Şehrin kalabalık ama her daim popüler semtlerinden Teşvikiye’de ziyaret ettiğimiz evde, çalışkanlığı ve üretkenliği ile tanıdığımız Bahar Akbulut yaşıyor. O, Fine People Community markasının yanı sıra yedi senedir imkanı kısıtlı çocuklara ve deprem bölgelerine yardım için çalışmalar yapan Umutlar Yeşersin adlı sosyal sorumluluk projesinin kurucusu.

Akbulut ile hem evi hem de yaşamı üzerine sohbetimize başlıyoruz. “Evim, Teşvikiye’deki Prof. Dr. Orhan Ersek sokakta konumlanıyor. Bu sokak, en başından beri Nişantaşı’nın en sevdiğim sokaklarından biri. Sokağın tek tarafında okul olması evlerin karşı tarafını aydınlık yaparken, çocuk sesleri sokağa canlılık katıyor. Sekiz senedir bu sokaktayım ama iki senedir bu apartman dairesindeyim. Evimin bulunduğu apartman 60 yıllık ancak mimarı bilinmiyor. Bu sıradaki apartmanların çoğu, bölgenin ilk palaslarından. Hıfzı Topuz, Nişantaşı adlı kitabında bu sokaktaki apartmanları anlatıyor. Evim 220 metrekare, yüksek tavanlı ve dört odası olan bir plana sahip. Mutfaktan ortak yangın merdiveni alanına çıkabiliyorsunuz. Bu nostaljik hissi seviyorum,” diye anlatmaya başlıyor Akbulut ve, “Burayı aynı zamanda ev-ofis gibi de kullanıyorum. O yüzden dekorasyonu şekillendirirken hem ev hissini, hem de geniş alanlarını korumak öncelik oldu. Genel hatlarıyla tadilatları yaparken yardım aldım ancak spesifik olarak belli bir mimarla ilerlemek istemedim. Taşınırken dairenin hissini modernize etmek istedim. Özellikle duvarlarda derinlik hissi yaratmak için kademeler ve ışık enstalasyonları yapıldı. Halihazırdaki yapıyı sevdiğim için çok büyük bir değişikliğe gitmedim. Hatta dairenin kendi öne çıkan özellikleri sayesinde çok büyük dekorasyona girmem gerekmedi. Zaten evin aldığı ışık ve yüksek tavanlı olması, en önemli özelliği. Eğer evin içine sıcak bir ışık doluyorsa, huzurlu bir ortam yaratmak da kolay oluyor,” diye devam ediyor.


Açık alanlar ve alabildiğine aydınlık hissi, onun için çok önemli olduğundan dekorasyonda çok fazla renk kullanmamış ve kalabalık bir görüntü yaratmamış. “Kendi markamın renkleri ve tasarımlarına da zaten bu yansıyor. Görüntülerde minimalist, göz yormayan ufak dokunuşlar yaratıyorum. Buradaki öncelikli hedefim, alanları korumak ve dikkat dağıtmayacak objelerle renklendirmek üzerine oldu. Yaşadığım alanlarda bitkilerin olması da benim için çok önemli. Renkleri mümkün olduğunca onlarla yakalamaya çalışıyorum. Ben sürekli değişmeye ve adaptasyona önem veren biriyim. Dolayısıyla sabit bir dekorasyondan çok, her şeyin kendi içinde değişebildiği, fazla tutarlı olmaya zorlamayan ambiyansları tercih ediyorum,” diye bahsediyor.

Akbulut, evinde İskandinav tarzı bir dekorasyon yaratmış. “Evimde açık alanlarıyla ferah bir his yaratan ama bitkilerle de ortamın sıcak hale geldiği, minimal ve işlevsellik odaklı bir dekorasyon var. Yaşadığım alanları kendim içinde yaşarken zaman içinde kurgulamayı, o anki seyahatlerimden, heyecanlarımdan izler taşıyan parçaları birbirine uydurmayı çok seviyorum. Kullandığım objelerin anlamlı olmasına dikkat ediyorum. Genel olarak gri, siyah, bej, toprak gibi renkler var ama duvardaki tablom kan kırmızısı. Arada göze çarpan detaylarla görüntü oyunları yaratmayı seviyorum. Duvarlarda kendi yaptığım resimler var. Eskiden beri vakit buldukça resim yapıyorum. Dönem dönem mağazalarda satılan tablolarım da oldu. Bu sene daha fazla resim yaparak, kendimi daha çok yansıttığım bir ortam yaratmak niyetindeyim,” diye paylaşan Akbulut, “Evim, tamamen kafamın içi aslında. Aklımda, hislerimde, düşüncelerimde olan her şeyin bir yansıması. Eğer takık olduğum, içinden çıkamadığım durumlar varsa ev de dağınık oluyor. Düşüncelerimi toplamak istediğimde hep kendimi evi toplarken ya da bir dekoru değiştirirken buluyorum. O yüzden evin bana geçirdiği his çok önemli. Tüm enerjimi topladığım ve yaratıcılığımı besleyen kaynak, evimdir. Burada uyanmayı seviyorum. Hiçbir zaman perdeleri kapatmayı sevmedim. Bu evin açık perdelerle yaşamaya olanak sağlıyor olması beni mutlu ediyor. Bitkilerin büyüdüğünü, ışığa döndüklerini görmek de çok keyifli,” diye söz ediyor.


