Hazar Ergüçlü ile Röportaj

Güneşli bir günde bir araya geldik, kahveler çorbalar içtik, ayrılırken bol bol kucaklaştık. Hazar Ergüçlü ne kadar kendini oto sansüre yenik hissettiğini söylese de benim karşımda hiç susmayan, derdini anlatan, çalışkan ve hedefe odaklı biri vardı ve sorduğum tüm soruları açık yüreklilikle yanıtladı. Muhafız Hakan ve Zeynep’in aralarında bir şey olup olmayacağı dışında tabii, ama onu da öğrenmemize şurada ne kaldı zaten…

Popüler bir dizi, bağımsız filmler ve reklam anlaşmaları… Büyük ve doğru işleyen bir planın parçası Hazar Ergüçlü uzun bir süredir. Örneklerini en çok Hollywood’da gördüğümüz, oyuncuya gönlünden geçenleri rahatça yapma imkanını tanıyan, ama bir yandan da flaşların sürekli patladığı ve bazı zor seçimler yaptıran bir çark. “Popüler kültürün içinde olmayı da seviyorum, bağımsız sinemanın da. İdeolojik yaklaşmıyorum, ikisinin de dinamiğinden aldığım hazla ilgileniyorum ben. Ölüp gideceğiz. Kimse için hayat kolay değil, haliyle benim için de kolay değil.”

Yayınlandığı ilk günlerde Muhafız’ı merakla izledim, amacının ne olduğunu hiç gizlemeyen, hızlı akan fantastik bir aksiyon dizisi. Biz röportajı yaparken ikinci sezonun 26 Nisan’da başlayacağı henüz gizli bir bilgiydi fakat gizemini ancak bir hafta koruyabildi. Dizinin ikinci sezon prömiyeri İstanbul Film Festivali kapsamında yapılacak. Hatta bu prömiyer, Hazar Ergüçlü ve Çağatay Ulusoy’un başını çektiği tüm kadronun katılımıyla gerçekleşecek. 10 milyondan fazla izlenen dizi için Hazar, “Ben de dinamiğini çok sevdim dizinin, kapıldım izlerken, her zerresini biliyorum… Senaryoyu okudum, çektim ama seyrederken heyecanlandım. Her şeyden önce de bana kazandırdığı standardı ve yeni vizyonu çok sevdim. Bir şeyi gerçekten anlayıp, saygı duyup, tercih edip, yapabilme özgürlüğüne ve zekasına beni taşıyabildikleri için sevindim açıkçası. Çok şey öğrendim,” diyor. O da bizim gibi dizinin ikinci sezonunu henüz izlememiş.

Bu işin çok zor tarafları var ama Hazar seçimlerinin bilicinde. Zeynep’ten bahsetmek istiyorum, Hazar’ın Muhafız’da canlandığı başına buyruk karakterden… “Oynadığım karakteri çok seviyorum, çok eğleniyorum onunla. Kariyerim için de ilginç bir zamanlama. Fantastik bir dizide oynamak, o sürreel şeylere inanmaya çalışmak çok farklı bir deneyim… Kendi evrenimin normaliymiş gibi muamele etmek çok hoşuma gidiyor. Çağatay’la oynamayı da çok seviyorum. Tanıdığın biriyle çalışmak büyük bir konfor. Bazen tanımadığın bir oyuncuyla el sıkışır sıkışmaz kendini çok samimi bir sahnede bulabiliyorsun mesela ve çok zorlayıcı olabiliyor bu.”

Hazar artık ekran formülü ve matematiğini anladığını söylüyor. Buradan yola çıkarak dijital bir platforma iş yapmanın farkları üzerine konuşuyoruz; “Televizyon için iş yapmayı da seviyorum. Çok yaratıcı insanlar var. Zaten bu diziyi de yazar ve yapımcı Jason George önderliğinde Türk bir ekip yazdı. En fazla 12 saat çalışıyoruz. İdeal bir süre. Sabah gidiyoruz, akşam 19:00’da çıkacağımı biliyorum. Set bir saniye gecikmiyor. Bu da hayatınızı epey kolaylaştırıyor. Doktordan randevu alabiliyorsun, spora, yogaya gidebiliyorsun. Hayatını normal bir şekilde yaşamayı sürdürebiliyorsun yani.”

