Fotoğraf: @ambre.lp
Fitness, günümüzün en sağlıklı yaşam trendlerinden biri. Bir yandan daha güçlü bir beden, daha iyi bir ruh hali ve daha yüksek enerji demek. Ancak son yıllarda bu alışkanlık, bazılarımız için sadece sağlıklı kalmanın ötesine geçti. Artık fitness, toplumun çizdiği ideal bedene yaklaşma çabasının da adı oldu. Bu çaba bazen sağlıktan çok yorgunluk, bazen de tatminden çok eksiklik duygusu yaratıyor. Aslında bedenimize iyi gelmesi gereken şey, zihnimizi tüketebiliyor.
Sosyal medyanın çizdiği idealler
Birçok kişi için spor salonu artık yalnızca sağlıkla ilgili değil. Sosyal hayatın, hobilerin hatta dinlenmenin önüne geçen bir program. İşte buna aşırı egzersiz kültürü deniyor. Hafta sonu buluşmalarının bile antrenman takvimine göre ertelendiği noktada, egzersiz keyiften çok takıntıya dönüşebiliyor.
Aşırı egzersiz kültürünün en önemli sebeplerinden biri de sosyal baskı. “Fit görünmelisin”, “Hep formda kalmalısın” söylemleri, sosyal çevreden medyaya kadar hayatımızın merkezinde diyebiliriz, hem de çok küçük yaşlardan beri. Sosyal medyada sürekli karşımıza çıkan motivasyon post’ları da eklenince, insan kendini gerçek ihtiyaçlarına göre değil, başkalarının çizdiği ideallere göre değerlendirmeye başlıyor.
Aşırı egzersiz kültüründen nasıl kaçınabiliriz?

Egzersizi zorunluluk hissiyatından çıkarıp bir deneyime dönüştürmek, bu kültürün baskısından uzaklaşmak için güçlü bir başlangıç olabilri. Dengeyi yeniden kurmak ise çeşitlilik ve esneklikle mümkün. Spor salonuna sıkışıp kalmak yerine farklı aktiviteler denemek, bazen açık havada yürüyüşe çıkmak, bazen dans etmek ya da sadece dinlenmeye izin vermek… Hepsi bedenin olduğu kadar zihnin de ihtiyacı. Örneğin arkadaşlarla yapılan bir yoga seansı ya da açık hava koşusu, egzersizi keyifli bir paylaşıma dönüştürebilir. Çünkü asıl form yalnızca bedende değil, yaşamı dolu dolu ve keyifle yaşarken kurulan dengede saklı.
İlginizi çekebilir>>>>> Ritminizi bozan modern yorgunluk: “Social Jetlag” nedir?