Ev ziyaretimizde Akbulut’un markasından ve projelerinden de detaylar öğreniyoruz. “Fine People Community, sürdürülebilirliği temel alan, hem kadın hem de erkek hazır giyim koleksiyonları için sadece yüzde 100 saf ve organik sertifikalı keten kullanarak, tamamen organik, geri dönüştürülebilir ve vegan üretim yapan premium bir marka. Temeline iyi olmayı koymuş durumda. Bunu yaparken de herkesin bu topluluğa kendi iyi olmak algısı üzerinden dahil olmasına odaklanıyor. İyi olmak senin için iyi giyinmek, iyi beslenmek, kendine iyi bakmak gibi kavramlar olabilirken, aynı zamanda başkalarına ve çevrene karşı da iyi olmayı ifade edebiliyor. Markam kalitesi ve gusto’su ile ürün odaklı iyiliği ön planda tutarken, yaptığı yardımlar ve ürünlerle beraber sokak hayvanları için ücretsiz yolladığı parazit tasmalarıyla da farklı bir yerden iyi hissetmeye odaklanıyor. Bu günlerde son sürat yeni sezon hazırlıkları var ve üretimler tamamlanmak üzere. Bu sene birçok yeni modeli eklediğimiz ve erkek tasarımlarını genişlettiğimiz bir koleksiyon geliyor. Çok heyecanlıyım. Aynı zamanda gündemde iş birlikleri de var. Birkaç tane lokasyona özel koleksiyon çıkarma planımız var, tasarımlar sürüyor. Ayrıca, topluluk tarafı çok ön planda olacak. Hazırladığımız bir aylık bülten var. Ağırlayacağımız kişiler ve iş birlikleri olacak. Sosyal sorumluluk tarafında ise, Umut Kadınları adıyla yürüttüğümüz ortak projede Hatay Expo alanında açılan kreşten sonra kadınlar ve sürdürülebilir kazanç sağlayabilmelerine odaklanan bir dikiş atölyesi kurduk Bölgedeki ihtiyaçları tedarik etmeye yönelik yoğun projelerimiz var,” diyor.


Konu modaya geldiğinde, Akbulut modanın sürekli bir değişim ve buna adaptasyon yeteneği olduğunu düşünüyor. “Artık sadece giyimde moda yok. Kullandığımız tabak çanaklar bile modaya uymuş durumda. Kişi kendi bedenini iyi tanıyarak, doğru tarzda, güncel dokunuşlarla bir kombinasyon yaptığında ortaya çok daha sindirilmiş ve kişisel moda anlayışı çıkıyor. Ben günlük hayatımda minimal, düz renklerde, biraz maskülen parçaları kullandığım kombinleri seviyorum. Kendi markamda da bu düz tasarımlar var. Çok fazla desen, baskı ya da aksesuar sevmediğim için Fine People Community’de bunlar yok. Yuvarlak hatları, daha cinsiyetsiz tasarımları seviyorum. Davetlerde ise durum daha farklı. Takılarla yansımalar yaratmayı, dişil enerji yansıtan tüller, kadifeler, kemer ve ceketler gibi farklı dokuları birleştirmeyi seviyorum. Hem günlük, hem de özel organizasyonlar için giyeceklerime genelde hep son saatlerde moduma ve ortama göre karar veriyorum. Gideceğim yerde rahat hissetmek, benim için giydiğim şeyden çok daha ön planda oluyor. Moda alanında bana daha önce olmayanı düşündürenleri seviyorum. Hepimiz bu sene Maison Margiela’nın porselen bakışlarından, yarattığı o büyülü dünyadan etkilendik. Aynı şekilde Zegna’nın son defilesinde kaşmir kurgusu üzerinden yarattığı masa ve ortamı görmek ilham verdi. Yuvarlak hatlarıyla Issey Miyake de baştan beri ilham kaynağıdır, benim için,” diyerek sözlerini tamamlıyor.
Yapım RANA KORGÜL
Fotoğraflar MERVE AĞAZAT