Hazar yogaya devam ediyor, bedenindeki değişimi gözlemliyor ve bu keşfe kendisi bile inanamıyor. “Ben hayatım boyunca zorunluluk olan hiçbir şeyi özlemedim. Sabah 10.00’dan önce kalkamayan bir insandım, şimdi sabah 08.00’e ders koyuyorum. Yoganın her oyuncunun yapması gereken bir şey olduğunu söylerlerdi, gerçekten buna başladığım için ne kadar şükretsem az.” Ahlat Ağacı Hazar’ın hayatında önemli bir kırılma noktası. Ama ondan önce, Emre Erdoğdu’nun çektiği Kar var. Hazar aldığı tüm ödülleri sonuna kadar hak ediyor film. Bir de sahne var filmde; Hazar’ın onu büyük şehirden tanımaya gelen üvey kardeşi ona Nuri Bilge Ceylan’dan bahsediyor, onun da kendisi gibi fotoğrafçı olduğundan. Hazar’ın canlandırdığı Müzeyyen de boş gözlerle, “O kim?” diye yanıt veriyor kardeşine… İçinde yaşadığımız coğrafyada her şey önümüze geliyor ve yakın çevremizde olup bitenden başkasını göremiyor ya gözlerimiz, bu sahne bu sorunsala çok güzel ışık tutuyor. “O sırada Ahlat Ağacı daha yoktu hiç ortada. Emre bu sahneyi özellikle koydu oraya. Başarısız olan projeler bu yüzden başarısız oluyor bence, kendi mahallesine yapıyor herkes işi. Ben de dahilim buna, ben de zaman zaman kendi mahalleme iş yapmayı kabul ediyorum çünkü sonuçta.”

Ahlat Ağacı’ndan bahsetmek için yanıp tutuşuyorum ve sonunda sıra ona geliyor. Gündem sürekli değişirken güzelliklere ve başarılara odaklanmak, kendinle gururlanmak hep daha zor bir hale geliyor ve onun gözlerinde de bu yılgınlığı görüyorum röportajımız sırasında sık sık… “Ahlat Ağacı için görüşmeye çağrıldığımda ilk tepkim inanamamak oldu. Kendimi kendime ispat zamanlarımdan birindeydim yine sanırım ve oyuncu koçuna gitmeden, yardım almadan ne kadar anlayacağımı ve ne kadarını anlatacağımı görmeye karar verdim.
Bunu şimdi böyle bir başarı hikayesi gibi anlatıyorum ama aslında aldığım çok büyük bir riskti. Neyse, kendi kendime ezberimi yaptım gittim, sanıyorum ki birisi beni kameraya çekecek ve sonrasında da Nuri Bilge Ceylan’a gönderilecek o kayıt. Meğer öyle değilmiş, karşımda yönetmenin kendisini bulunca ilk şaşkınlığımı yaşadım. İlk kayıttan sonra, birkaç versiyon daha çektik, teşekkür edip gidebileceğimi söylediler. Koşarak çıktım oradan, öyle bir enerjiyle dolmuştum ki. O sahneyi dört günde çektik, çok deneysel bir çalışma süreciydi. Ama çok içime sinen bir rol oynadım, çok mutluydum, ağzımdan çıkan her kelimeyi gerçekten söylemek istiyordum. İyi senaryo bu zaten, sana bunu yaşatıyor.”

Hazar’ı bir de The Mallorca Files isimli BBC dizisinde bir makyaj artisti rolünde izleyeceğiz pek yakında. Yan bir rolde oynadığının altını birkaç kere çiziyor röportajımız sırasında. Beraber rol aldığı oyuncuların pek çoğuna göre fazlasıyla tecrübeli olduğunu da konuşuyoruz. Hazar’ın Nuri Bilge Ceylan’la çalışmış olduğunu duyunca şaşıranlar olmuş. Mallorca Adası’nda çekilen dizinin setindeki düzen Hazar’ın en çok etkilendiği şeylerden olmuş. “Öncelikle hiyerarşi denen şey yok. Benim de özel karavanım vardı, başrol oyuncusunun da. Yönetmen her sabah geliyor, ‘Günaydın,’ deyip öpüyordu bizi. Ben şanslıyım çoğunlukla kibar yönetmenlerle çalıştım diyebilirim ama biliyorum, duyuyorum başkaları için gelişen farklı hikayeleri.”

