​Günce Gözütok ile Röportaj

Günce Gözütok modelliğe Balenciaga’nın Sonbahar-Kış 2018 podyumunda yürüyerek başladı. Bunda fiziksel özelliklerinden kaynaklı şansı kadar disiplininin ve kararlılığının da etkisi var. Günce bir yandan üniversitede okuyor, modellik için dünyayı dolaşıyor, diğer yandan da günün birinde bu mesleği icra edemeyeceği zamanlar için alternatif planlar çiziyor kendine. Çekimimizin ertesi günü üç ay boyunca ona ev sahipliği yapacak New York’un yolunu tutacak mesela. Orada hem kampanya çekimlerine katılacak hem de Amerikan menşeli bir markada staj yapacak. Ne istediğini bilen, sözünü sakınmayan ve hakkını aramasını bilen Günce’yle kariyerini, ailesini ve çok sevdiği modayı konuştuk.
 

  • Her şey senin için nasıl başladı?

22 yaşında başladı ama daha öncesi de var tabii… Bir ara Amerika’ya gidip geldim, iki sene önce New York Moda Haftası’nda yürüdüm. Buraya döndüm ve global bir şekilde devam etmek istediğime karar verdikten sonra Hamburg’ta bir ajansla çalışmaya başladım. Taşıdıktan üç hafta sonra da Balenciaga defilesi geldi. Duyduğumda kulaklarıma inanamadım. Durduğunuz yerde bir şey olamıyorsunuz. Bu, dünyanın şu anda bulunduğu noktada mutlak bir gerçek.

  • Karşımda çok sakin, kararlı ve ne istediğini bilen biri olarak duruyorsun, hep böyle miydin?

Zaman içinde, özellikle yurt dışına gidip gelerek, bu mesleği icra eden farklı kızlarla tanışıp onları gözlemledikçe böyle bir insana dönüştüm. Bu işte kimse kendini başkasıyla kıyaslayamaz. Kimse daha iyi, daha güzel değil. Bazen şans sizin için dönüyor, bazen başkaları için. Bazı planlarım var, onlar olursa olur, olmazsa her zaman alternatif planlarım var. Hayat böyle bir şey, hazırlıklı olmak gerekiyor. Yaptığım işi çok seviyorum, sindirerek ilerliyorum.

  • “Kimse daha güzel değil,” diyorsun ya, sen kendini olduğun gibi ne zaman kabul ettin?

Türkiye’de uzun boylu ve zayıf olarak doğup, büyümek aslında dezavantaj. Özellikle de küçük yaşlarda. Annem bana çok erken yaşlarımda şunu söyledi, “Sen ömrün boyunca farklı bir çocuk olacaksın, bununla yüzleşmen gerek, sahip olduğun özellikler sana hediye edilmiş şeyler, o yüzden bunlarla
övünemezsin.”

  • Ne kadar güzel söylemiş, annenle babanın eğitimci olduklarını biliyorum.

Evet, bana bu olguyu çok iyi empoze ettiğini düşünüyorum annemin. Bir insana sürekli zayıf olduğunun söylenmesi garipsenmez bizim toplumumuzda mesela, şişman bir insana bu söylenemezken, nedense insanlar zayıf birine karşı insanlar biraz daha gaddar olabiliyor. Bense hiç kendime, “Şöyle olsaydım daha mutlu olurdum,” demedim. Sağlıklıyım her şeyden önce, bu en önemli şey. Bu sektörde herkese yer var, tabii ki belli ölçüler dahilinde.

  • Spor hayatına ne zaman girdi?

