Kristal Kürede Lüksün İhtişamı

Ana lobiden iki adım sonra karşımıza çıkan Le Limun bar, pembe, sarı ve yeşilin pastel tonlarında mükemmel bir dekora sahip.  Dev bir Ladurée kutusuna düşmüş hissi yaratan mekanda, makaronlar başrolde! Neoklasik tarzda samimi bir atmosfer ve Riviera zarafeti Le Limun Bar’da kendini gösteriyor. 

 

Nice’in hemen kuzeydoğusunda, Fransız Rivierası boyunca uzanan Deniz Alpleri’nin eteklerinde yer alan, Monaco prensliğinin incisi Monte Carlo’da muhteşem dört gün geçirdik. Société des Bains de Mer bünyesinde bulunan, şehrin en güzel otellerinden Hotel Hermitage’ı görüntülerken, Avrupa’nın en büyük spası olan Thermes Marins’e hayran kaldık. 20. yüzyılın başlarında,Monakolu mimar Jean Marquet, Monte Carlo’da portakal ve zeytin ağaçlarının arasında neoklasik yapıda gösterişli bir otel inşa etti. Bugün, büyüyen ve gelişen yapısıyla Hotel Hermitage, Société des Bains de Mer ve Monte Carlo’nun göz bebeği mekanlarından biri oldu… 
 

1970’lerde Andrê Levasseur odaların restorasyonunu üstlenmiş ve kolonları pembe mermer, tavanları ise kristal avizeler ile tamamlanmış. 2000’li yıllarda Hotel Hermitage’de modernleşme hakim iken farklı tarzların ve teknolojinin birleşimiyle modern tasarımlar elde edilmiş. Pagnol Suite, mor ve lila tonlarında çok zarif bir Fransız stiline sahip. 

Otelin avantajı 20. yüzyılda, La Belle Epoque yani güzel çağ döneminde yapılması, stilini böyle de adlandırabiliriz. Biraz rokoko, biraz pastel tonlar dekorasyona yansıyor. Bu stilin Hotel Hermitage’ın imzası olmasını büyük mimar ve dekoratör Gustave Eiffel ve Charles Garnier sağlamıştır. Pagnol Suite’in oturma alanı büyük bir terasa açılırken, yatak odası da yine Akdeniz’in mavi sularına açılan küçük bir balkona sahip. 

 ​Köklü tarihi, dünyanın en heyecanlı F1 yarışına ev sahipliği yapması, kaya üzerinde yer alan ihtişamlı Prenslik sarayı, Prenses Grace Kelly’nin hikayesi ve casinoları ülkenin dünya çapında ünlenmesine katkıda bulunan faktörler… Dönemin ünlü tasarımcı ve zanatkaarları oteli oymalı ve desenli taşlarla işlemiş. Otelin tavanını işleyen sanatçı Gabriel Ferrier, Prix de Rome ve 1889 Universal Exposition madalyasını kazanmış. Belle Epoque stilindeki yemek odası otelin övünç kaynaklarından biri…

Jardin d’Hiver, Mimar Gustave Eiffel tarafından camdan yapılmış bir vitray sera şeklinde yaratılmış. 1970’lerde dekorasyona pastel tonlar, varaklama ve özel aydınlatmalar eklenmiş. 1928’de Société des Bains de Mer tarafından satın alındığında dönemsel olarak tamamen yenilenmiş, hafif müziklerin fonda yer aldığı samimi ve prestij sahibi, kalıcı bir otel haline gelmiş.  ​

Sadece Hotel Hermitage değil, aralık ayında büyük bir renovasyon sonrası yeniden açılan Thermes Marin de ilgimizi çekti. Avrupa’nın en büyük spa’sı, iyi yaşam ve sağlık üzerine kurulmuş. Güney Akdeniz etkisi çağdaş dekorasyonunda kendini gösterirken verdiği his kesinlikle özel ilgi ve hijyen diyebiliriz. Thermes Marin’in kapalı havuzunun ve tavan işlemesinin istiridyeyi andırması, boydan boya camlarla tüm gün ışığı içeri alması mekanı daha zevkli hale getiren detaylardan… 
 

Diamond Duplex Suite, Hotel Hermitage’ın Prince kanadının en üst katında 200 metrekarelik alanda yer alıyor. Tamamen Pierre-Yves Rochon tarafından tasarlanan, son derece modern dublex suit, açık renk ve cam merdivenleriyle modernliği ve sadeliği vurguluyor. Burası geçen sene Monte Carlo Sporting Summer Festival’in kapanış konserini vermeye gelen Tarkan’ın kaldığı oda.  

İlgili Makaleler