Hazar’ın, Emre Erdoğdu’nun yeni filmi için yapımcılığa soyunduğunu öğreniyorum, filme sadece finansal bir destek sağlıyormuş. “Kar sayesinde tanıştık ve kreatif bir ekibe dönüştük. Türkiye’de bağımsız sinema destek bulmakta hep zorlandı ama şu an hiç bulamıyor o desteği. Ben de Emre birilerine boyun eğsin istemedim ve gücümüz yettiğince destek olmak istedim.”

Onur Ünlü’den bahsetmek istiyorum, ilişkileri meyve vermeye çok elverişli geliyor ne de olsa, iki yetenekli insan, “Şu anda, ‘Şunu yapıyoruz,’ diye bir şey söyleyemesem de, elbette bizim de aramızda sürekli bunlar konuşuluyor. Hep bir alışveriş. Çok konuşan bir çiftiz onu söyleyebilirim, birbirimizin en iyi arkadaşı ve destekçisiyiz. Hayatın bana verdiği en şahane şey Onur.”

Sofya’dan sonra memleketi Kıbrıs’a gitme hayalleri var, biraz nefes almak istediğini söylüyor. “Oraya gidince anneannem ve kız kardeşleriyle oturuyorum, kendi hayatları, dünyaları için önemli olan şeylerden bahsediyorlar ve onları dinlemek bana çok iyi geliyor. Gerçek, sandığımızdan çok daha basit aslında. Kendi ‘önemli’ hayatlarımızla o kadar meşgulüz ki, gözümüzün tam önünde olmasına rağmen uzaklarda arıyoruz. Çünkü bu bize bir anlam kazandırıyor, bir amaç veriyor. Kendimizi işe yarar hissetmemizi sağlıyor.”

Gelelim Flormar’la olan iş birliklerine. Başlangıçtan bu yana neler değişti ve nasıl gelişti birliktelikleri merak ediyorum, o da anlatıyor. “Flormar ile ilk günden bu yana çok güzel bir sinerji yakaladık. Flormar ailesiyle birlikte böyle güzel bir işin içinde yer aldığım için çok mutluyum.
Çekimler çok keyifliydi, içinde yer almaktan mutluluk duyduğum bir ekiple böylesine güzel bir iş çıkarmış olmak benim için gurur verici. Ben de artık kendimi bu ailenin bir üyesi gibi hissediyorum,” diyor. Peki kendi makyajını yaparken en tercih ettiği formüller ve renkler hangileriymiş? “Son iki yıldır nereye gidersem gideyim Flormar benim en büyük destekçilerimden biri. Yanımda hep koca bir çanta dolusu Flormar ürünüm oluyor. Bu sebeple de makyaj konusunda kendimi epey geliştirdim. Tabii ki profesyonel anlamda destek aldığım zamanlar oluyor ama makyajımı çoğunlukla Flormar ürünleriyle kendim yapıyorum. Setler, çekimler ve özel etkinlikler dışında günlük hayatımda doğal tonlarda bir makyaj yapıp, kırmızı ruj ya da eyeliner gibi özel dokunuşlarla belli bir noktaya dikkat çekmek hoşuma gidiyor. Kiss Me More renk seçeneği çok fazla ve uzun süre kalıcı bir mat ruj olduğu için benim için kurtarıcı bir ürün oldu. Reklam filminde de kullandığımız 11 numaralı kırmızı tonu bu ara yanımdan ayırmıyorum,” diyor. Zaten ürünün raflara çıkışının daha birinci haftasında stoklarının tükendiği bilgisini ben de sizlere iletmek isterim…

Yazı: Deniz Tokgöz 
Fotoğraflar: Koray Parlak 
Styling: Nazlı Kayran 

İlgili Makaleler