Hülya Avşar’ın Evi

Bildiğimiz suda çözülen iri granüllü Nescafe Gold veya Jacobs yok mu? İşte kahve o benim için,” diyor. Yaydığı koku bir yana kaşıkla uzun uzun karıştırma işi bile ona keyifli geliyor. “Zaten sabah ilk olarak evdeki yardımcısı, kapısına bir tık yapıp kahvesini getiriyor. “Sonra da elimi yüzümü yıkar, soluğu doğru elimde mug’la Zehra’nın (10,5) odasında alırım,” diyor. Belki de evdeki en büyük zevki her sabah yinelenen bu ritüel. “Haydi uyan.

Okul zamanı uykucu…” deyip onu mıncıklayarak ve öperek uyandırdıktan sonra güne güzel başlaması için i-pod’da kızının sevdiği Hannah Montana şarkılarını sonuna kadar açıyor. Sonra da kahvaltı faslı geliyor tabii. Çocuk modası Zehra sayesinde yakın takibinde Avşar’ın. “Örneğin çoraplarda hayvan desen çok moda bu sezon biliyor muydunuz,” diyor kahkaha atarak. Zehra’dan bahsederken gözleri ışıldıyor, sesi değişiyor. Son zamanlarda Zehra’nın kılık kıyafet konusunda gösterdiği özen ona kızının yavaş yavaş büyüdüğünü fark ettirmiş. “Belki de 34 yaşında anne olduğum için böyleyim. Onunla geçen her anım çok değerli,” diyor.


İki senedir beraber olan Sadettin Saran ve Hülya Avşar çiftinin göl kenarındaki evleri aynı zamanda beraber yaşadıkları ilk ev. Geçtiğimiz bahar taşınmışlar buraya. “Birlikte yaşamaya karar verince evi baştan yaptırma kararı aldık. Çünkü Sadettin zaten Kemer’de oturuyordu. Onu buradan koparmak istemedim. O da ailesine benim kadar düşkün biri. Tüm yakınları da burada yaşıyor. O yüzden ben Sarıyer’deki evden buraya taşındım,” diyor. Ev tamamen yıkılıp yeniden inşa edilmiş. “Burayı bize ilk kez bir emlakçı göstermişti. Evi gördüğümde içini çok soğuk ve boğucu buldum. Yaşamak istemedim… Bana uygun değildi açıkçası. Ben biraz klostrofobisi olan biriyimdir. Yaşadığım evin pencereleri geniş olmalı ve zeminden tavana uzanmalı. Önümde hemen havuz, arkasından yeşillik görünmeli,” diye saymaya başlıyor bir ev için en önem verdiği detayları Avşar. Hatta bu yüzden çok sevdiği ve sık sık gittiği, “Belek’teki Rixos Otel’in villaları gibi olsa keşke önü,” diye bile hayal etmiş bu evi. “Evden bahçeye adımımı atar atmaz havuza atlamalıydım,” diyor. Bu hayali gerçekleşmiş de… “Bir de şömine şarttı. Çünkü yaz – kış demem yakarım şömine. Siz geldiniz diye yanmadı bugün,” diyor gülerek.

2.500 m2’lik bir bahçenin içinde yer alan üç katlı villanın kapalı alanı ise 1.100 m2. Üst katta yatak odaları yer alıyor. Bu odaların açıldığı alan, oturma odası olarak değerlendirilmiş. “Aslında biz evi değil arsayı aldık,” diyen Avşar, tüm mimari, dekorasyon ve peyzaj uygulamalarının Shape Mimarlık’tan Meral Bağcı ve Mete Övür tarafından yapıldığını anlatıyor. “Ben sadece neyi nasıl istediğimi söyledim. Zaten öncesinde Sadettin’in holding binasını da onlar yapmıştı. Biz sadece önem verdiğimiz noktaları anlattık,” diyen Avşar, sekiz ay gibi bir sürede evin tamamlanıp kendilerine teslim edildiğini söylüyor. Buradan önce kızıyla Sarıyer’de oturduğu ev de eşyaları ile hala duruyor. Belli ki orayı da seviyor, satmaya ya da kiraya vermeye kıyamamış. “Hatta bazı kıyafetlerim hala oradadır,” diyor. “Orası çok büyüktü, burası da yine büyük sayılır aslında. Beni bıraksanız tek katlı küçük, salaş ve doğanın içinde bir evde de yaşarım,” diyor içtenlikle.
Evdeki tüm detaylarda mobilyadan aksesuara, aydınlatmadan zemin ve duvar kaplamalarına kadar bir uyum yakalanmış. Bütün detaylar bu ev için özel olarak tasarlanmış. Gri, beyaz renklerin ve ahşabın malzeme olarak öne çıktığı evin dekorasyonunda modern çizginin aralarına klasik detaylar da katılmış. Mesela salonda yer alan ve bir zamanlar antik bir kapı olan sehpa gibi. “Ayaklarını ben yaptırdım. Kız kardeşimin Ankara’da bir antikacısı vardı. Oranın kapısıydı bir zamanlar,” diyor… “Modernin yanında klasik bir parça hoşuma gider ama obje sevdiğimi pek söyleyemeyeceğim,” diye devam ediyor. Salondaki klasik görünümlü yeşil lamba ise vazgeçilmezlerinden…

