Fotoğraf: @nicolaannepeltzbeckham
Birçoğumuzun ilişkilerinde ilk aradığı kriter güven olsa da, bu alışılmış güven zamanla fark etmeden ilişkimizi monoton bir hale getirebiliyor. İşte tam da bu durumu tanımlayan “Safety love” için, riskin, belirsizliğin ve heyecanın yerine istikrarı koyan; kalple değil, akılla yürüyen bir ilişki biçimi diyebiliriz.
Safety love nedir?
Safety love tanımını örneklerle açıklamadan önce, bunun başlı başına yanlış ya da olumsuz bir durum olmadığını belirtmekte fayda var. Çünkü asıl sorun, bu ilişki biçiminin zamanla duygusal yoğunluğunu kaybedip tekdüze bir hale gelmesi.

Özellikle geçmişinde hayal kırıklıkları yaşamış, güven sorunlarıyla boğuşmuş kişilerde sık görülen bu yaklaşım – bir daha incinmemek için “güvende” kalmayı seçenlerden oluşur gibi düşünebilirsiniz. Fakat bu seçim uzun vadede bizi hissizleştirebilir; çünkü duygusal risk almamak, derin bağlardan da uzaklaşmak anlamına gelir. Aşkın doğasında biraz belirsizlik, biraz kırılganlık olduğundan – risk olmadan derinlikten söz etmek mümkün olmaz.
Bu ilişki biçimini benimseyen kişiler, çoğu zaman ilişkilerinde çatışmadan, sarsıntıdan, kırılmaktan kaçınırlar. Partnerleri onlara iyi davranır, her şey yolundayken tek bir şey eksiktir: tutku.

Böyle ilişkilerde aşk, bir evin sıcaklığı gibi olsa da içinde kıvılcım olmaz. Duygusal yoğunluk yerini konfora, kelebekler yerini alışkanlıklara bırakır. İnsan kendini sevildiği kadar “güvende” hisseder ama aynı zamanda “canlı” değil, “durgun” hisseder.
Peki, neden güvenli aşka sığınıyoruz?
Modern ilişkilerde duygusal güvenlik, kendimizi garantiye almak gibi. Yaralanmak istemeyiz; drama, belirsizlik, reddedilme korkusu ise bizi fazlasıyla yorar – bu yüzden daha az tehlikeli görünen, daha “güvenli” kişilere yöneliriz.

Ama bazen o güvenli alan, duygusal uyuşmanın eksikliğini örter. “İyi biriyleyim ama neden mutsuzum?” sorusunun cevabı ise genellikle: “Aşkın ateşini söndürmeden, yalnızca yanmaktan korktuğumuz için” olur.
Tabii ki tutkunun her zaman kaosla birlikte geldiğini söyleyemeyiz. Çünkü sandığımızın aksine, tutkuyu tehlikeyle, kıskançlıkla ya da yıpratıcı duygularla özdeşleştirmek büyük bir yanılgı. Tutku aslında, karşındakiyle gerçekten temas halinde olabilmek; duygularını bastırmadan, kontrol etmeden akışta kalabilmekle ilgili.

Hatta bazen çift olarak yapılan bir yürüyüşte dürüstçe edilen bir sohbet, bazen de kalabalık bir arkadaş grubunda hiçbir şey söylemeden göz göze gelebilmekte gizli. Yani tutkuyu, güvenin içinde nefes alan ve duygusal samimiyetle beslenen bir sıcaklık olarak düşünebilirsiniz.
İşte bu yüzden safety love kavramında da tutku yeniden doğabilir – yeter ki iki taraf da duygusal çıplaklığı, yani maskesiz bir yakınlığı göze alsın. Çünkü gerçek yakınlık, yalnızca “bana zarar vermez” dediğiniz biriyle değil, “beni gerçekten görüyor” dediğiniz biriyle mümkün. Birinin sizi anlaması, sizi değiştirmeye çalışmadan sizinle kalabilmesi ise, tutkuyu yeniden canlandıran en büyük etken.
Belki de asıl cesaret, kendinizi tehlikeye atmadan da derin bir sevgiyi yaşayabilmenin dengesini bulmakta gizli. Ne tamamen kontrol altında, ne de tamamen savunmasız… Aşkın en gerçek hali, tam da bu orta noktada filizlenir – güvenle birlikte merakın, huzurla birlikte heyecanın bir arada var olabildiği yerde.
İlginizi çekebilir >>>>> “Delulu era”: Aşkta fazla hayalperest olmanın ince çizgisi
