Fotoğraf: Pexels
Günümüzde “pozitif kalmak” neredeyse bir zorunluluk haline geldi. Her zaman iyi hissetmek, gülümsemek, güçlü görünmek… Olumsuz duyguların yeri yokmuş gibi davranmak artık bir yaşam tarzına dönüştü. İşte tam da bu noktada devreye toxic positivity, yani zehirli pozitiflik giriyor. Duygularımızı bastırarak sürekli olumlu olmaya çalışmak, ruhsal dengeyi desteklemek yerine onu zayıflatıyor.
Toxic positivity nedir?

Toxic positivity, olumsuz duyguları reddederek yalnızca pozitif düşüncelere tutunma eğilimi olarak tanımlanıyor. “Her şeyin bir nedeni var”, “Düşünme, gül geç”, “Üzülmek işe yaramaz” gibi cümleler, yüzeyde motive edici görünür ama duygusal gerçekliğimizi yok sayıyor. Üzülmek, öfkelenmek veya hayal kırıklığı yaşamak kötü değildir; aksine, bu duygular yaşadıklarımızı anlamamıza yardımcı olur. Sürekli pozitif kalmaya çalışmak, insanı duygusal olarak yorabilir. Gerçek mutluluğu, yalnızca iyi hissederek değil, kötü hissettiğinizde de kendinize anlayış göstererek bulabilirsiniz.
Sosyal medyanın yarattığı mutluluk illüzyonu
Sosyal medya, herkesin her an mutlu olduğu bir dünya sunuyor. Parlak filtrelerin, başarı hikâyelerinin ve motivasyon sözlerinin arasında, gerçeği görmek zorlaşıyor. “Herkes mutlu ama ben neden değilim?” hissi, toxic positivity kültürünün en yaygın etkilerinden biri.
Toxic positivity’nin gizli zararları

Zehirli pozitiflik kısa vadede motive edici görünse de, uzun vadede duygusal bastırmaya ve kendini suçlamaya neden olabilir.
Duygusal inkâr
Zehirli pozitifliğin en görünmez ama en yaygın etkisi, duygularımızı bastırmak. “Üzülmemeliyim”, “Daha kötüsü olabilirdi” gibi düşünceler, hissettiğimiz acıyı değersizleştirebilir. Ancak bastırılan hiçbir duygu kaybolmaz; sadece içinizde birikir. Bu bastırılmış duygular, zamanla kaygı, tükenmişlik ya da öfke patlamaları olarak geri dönebilir. Gerçek iyileşme, olumsuz duyguları yok saymakla değil, onları kabul edip anlamlandırmakla başlıyor.
Empati eksikliği
Toxic positivity sadece kendimize değil, çevremize karşı da duvar örmemize yol açıyor. “Takma kafana” ya da “Olumlu düşün” gibi cümleler, aslında karşımızdaki kişinin acısını geçersiz kılıyor. Bazen birinin ihtiyacı çözüm değil, sadece anlaşılmaktır.
Yalnızlık hissi
Sürekli mutlu görünmeye çalışmak, zamanla duygusal bir yalnızlığa dönüşebilir. Gerçek hislerinizi gizlediğinizde, kimsenin sizi tam olarak anlamadığını düşünebilirsiniz. “Üzgün olmamalıyım” ya da “Güçsüz görünmemeliyim” gibi inançlar, içsel bir baskı yaratabilir. Bu durum, kişinin kendine yabancılaşmasına neden olur.
İlginizi çekebilir >>>>> “Reset day” ritüeli: Zihinsel yenilenmenin 4 etkili yolu
