Seda Akman ile Röportaj

Dakik, hazırlıklı ve dingin. Ayrıca her zaman çok güzel. En önemlisi de kendisiyle barışık, zaten kavga gerektiren bir durum da söz konusu değil. Seda Akman ekrana verdiği arayı Kurşun ile kapatıyor, 70’lerin İstanbul’unda geçen dizide Feray karakterine hayat veriyor. Dönemin renklerini ve şaşaasını sonuna kadar yansıtan bu karakter belli ki ona iyi gelmiş. Bir yandan da işletmeciliğe soyunmuş durumda, Chicki Boom’da onunla karşılaşırsanız hiç şaşırmayın. Sürprizleri olan bir oyuncuyla tanıştığımıza çok memnun oldum.

  • Kurşun’da bir assolisti canlandırıyorsun. Nasıl bir kadın Feraye?

Feraye, yeraltı dünyasının hakimi, şehrin boğası Nuri Kargı’nın eşi. Konservatuvar mezunu, eski bir g azino assolisti. Hep refah ve varlık içinde yaşamış, hayatı boyunca keder nedir bilmemiş bir kadın. Gücü seven, kendine aşık, tutkulu, başarısızlığı kabul etmeyen ve hep daha fazlasını isteyen bir kadın.
 

  • Bir süredir ekranlarda değildin, neydi seni projeye ikna eden faktör?

70’li yıllar benim en sevdiğim dönem. O dönemde yaşamış olmak isterdim. Dizinin o dönemlerde geçiyor olması beni kalbimden vurdu. Senaryoyu okuduğumda hikayenin akıcılığı, karakterlerin derinliği ve merak uyandırıyor olması benim bu projeye dahil olmamı sağladı. Karakter analizini okuduğumda, “Ben Feraye’yi oynamak mutlaka oynamak istiyorum,” dedim.
 

  • Kayda gireceğini ve bir şarkıcıyı canlandıracağını biliyoruz, hangi şarkıları seslendireceksin?

Eski dönem şarkılarından Benim Gözüm Sende, Yıldızların Altında, Hatırla Ey Peri gibi şarkılar var listede. Oldukça heyecanlıyım.

  • Geçen yıl La Boucherie Dinner Theatre’da sahneye çıktın, nasıl bir deneyimdi?

La Boucherie Dinner Theatre küçük, samimi bir mekan. Gelen misafirlerle yakın bir bağ kuruyorsunuz. O sebeple sahneye ilk çıktığımda yaşadığım heyecanı tarif etmem imkansız. Kalbimin atışını herkes duyuyormuş gibiydi. Zamanla o heyecan büyük bir hazza dönüştü.
 

  • Neler icra ediyordun?

Orada pop şarkıları söyledim. Yalnızlık Senfonisi, Beni Kategorize Etme, Sen Benim Şarkılarımsın… Herkesin dinlemeyi ve eşlik etmeyi sevdiği bir Türkçe repertuvar hazırladık.
 

  • Nasıl hazırlandın?

Şarkı söylemeyi çocukluğumdan beri çok seviyorum. La Boucherie’de sahne almadan önce çok sevdiğim müzisyen bir arkadaşım Nurkan Renda ile birlikte çalıştık. Onun desteği tartışılmaz.

  • Kostümlerden de bahsetmeni isteyeceğim, dönem işi, mutlu musun giydiklerinle?

Çok! Çok da iyi bir ekip çalışıyor bunun için. O dönemin etkileyici renkleri ve şaşaalı kıyafetleri var üzerimde tabii ki rolüm gereği. Büyük yakalar apartman topuklar, kabarık saçlar, simli ojeler, uzun kirpikler. Dönemin çarpıcı tüm ögeleri çok iyi bir styling’le kullanılıyor.
 

  • Modada en beğendiğin dönem ya da akım nedir?

60 ve 70’ler… 80’li yıllarda da beğendiklerim var. Bir de asla giymeyeceklerini öğrenmek isterim. Düşük bel pantolon, ten rengi ince çorap.
 

  • Gündelik hayatında nasıl bir tarzın var?

Vintage. Yüksek bel İspanyol paça jean, vintage bluz ve gömlekler, süet çizme ve botlar en sevdiklerim.

  • Beğendiğin tasarımcılar hangileri? Modayla ilgilenir misin? Alışverişe vakit ayırır mısın?

Çok ilgilenmiyorum açıkçası. İhtiyaçlarım doğrultusunda alışverişe tabii ki vakit ayırırım. Bir tek yurt dışı seyahatlerimde vintage mağazalarda çılgına dönebiliyorum.
 

  • Bir hazırlığın olacak mı seslendireceğin şarkılar dışında role? Kullandığınız Türkçe nasıl olacak?

Mutlaka. Sete çıkana kadar oynayacağım karakterin özelliklerini içselleştirdiğim bir süreç yaşıyorum. Farklı bir Türkçe değil de doğru bir Türkçe konuşuyor olacağım. İstanbul Türkçesi de diyebiliriz. Kibar, nezih, anlaşılır bir dil. Dönemin filmlerini izleyip, o döneme ait bir takım araştırmalar yapıyor, karakteri içselleştirmeye çalışıyorum.
 

  • Oğlak burcusun, yansıttığını düşünüyor musun özelliklerini?

Kesinlikle. Özellikle iş disiplini ve çok çalışmaktan asla yılmayan tarafımı düşünecek olursak…

  • Pek çok işe aynı anda koşan, yetişen, enerjik ve çalışkan biri gibisin. Sen karakterini nasıl tanımlıyorsun, mesleki anlamda bu seni nasıl etkiliyor?