Ben üç yaşındayken bebeklerle oynamayı çok seviyordum ve bir gün annem bana, “Hadi gel seni bebek almaya götüreceğim,” dedi. Bir tuhaflık hissettiğimi hatırlıyorum çünkü bayram değil, seyran değil, annem neden beni bebek almaya götürsün ki? Annem beni bir arkadaşıyla tanıştıracağını söyledi ve bir spor salonuna götürdü. Orada bizi karşılayan kadın pat diye bacaklarımı iki ayırdı, çok korktuğumu hatırlıyorum. Sonradan çok sevdiğim cimnastikle böyle tanıştım. Hatta ikinci dil olarak Rusça öğrenmeye karar vermemin sebebi de çok sevdiğim Olga hocamdır. Ardından bir dönem yüzdüm, daha sonra da voleybola başladım. Bıraktığıma annemler çok üzüldüler o zaman. Belli bir yerden sonra daha akademik bir şey yapmak istediğime karar verdim.

  • Modellik aklına nasıl girdi?

Çok küçük yaştan beri aklımdan geçen bir şeydi ama gerçekten düşünmeye başlamam 16 yaşımda ailemle bir yurt dışı tatiline çıktığımızda yolda beni durdurup, “Model misin?” diye sormalarıyla başladı.
Senin beğendiğin, kariyerini kendine örnek aldığın kadın modeller kimler?
Kendi ayaklarının üstünde durup, kendi parasını kazanan, güzel bir kariyer planı çizen, hitap ettiği insanlara da bunu yansıtan insanları çok beğeniyorum. Bu kişi herhangi bir meslekten olabilir, illa model olmasına gerek yok. Bu tarz kadınların duruşları hoşuma gidiyor.

  • Balenciaga defilesi senin mesleğini icra eden herkesin hayallerini süsleyen türden bir başlangıç, Saint Laurent’de yürümeyi isteyeceğini söylüyorsun…

Bazı dinamikler var bizim işimizde, bazen uygun bile olsanız görmezden gelinebiliyorsunuz. Bazı insanlar seçiliyor, bir sembol gibi dönemsel olarak… Bazen biri sizi uzun süre fark etmiyor, sonra günün birinde görüyor ve ondan sonra her şey çok hızlı ilerliyor.

  • Türk olmanın bir dezavantaj olduğunu düşündüğün oluyor mu?

Türkiye önemli bir pazar olarak görülmediği için olabilir. Yoksa Türk olmam ya da olmamam kimse
için önemli değil, ama örneğin Uzak Doğulu kızları her defilede görürsünüz çünkü orası önemli bir pazar. Mesela Emilio Pucci ve Dolce & Gabbana ile çalışırken Türk olmamın çok olumlu etkilerini hissettim. Beni Napolililere benzettiler, kendileri de öyle çünkü, çok güzel davrandılar. Sosyal medyada D&G’nin içinde olduğu durumun farkındayım, ama defilelerinde yürüyen modellerin ırksal olarak eşit dağılımına onlar kadar özen gösteren başka bir marka görmedim. Çünkü herkese hitap etmek istiyorlar. Model seçimi ve modellere davranışları anlamında belki de çalıştığım en hassas marka. Çok kötü tecrübeler de yaşadığımız oluyor. Ne yazık ki çok az sayıda genç model kendisine yapılan bir kabalığa tepki verebilir. Bir sonraki işinin de yine o markayla olacağını düşünür çünkü. Defile backstage’lerinde basına yansıyandan çok farklı şeyler yaşanabiliyor.

  • Podyumu mu yoksa fotoğraf çekimlerini mi tercih edersin?

Çok büyük işler olduğunda fotoğraf çekimlerini. Ama defilenin ayrı bir enerjisi var. Kimseyi görmeden, spot ışıklarının altında, özgüvenli bir şekilde var olmak, kendinle, vücudunla, kim olduğunla gurur duyarak yürüyecek bir yer olması bence müthiş bir şey. O yüzden defile biraz daha ağır basıyor, güçlü kadın imajının da oradan daha kolay geçirebildiğini düşünüyorum izleyiciye.

  • Hangi markaları beğeniyorsun?

Marni. Saint Laurent’i her zaman çok beğeniyorum, kendi tarzıma da yakın bulduğum için muhtemelen, Coach son bir iki sezondur etnik bir hava çizdi kendine ve beğeniyorum. Chanel gibi bir klasiğe hiçbir
zaman bir şey diyemem, takdir ediyorum.

