Yaratıcı iletişim ve marka danışmanı, melek yatırımcı ve moda iletişim dalında eğitmen olan Feride Tansuğ ile evinde yaşamına konuk oluyoruz. Tatlı sohbet ise cabası… “L’Appart, Türkiye’nin ilk moda PR ve showroom ajansı olarak 2007 yılında Paris’ten sonra İstanbul’da kuruldu. Lüks segmentteki moda, yaşam stili ve kozmetik markalarının iletişim stratejilerini planlıyoruz. Aynı zamanda influencer ve ünlü iş birliklerini yönetiyor, ürün lansmanları ve çeşitli etkinlik organizasyonları düzenliyoruz. Marka bilinirliklerini artırmak için de farklı hizmetler sunuyoruz.




Çalıştığımız markalar arasında Bvlgari, Chanel, Miu Miu, Gucci, Mercedes-Benz ve Estée Lauder gibi uluslararası markalar yer alıyor. Bunun yanı sıra kuruluşumuzdan bu yana Türk tasarımcı markalarına iletişim, PR ve pazarlama alanlarında destek veriyoruz. Bu yoğun tempolu iş hayatımda huzuru bulduğum evimde ailemle birlikte yaşıyorum,” diye anlatmaya başlıyor Tansuğ ve “Ben yurt dışından Türkiye’ye 2022’de geri dönüş yaptım. Kanlıca’da oturmamın iki nedeni var. Konum olarak her zaman İstanbul’u yaşamak ve hissetmek için Boğaz hattında oturmanın bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum. Ama daha önemlisi Kanlıca’da tüm aile geçmişinin kucağına oturmuş gibi hissediyorum. Karşıda İstinye Korusu’nda büyük dedem Hidiv İsmail Paşa, Yeniköy’de büyük amcam Sait Halim Paşa’nın köşkü ve hemen bitişiğim Çubuklu’da büyük dayım Hidiv Abbas Hilmi’nin kasrı bulunuyor. Burada olmayı seviyorum.



Yaşadığımız apartman, bildiğim kadarıyla 40 senelik bir geçmişe sahip. Mimari bir tarzı ya da mimarı kim olduğu bilgisine sahip değilim. Dört odalı dairemiz 350 metrekare ve iki katlı. Bir de kendine ait güzel bir arka bahçesi var. Dekorasyon süreci boyunca herhangi bir mimar ya da dekoratörle çalışmadım. Baştan aşağı tüm evi annem Rukiye Kuneralp dekore etti. Tüm süreçte onun zevkinden ve birikiminden faydalandım. Zevkimiz çok benzeştiği ve kendisine bu konuda sonsuz güvendiğim için birlikte ilerledik,” diye bahsediyor. Feride Tansuğ, bugüne kadar farklı coğrafyalarda yaşama fırsatı bulmuş. “Başka ülkeleri ve yaşamları deneyimleyip tekrar kendi doğduğunuz yere dönüyor olmanın verdiği heyecan, önceliklendirme sıralandırmanızda farklılıklar oluşturabiliyormuş. Bu sefer İstanbul’a dönerken aile kavramının ne kadar önemli olduğunu düşünerek geldim. Kendime aile geçmişi ve tarihini de yaşayabileceğim ama aynı zamanda sıcak, rahat hissedeceğim bir ortam yaratmak istedim. Sanırım bu evi dekore ederken ilham kaynaklarım, tüm gezdiğim ve gördüğüm yerlerden aklımda kalan detaylar ve farklı renkler oldu. İnsanın kafasında tüm gördüklerinden beslenerek bir sentez oluşuyor. Belki de bu sentez dediğimiz yaşanmışlıklardan ibaret…

Evimde yaşanmışlığı ve sıcak atmosferi yansıtacak renkleri kullanmayı tercih ettim, koyu kırmızı, bej ve yeşil tonları gibi. Materyal olarak ağırlıklı maun ve cam kullanarak bir hafiflik katmaya çalıştım. Çok gerek olmadıkça genelde tavandan aydınlatma tercih etmiyorum ama loş ve daha canlı atmosferi oluşturmak için de avizeler, aplikler ve lambalardan oluşan bir ışıklandırma sistemi yarattım. Evde perde tercih etmesem de evin konumundan dolayı güneşin çok fazla geldiği saatlerde panjur sistemini kullanıyorum. Halı ve kilim bir evi sıcaklaştırıp renk verdiği için olmazsa olmazlarımızdır. Özellikle Trakya bölgesinden olan antika kilimlerimi keyifle kullanıyorum. Hareketli mobilyalardan, kanepeler dışındaki, her parça aile fertlerimize ait olduğu için dömi-klasik ve modern bir dekorasyon ortaya çıktı. Geçmişten günümüze gelen, ait olduğum ailenin izi ve damgasını taşıyan, anısı ve benim için büyük değeri olan parçalar var. Bu mobilyalardan birçoğu birçok jenerasyon kullandıktan sonra bana geldi. Duvardaki resimlerin birçoğu aile üyelerimizin kendi yaptığı eserler veya Feyhaman Duran gibi dönemin önemli ressamlarına yaptırılan portreler. Yemek odası bölümündeki büfemiz büyük teyzemden geldi ama onun yanı sıra Pulat tepsi koleksiyonum da yine ilgi alanlarım arasında.

Diğer yandan cam objelere olan düşkünlüğümden dolayı kendimce toplamaya çalıştığım hem Beykoz camları, hem de son dönemde birçok kere gitme fırsatı bulduğum Venedik seyahatlerim sırasında beğenerek aldığım Murano cam parçaları oldu,” diyen Tansuğ, “Kendi odamı daha sade ve güne başlarken İstanbul’da olma hissini yaşamak üzerine kurguladım. Kendimi kaptan köşkündeymiş gibi hissetmek istedim. Her uyanışımda Boğaz’ın o değişken mavisine bakıp İstanbul ile ilgili bir şiir yazmak istiyorum. Aynı zamanda özellikle yaz aylarında bahçemizin keyfini çıkartmak için o alanı hem rahat çalışabileceğim, hem de arkadaşlarımla güzel vakit geçirebileceğim bir alan olarak tasarladım,” diye paylaşıyor. Bu ev, Feride Tansuğ’un ailesi ile keyifle yaşadığı mekan. “Benim için ev, hem rahat ettiğim, hem hepimizin kendi özel alanı olabildiği, hem de farklı mevsimlere göre şekil alabileceğimiz bir mekan. Aile fertlerimizin eşyalarını kullanıyor olmak, o yaşanmışlıkları ve güzel anıları anımsatıyor. Ayrıca, ev için yaptığım seyahatlerden objeler almayı da çok seviyorum,” diyerek sözlerini tamamlıyor.
Yapım RANA KORGÜL
Fotoğraflar MERVE AĞAZAT