Hafta sonunun son saatleri yaklaşırken gelen tarifsiz huzursuzlukla birlikte her şey yolundaymış gibi görünse de içinizi bir sıkıntı kaplıyor olabilir. “Sunday blues” ya da “Pazar sendromu” denen bu durum, özellikle haftaya yeniden başlama fikrinin beraberinde getirdiği baskılarla bağlantılı. Ama bazen bu his, yalnızca bir iş kaygısından çok daha fazlasını taşıyabilir.
Konu sadece işe dönüş değil, ritim değişikliği
Hafta sonu daha yavaş, daha özgür, belki de daha “kendinize yakın” geçiyor. Pazartesi ise erken uyanmak, sorumluluklar ve düzen demek. Bu geçiş, zihni doğal olarak strese sokabiliyor. Vücudunuzun ve zihninizin bu geçişe tepki vermesi oldukça normal. Özellikle hafta boyunca kendinize yeterince zaman ayıramadıysanız, Pazar akşamları bu eksikliğin farkına varmak daha da zorlayıcı olabilir.
Sosyal medyanın da payı olabilir mi?
Pazar akşamları, başkalarının “mükemmel” hafta sonu paylaşımları arasında kaybolmak da bu hissi derinleştirebilir. Bir şey kaçırıyormuşsunuz ya da yetersizmişsiniz gibi hissettiren içerikler, halihazırda var olan o sıkıntıyı büyütebilir. Oysa herkesin ekranın dışında başka bir hikayesi var.
Bu duyguyla kalmak mümkün mü?
Sunday blues’dan tamamen kaçmak zor olabilir. Ama bu duyguyu bastırmak yerine tanımak, hatta belki de ona alan açmak işe yarayabilir. Bu his geldiğinde, kendinize küçük ama şefkatli bir alan yaratmak; bir yürüyüş yapmak, günlük tutmak ya da telefonlardan uzak durmak geçişi daha yumuşak kılabilir.
Kendinize döndüğünüz bir akşam olabilir
Pazar akşamlarını bir son gibi değil, kendinize döndüğünüz bir hazırlık zamanı olarak düşünmek fark yaratabilir. Yatmadan önce birkaç sayfa kitap, plan yapmadan yapılan küçük bir rutin, sizi o sıkışıklıktan çıkarabilir. Sunday blues herkesin yaşadığı ama az konuşulan bir his. Belki de onu yönetmenin ilk adımı, yalnız olmadığınızı bilmekle başlayacak.