Ayşe Arman’ın Evi

Gazeteci Ayşe Arman’ın Dubai’deki evindeyiz. Ev tam da sıkı Ayşe Arman okurlarının hayal ettiği gibi… Sıcak, samimi, rahat, güzel kokulu, dört yanı ışıklı bir ev… Zaten geride İstanbul’u bırakıp buraya taşınmasını sağlayan sebeplerden biri de dört mevsim varlığını insanlardan esirgemeyen parlak güneş ışıkları olmuş. “Neredeyse beş yıl olacak Dubai macerası başlayalı. Dubai’yi seviyorum, aslında buradaki bizi seviyorum. Sadeliğimizi, basitliğimizi… Askılı elbiseler ve parmak arası terliklerle geçen hayatımızı. Evimiz de öyle; sade, sakin, beyaz bir ev. Yaz evi gibi. Işıklı, ferah, geniş… Herkesin kendine ait alanları var bu evde, herkes kaybolabiliyor evin içinde, kediler gibi…” diye anlatıyor Arman.

Dubai’de ilk gördükleri ve görür görmez de, “Tamamdır,” dedikleri evde yaşıyor Ayşe Arman, kızı Alya (3,5), eşi ve yardımcılarıyla birlikte. Yaşadıkları evin ilk sakinleri oldukları için işe “kel” bahçelerini renklendirmek için yedi begonvil ekerek başlamışlar. Onları çimler ve palmiye takip etmiş. Evi çıplak haliyle ilk gören de o zaman Mahmut Anlar ile çalışan ve henüz mimarlık öğrencisi olan Shape Mimarlık’ın kurucusu Mete Övür olmuş. “Beş yıl önce bu evin bomboş halini Mete Övür’e gösterdik. İstediğimiz şeyleri tarif ettik, birlikte bir sürü mağaza, showroom gezdik.

Hoşumuza giden şeylerin bir kısmı manasız pahalıydı. Mete, birlikte seçtiğimiz mobilyaları Türkiye’de yaptırıp Dubai’ye yolladı,” diyen Arman, Övür’den bir sürü şey öğrendiğini söylüyor: “En önemlisi de mimarlığın matematik olduğunu anladım.

Bir masa beğeniyorsun mesela, iyi ama o mekâna uyacak mı? Mete’dir bana, ‘Gel ölçülerini alalım, bilgisayarda sözünü ettiğin odaya koyalım, sen de bak olacak mı olmayacak mı?’yı öğreten. Birlikte perdeleri astık, dolapları yerleştirdik ve çok şarap içtik. Tabii çok da yakın arkadaş olduk!”
 
İlk günden bu yana evde pek çok şey değişmiş, ama bu da ev sahiplerinin tercihi ettiği bir durum aslında. “Ben evlerin yaşadığına, nefes aldığına inanırım. Öyle olduğu haliyle bırakırsanız, evler ölür. Bakıma, ilgiye ihtiyaçları var. Ben sürekli kafamda ev dekore eden biriyim. Beni en heyecanlandıran dergiler de dekorasyon ve seyahat dergileri,” diye anlatıyor Ayşe Arman, beş yıldır yaşadıkları evin nasıl değiştiğini.

İki katlı, altı odalı evin bir diğer dikkat çeken tarafı da duvarda asılı fotoğraflar… Evin küçük kızı Alya’nın fotojenikliğinin bu duruma katkısı da azımsanamayacak boyutlarda. “Fotoğraf da ayrı bir manyaklığım,” diye söze giriyor bu noktada Ayşe Arman ve şöyle devam ediyor: “O yüzden evde bir sürü ‘fotoğraf sergisi’ var. Alya’nın ablası, bakıcısı, benim buradaki en yakın arkadaşım Necla’nın acayip bir gözü var. Nokia telefonuyla Alya’nın fotoğraflarını çekti, ben de gırgırına ‘sponsored by Nokia’ yazdım üstüne. Oysa sponsor benim! Bütün o fotoğrafları büyüttüm, çevrelettim ve astım. Aynı şekilde kendi çalışma odamın duvarını silme fotoğraf yaptım. Yüzlerce fotoğrafı sepya bastırdım; Ikea’dan da beyaz çerçeve aldım. Hepsini, yan yana nefes almayacak bir şekilde yapıştırdım, fotoğraflardan duvar kâğıdı oldu. Güzel de oldu. Hoşuma gidiyor.”