Evin girişinde misafir tuvaleti, salon ve açık mutfak yer alıyor. Salonun sağında şöminenin hemen arkasında kalan kısım da Saran’ın çalışma odası olarak düşünülmüş. Evin bodrum katında oluşturulan yaklaşık 200 m2’lik yaşam alanı, ferah ve toprak altında olduğu hissini vermeyecek şekilde tasarlanmış. Bu katta evdekilerin hobilerine uygun köşeler yaratılmasına çok önem verildiği belli. Filmlerin izlendiği geniş perdeden kum torbasına, tenis masası ve jukebox’a kadar her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Hafta sonları tüm ev halkının bir arada olmasına önem veren Avşar, özellikle de pazar günleri için, “Avşar kuralları. Arkadaş ve misafirimiz yoktur o gün. Sadece biziz,” diyor. Saran’ın ilk evliliğinden olan kızı Lal’in de onlara katılmasıyla evin daha da neşelendiğini anlatıyor. “Zehra’nın da bu evde öğrendiği, Sadettin’in yaptığı fıstık ezmeli bir tost var. Hepimiz bayılıyoruz ona,” diyor. O kahvaltılarını genelde meyve, yoğurt ve mısır gevreği ile yapıyor. İçine ceviz eklemeyi de ihmal etmiyor. Sütle arasının çocukluğundan beri pek iyi olmadığını söylüyor.

Avşar’ın kızı Zehra’dan bir yaş küçük olan Lal, Zehra’nın en iyi arkadaşı olmuş. Antrede, kavanoz içinde hiç hareketsiz uyuyan balık gibi -Lal’e ait- bu evde herkesin düşkün olduğu bir evcil hayvan var. Çakıl hariç hepsi uykuda şimdi. Evde hissedilen huzur belli ki onlara da sirayet etmiş. Objektifi gördüğü an poz veren Cavalier King Charles cinsi Çakıl, Avşar’ın peşinden ayrılmıyor. Golden Retriever cinsi Missy ise Saran’a ait, uykulu bir şekilde kapıda onun işten gelmesini bekliyor. “Bir de sokak kedimiz Duman var. O da Zehra’ya düşkün. Doğduğunda ona arkadaşlık etmesi için almıştım, hala bizimle,” diyor. Özellikle tek çocuklu ailelerin evde bir hayvan beslemesinin çocuğun gelişimi açısından iyi sonuçlar vereceğini düşünüyor. “Ben kedili köpekli bir evde büyümedim. Ayrıca kıl tüy gibi takıntılarım da vardı. Ama Zehra’nın doğumundan sonra fikrim değişti. Zaten öyle aşılar yapılıyor ki, artık evham yapmak yersiz,” diyor.    
45’inci Altın Portakal Ödül Töreni’nde Sinema Başarı Ödülü alan Avşar’a en son hangi filmi izleyip çok beğendiğini sormamak olmaz… Penelope Cruz ve Ben Kingsley’in başrollerini paylaştığı Aşkın Peşinde filminden çok etkilendiğini anlatmaya başlarken sesi de birden yumuşuyor. Belli ki, bu aşk hikâyesi onu da vurmuş. Film ve kitap sevgisini kızına da aşılamak için onunla sık sık Kanyon’daki D&R’a gittiklerini ve orada vakit geçirmekten keyif aldıklarını anlatıyor. “Salıyorum oraya Zehra’yı, kendini kaybediyor,” diyor. O da çok sevdiği kahvesinin yanında düşkün olduğu vanilyalı ve karamelli dondurma siparişini verebiliyor böylece. Paris’teki kafeleri de işte bu yüzden çok seviyor. “Kafamı en güzel boşaltma şeklim. Gelen geçeni incelemek ve yağmur yağsa bile dışarıda oturmak… Üzerine bir de puro yaktım mı değmeyin keyfime,” diyor Avşar. En ideal tatilleri ise Ayvalık’ta ailece geçirdikleri. “Hatta Sezen Aksu da gelip kalıyor oradaki evimizde. O herkesin dostu, benim ise sayılı dostlarımdan biri,” diyor. Bu eve de sadece onun gibi dostluğunu hak etmiş olan özel kişilerin girebileceğini söylüyor. Kim demiş yaldızlı davetiye gerek var diye? “Zaten bende öyle temalı davetler pek olmaz. Yakın dostlarımız arar ve gelirler. Ben hayatı sadeleştirmeye bakıyorum,” diyor ve bunu da gerçekten başarıyor.
 
