabını herkese tavsiye ediyorum. Sürdürülebilirlik denince aklıma Jane Penty’nin Product Design & Sustainability kitabı geliyor. Podcast’lerde favorilerim Wardrobe Crisis, Hidden Brain, Stories of Growth ve yakın zamanda keşfettiğim Becoming Wise. İlham hayatın her yerinde. Fikirlerle karşılaşıyorum, onları hazmediyorum ve notlar alıyorum. En önemli zevklerimden biri de sokakta insanları izlemek. Bence en iyi ilham kaynağı onlar!

​Röportaj: Ceren Arseven 
 

İlgili Makaleler