Evin giriş katında Alya’nın fotoğraflarından başka varlığına işaret eden pek bir şeye rastlamıyorsunuz aslında. İstanbul’da olduğundan çok daha fazla zamanını evde geçiren Arman da bu konuda özel çaba harcadığını gizlemiyor zaten. “Alt kat, insanda, ‘Bu evde çocuk yaşıyor’ izlenimi vermiyor. Bunun için de uğraşıyorum açıkçası. Dört tane oyuncak kutusu var, illa alt katta oynayacaksa, oyuncaklarını oyunu bittikten sonra o kutulara koyuyor. Ya da biz koyuyoruz. Ama üst kat… Tamamen Alya’nın. Bir anaokulu gibi…

Fakat biz de iki yetişkiniz ve ben Alya uyuduktan sonra, sevgilimle etrafta Barbie’lerin, oyuncak atların, vagonların, fillerin, Lego’ların olmadığı bir ortamda romantizm yapmak istiyorum,” diye anlatıyor Arman.
Bu ev romantizm için biçilmiş kaftan. Evi terk ederken güneş ışıkları Ayşe Arman için mum yakma zamanının habercisi oluyor. Bahçeye açılan ve giriş katında yer alan salonun farklı noktalarındaki tüm mumlar yanarken, bir yandan çölden esen hafif rüzgarı hissediveriyorsunuz. Peki Ayşe Arman neler hissediyor böyle zamanlarda? “Dubai tuhaf bir yer, gündüz ısıran, sevimsiz bir ışığı var. Ama akşamüzeri, aman Allah’ım bir çöl ülkesi olmaya başlıyor. Işık kırılıyor, toprak renkleri, sarılar, safranlar her yere hakim oluyor. Zaten evde sürekli klima çalışıyor, ama kapılar da açık ve akşam bir meltem esmeye başlıyor. Beyaz tül, perde, mumlar ve rüzgar gülleri… E o halde şarap içmeye bayılıyorum!”
 

Evde en çok vakit geçirmeyi sevdiği yer ise Ömer Dormen’in sınırları içinde olduğunu özellikle belirttiği L kanepeymiş. Burada eşiyle baş başa televizyon izlerken uyumaya bayılıyor Ayşe Arman. “Televizyon önünde (Fener maçı yoksa o gün) ona sarılmak ve uyumak harika! Yatağımızı da seviyorum… Alya daimi misafirimiz, sabaha karşı gelir, sıcak karşılarız onu. O kadar hızlı büyüyor ki, bir süre sonra istesek de gelmeyecek, onun için itirazımız yok. Bir de yatak çok büyük, yuvarlanıyorsun, yuvarlanıyorsun düşmüyorsun!”

Arman’ın evdeki diğer favori mekanlarından giriş katında yer alan açık mutfak, çocuklu bir aile için oldukça fonksiyonel bir şekilde planlanmış. Alya için küçük bir masa ve sandalyelerin de yer aldığı mutfakta, anne-kız birlikte çok keyifli zaman geçiriyorlar. 
Hafta sonları ise plaja gitmeye üşenirlerse Ayşe Arman’ın deyimiyle 8,5 kulaçlık havuzlarında serinlemeyi tercih ediyorlar. Dubai tam bir yaz şehri, havuz küçük de olsa can kurtarıcı görünüyor. Alya’yı da havuzdan çıkarmak zaman zaman epey zor oluyormuş.

İki katlı evin üst katı Alya doğmadan önce ‘cool’ bir görünümdeymiş. “Zen havuzu ve taşlar filan vardı,” diye anlatıyor Ayşe Arman. Orada iki sevgili beyaz kanepeye uzanıp film izlerlermiş. “Bir de şimdi görün! Alya geldi eve renk geldi! Kanepeyi ikiye böldüm, üzerine Zara örtüler ve yastıklar attım, her yerden oyuncaklar fışkırıyor. Evde en büyük alan, Alya’nın. Orada tamamen özgür. Dilediği gibi oynayabilir, arkadaşlarını ağırlayabilir. Ama o da babasının alanında resim yapmaması, babasının beyaz koltuklarını boyamaması gerektiğini öğrenecek. Lütfen annesinin de röportaj kasetlerini rahat bıraksın! Kendi alanında ise her şeye hakkı var,” diye anlatıyor Alya’lı günleri…

Dubai’ye taşınmanın Ayşe Arman için birden fazla anlamı var aslında. Burası onun hayatının kalın çizgilerinden birkaçını peş peşe çektiği şehir olmuş. Bu şehirde evlenmiş, bu şehirde anne olmuş ama en önemlisi bu şehirde bir ailesi olmuş. “Burası benim ‘aile’ olduğum ev. Bugüne kadar 11 ev filan değiştirdim İstanbul’da. Bayılırdım taşınmaya ama tek tabancaydım. Evimi severdim ama çok da yaşamazdım.

Seksi bekâr evlerim oldu hep. Uyumaya giderdim, sevişmeye giderdim ve cumartesi-pazar kahvaltılarını ederdim. Geri kalan hayatımsa zaten gazete de geçerdi. Şimdi öyle değil. Hayatımda ilk defa evde bu kadar uzun zaman geçiriyorum.

Ve artık hangi gündelikçinin işi şişirip şişirmediğinin farkına varabiliyorum. Bir ev temiz midir değil midir ilk görüşte anlıyorum. Evde yemek yapıyorum, yapmıyorsam da yapana yardım ediyorum; sofra kuruyorum, topluyorum. İtiraf ediyorum bu domestik hal de hoşuma gidiyor.

 İnsanlara gümüşler içinde ikramlar yapmak, küçük kendi halinde davetler vermek…” İşte bütün bunların özeti de Ayşe Arman’ın Dubai’deki huzurlu hayatının fotoğraf  karesi oluyor…

İlgili Makaleler