Ben görev insanıyım. Bana bir iş verildiğinde onu sonuna kadar kusursuz bir şekilde bitirmek isterim. İşim yoksa iş yaratırım kendime. İç enerjim çok yüksek, zaman zaman da sabırsız ve aceleci olabiliyorum. Bu da hayatımda ufak sakarlıklara sebep olabiliyor.

  • “Ben hırsları olan bir kadın değilim. Büyük hırslar insana zarar verir diye düşünüyorum. Benim yarışım kendimle,” demişsin bir söyleşinde, bu durum aynen devam mı, hedeflerinde değişiklikler oldu mu?

Hayır olmadı. Aynen devam.
 

  • Oyunculuğun yanı sıra işletmecilik de yapıyorsun. Setle birlikte devam ettirmek zor olmayacak mı?

Kendime zaman ayırmak biraz daha güçleşecek. İşletmesini yaptığım Chicki Boom’un operasyon ekibi çok sağlam. Set günlerimde mekanda olamayacağım ama gözüm de arkada kalmayacak. Kendi içimizde bir denge oluşturduk.

  • Mekanda bu aralar hangi şarkı buluşturuyor kitleleri?

Milletçe kapı gıcırtısına oynayan bir tarafımız var ama bir mekanda dans etmeye pek meyilli değiliz…
 

  • Sen nasıl gözlemliyorsun misafirlerinin ruh halini?

Biz sadece 80 ve 90’lı yılların şarkılarını çalıyoruz. Madonna’dan Like a Prayer, Queen’den Another One Bites the Dust, Depeche Mode’dan Enjoy The Silence, Abba’dan Dancing Queen gibi döneme damgasını vurmuş şarkılar. Değişken bir ruh hali diyelim. Bazı geceler dans eden bir kitle varken bazı gecelerde sohbetin daha yoğun olduğu oluyor. Genel olarak eğlenmeye ve dansa meyilli bir misafir kitlemiz var.
 

  • Daha önce işletmecilik yapmış mıydın? Nasıl bir tecrübe oluyor senin için?

Hayır, ilk kez yapıyorum. Misafir ağırlamak ve insanları mutlu etmek doğamda var. O yüzden bu işi yapmayı seviyorum. Farklı karakterlerde birçok insanla tanışıyorum. Oyunculuğum adına da gözlem yapmama ve hikaye biriktirmeme olanak sağlıyor diyebilirim. Daha sabırlı ve çözüm odaklı bir insana dönüştüğümü görüyorum.

  • Fotoğraf çekmeyi sevdiğini biliyorum, en çok ne çekmeyi seviyorsun?

Portre ve siyah beyaz fotoğraf seviyorum.
 

  • Analog makine kullanıyor musun? Hangi makinelerle çekmeyi seviyorsun en çok?

Hayır, kullanmıyorum. Nikon marka bir makinam var.
 

  • Telefonlarımızın kameraları da çok gelişti artık, sana da makineyi bıraktırıyor mu arada, “Aman, almasam da olur yanıma,” dedirtiyor mu?

Fotoğraf makinem ve objektifi düşünürsek her yere taşıyabileceğim boyutta değil. iPhone’la çektiğim de oluyor tabii ki.

  • En çok seyahatlerde fotoğraf çekmek istiyor insan. Belki yeni bir yer keşfetmenin heyecanı, bambaşka manzaralarla karşılaşmanın tazeliği sebebiyle. Senin için de böyle mi?

Ben zaten fotoğraf çekmek için seyahat planları yaparım. Fotoğraf çekmek için plan yaptığında gitmek istediğin rotalar hemen değişiyor.
 

  • Peki en güzel fotoğrafların ne zaman, nerede çektiklerin oldu?

Myanmar ve Etiyopya.
 

  • İlk fırsatta keşfetmek istediğin ülke hangisi?

Fas’a gitmek istiyorum.

  • Çok iyi görünüyorsun, yediklerine dikkat etmek dışında formda kalmak için neler yapıyorsun?

Teşekkür ederim. Birkaç aydır spor yapamasam da spor hep hayatımda var. Tenis, pilates, yoga ve açık havada yürüyüş.
 

  • Ne yapıyorsun boş zamanlarında?

Dostlarımla görüşüyorum, film izliyorum, kitap okuyorum.
 

  • “Herkesin mutlaka okuması gerekir,” dediğin bir kitap, ya da “İzlemelisiniz,” dediğin bir film, dizi var mı?

Tezer Özlü ve Hasan Ali Toptaş çok beğendiğim yazarlar. Tezer Özlü’nün Kalanlar, Hasan Ali Toptaş’ın ise Kuşlar Yasına Gider en sevdiğim kitapları.

  • En son izlediğin hangi işten çok etkilendin?

Pawel Pawlikowski, Cold War. Çok etkileyici bir film. Her bir kare, bir fotoğraf gibi. Üstelik siyah beyaz çekilmiş.
 

  • Uzun bir televizyon geçmişin var, ekrana sunuculuk yaparak dönmeyi hiç düşündün mü?

Şimdilik düşünmüyorum.
 

  • İstanbul’la aran nasıl şimdilerde? Ailen hala Kütahya’da mı yaşıyor?

İstanbul çok sevdiğim bir şehir ama maalesef eski büyüsünü yitiriyor ve belki de yaş aldıkça daha sakin bir yerde olmanın hayalini kuruyorum. Ailem Bodrum’da, ablam ise New York’ta yaşıyor.
 
Yazı: Deniz Tokgöz
Styling: Nazlı Kayran
Fotoğraflar: Erman İştahlı
 

İlgili Makaleler