  • Peki, alternatif planlarına dönmek istiyorum. Üniversitede Uluslararası Ticaret ve İşletme bölümünde okuyorsun, nasıl gidiyor çalışma hayatı ve okul bir arada?

Hukuk okumak istiyordum, uluslararası ilişkiler okuyarak girdim okula, geçiş yaparım diye düşünerek. Sonra ne yapmak istediğime biraz daha konsantre oldum ve ticaretten çok hoşlandığımı fark ettim. Satış, pazarlama hepsinden bir paket olarak… Dedemin bir restoranı varmış, onunla hep çok iyi anlaştım, onun müşterileri ilişkileri, işini sevmesi, sevilmesi beni hep çok etkiledi. O yüzden de bu
bölümü tercih ettim. İleriye dönük olarak modellikle ilgili planlarım gerçekleşmezse dünyanın sonu değil. İstediklerim olmasa da küçük işlerle mutlu olmayı seçmeyeceğimi biliyorum. Bir para kazandıran işler var. Bir de unvan için yapılanlar. İş reddetme taraftarı biri değilim, ama bir iş geldiğinde ben hep şunu konuşuyorum ajansımla, “Bu iş benim işime yarayacak mı, sen bu işin benim için önemli
olduğunu düşünüyor musun?”

  • O noktada güvendiğin bir ajansla çalışıyor olman çok önemli.

Evet. Bu diyaloğa çok açığız. Ajanslarımla kurmak istediğim ilişki hep böyleydi. Daha önce dilimin yandığı da oldu ama dersimi aldım. Açıklık, şeffaflık en önemli şeyler. Bir işin bütçesi nedir, en baştan bunları bilmek, ajansım benimle herhangi bir işle alakalı tüm yazışmaları paylaşır, en başından en sonuna tüm e-mail’leri ben de görürüm.

  • Okul ne durumda peki şu an?

Açıkçası devamsızlık yüzünden hocalarımla biraz sorun yaşıyorum. Eğitim sisteminde özellikle çalışan kadın öğrencilere iki katı destek olunması gerektiğine inanıyorum. Kendi ayaklarımızın üzerinde durmaya çalışan insanlarız. Devamsızlık, ödevlerin teslim tarihleri gibi konularda bize bir esneklik gösterilmesinin diğer öğrencilere haksızlık olduğunu düşünmüyorum. Bu tip konularda yardımcı olan hocalar da var ama kasıtlı olarak anlayışsız davrananlar da var ne yazık ki, en garibime giden de bu hocalardan bazılarının kadın olması.

  • Modellik dışında eğilmek istediğin alana geri dönecek olursak, bize neler anlatacaksın?

Şirketlerdeki pazarlama departmanı, hangi bölgeye hangi renkte ürünler gidecek, nerede nasıl bir pazarlama stratejisi uygulanır ya da uygulanmaz gibi konularda karar veren kısım ve benim de en çok ilgimi çeken, çalışmayı istediğim yer. Okulda bazı projeler geliştirdim, onlardan biri de bir yazılım programı. Bir şirket üzerine tasarladım bu programı ve zamanı geldiğinde onlara satmak istiyorum. Özellikle son iki senedir markalar ve showroom’larıyla çok aktif bir şekilde çalışınca kreatif direktörüyle de satış sorumlusuyla da konuşup sistemleri öğrenme şansım oluyor. İnsanlarla sohbet ediyorum ve bu sohbetler benim için çok değerli.

  • Peki spor hayatında şu an nasıl bir yerde duruyor?

Artık hiç spor yapmıyorum neredeyse. Koşu bile çünkü bana kilo kaybettiriyor. İyi beslenmeye çalışıyorum, örneğin evden kahvaltı etmeden çıkmam hiç, bu bizim ailenin en önemli kuralıdır.
 
Yazı: Deniz Tokgöz
Fotoğraflar: Deniz Özgün – Asitane
Styling: Nazlı Kayran

İlgili Makaleler