 

“Şimdi sırada Siyaset Meydanı formatında ama ondan daha light bir proje var. Daha fazla konuk ve tabii seyirci de olacak,” diyen Avşar, son olarak da önümüzdeki aylarda bir kitabının çıkacağının haberini veriyor. “Biraz felsefi bir kitap oldu. Aslında hayata bakış açımı anlattım,” diye özetliyor konusunu. Hatalarıyla sevaplarıyla kendini deşiyor bu sefer Avşar kızı. “Aman yanlış anlaşılmasın. Bu hayat hikâyem değil. Anılarım hiç değil! Sadece ruhsal yolculuğum,” diyor. Biz de onun bu yolculuğuna eşlik etmek için sabırsızlıkla bekliyoruz. Ama öncesinde evinde kısa bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?

O gün spor yapamadığı için suçluluk duyduğunu ve kendini hiç de iyi hissetmediğini itiraf etmekle başlıyor sohbete Avşar. “Sabah sporumu siz geleceksiniz diye yapamadım,” diyor muzipçe gülerek. Yüzünde gram makyaj yok ama gayet sağlıklı ve enerjik görünüyor. Sabah erkenden kızı Zehra’yı okula yolladıktan sonra ilk işi Pelit Pastanesi’ne gidip alışveriş yapmak olmuş. Avşar zamanla yarışan biri ama bu durum mükemmel bir ev sahibesi olmasına engel değil. Mutfak işlerinden anlamadığını da zaten açık yüreklilikle söylüyor. Hele kızına bir zamanlar yaptığı yumurtalı makarna aklına gelince, “Felaketti! Zehra annesinin yemeği olarak hep o kabusu hatırlayacak. Yandım,” diyor gülerek. Çikolatalı pasta, mekik ve kaşar peynirli sandviçler salondaki açık mutfağın önünde duran masanın üstünde bizleri bekliyor…

Avşar evine gelen her konuğu için mutfağa girmese de alışveriş işini kimseye bırakmayacağını söylüyor. “İlle her şeyi kendim seçmeliyim, almalıyım. Bu işi kimseye bırakmam,” diyor. “Herkes ne olur rahatına baksın, kahve ve çay da burada,” diyerek salondaki açık mutfağa doğru ilerlemeye başlıyor. Onun için sert bir kahveyle güne başlamak olmazsa olmazlardan. O yüzden hemen kahve makinesinin düğmesine basıyor. “Capuccino ve filtre sevmiyorum.

Kapıda bizi Avşar ve Saran çiftinin köpekleri Çakıl ve Missy karşılıyor. O kadar sevimli ve cana yakınlar ki, onlarla oyalanmaktan içeri giremiyoruz… Ta ki Hülya Avşar “Hadi içeri girsenize,” diye neşeli bir sesle yukarı kattan seslenene kadar. TürkMax’taki programıyla başarılı bir çizgi yakalayan Avşar, Hülya Avşar Stüdyosu’nda geçtiğimiz günlerde 200’üncü konuğunu ağırlamıştı. Hafta arası her gün 19.30’da yayınlanan program, yayınladığı ilk günden bu yana izleyiciyi ekran başına topluyor. Edebiyat, sanat, politika, sinema gibi farklı ilgi alanlarından değişik konuklar ağırlayan Avşar, programda samimi ve içten sorularıyla karşısında buz gibi oturan konukları bile eritmeyi başarıyor.

“Şimdi sırada Siyaset Meydanı formatında ama ondan daha light bir proje var. Daha fazla konuk ve tabii seyirci de olacak,” diyen Avşar, son olarak da önümüzdeki aylarda bir kitabının çıkacağının haberini veriyor. “Biraz felsefi bir kitap oldu. Aslında hayata bakış açımı anlattım,” diye özetliyor konusunu. Hatalarıyla sevaplarıyla kendini deşiyor bu sefer Avşar kızı. “Aman yanlış anlaşılmasın. Bu hayat hikâyem değil. Anılarım hiç değil! Sadece ruhsal yolculuğum,” diyor. Biz de onun bu yolculuğuna eşlik etmek için sabırsızlıkla bekliyoruz. Ama öncesinde evinde kısa bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?

İlgili Makaleler