Bige Önal: “Sesimi inandıklarım için kullanıyorum”

1 Şubat 2025
Bige Önal

Fotoğraf: @instyletr

İlk kez kapak konuğumuz olan Bige Önal, duru güzelliği, çok yönlülüğü ve doğallığıyla sadece sevdiğimiz değil, aynı zamanda her daim beğendiğimiz bir isim. 2025’e umutlu ve ferah bir başlangıç yapan Bige, yer aldığı her yeni projeyle mesleğinin sınırlarını zorlarken, kişisel yolculuğunda da keşiflerine devam ediyor. Şubat sayımızla birlikte yeni yaşını da kutlamaya hazırlanan oyuncuyla, iddiası sadeliğinde yatan parçalar ve Cartier mücevherleri eşliğinde gerçekleştirdiğimiz bu güzel çekimin ardından, röportaj günü için sözleşiyoruz.

Röportaj EYLÜL SOLAKOĞLU

Fotoğraflar MUSTAFA NURDOĞDU

Styling NAZLI KAYRAN

“Bu yıl tüm yüklerimi geride bıraktım”

Yeni yıl yeni umutlar diye başlasak da gerek ülke, gerek dünya gündemi buna izin vermiyor. Biz de kendimizi olan bitenden soyutlamaya çalışmıyor, röportaja önce biraz gündemi konuşarak başlıyoruz. Sonrasında, kendi hayatında nasıl bir seneye başladığını soruyorum. “Ben her yeni sene başlarken bir merak içinde oluyorum. Bir öncekinde ne yaşarsam yaşayayım, bir sonraki seneye hep merakla ve umutla başlıyorum. Ama bu sene, tabii gündemden bağımsız olarak, içimde ciddi bir aydınlık da hissettim. İlk defa böyle oldu. Bu yıl adeta tüm yüklerimi geçmişte bıraktım ve ferahladım,” diye cevaplıyor.

Çocukluk setlerinden bugünlere

Bige Önal Röportaj
Fotoğraf: @instyletr

18 senedir oyunculuk yapıyor Bige. Reklamlarda oynadığı çocukluk dönemini de sayınca, neredeyse 25 yıl. Galatasaraylı eski futbolcu Erhan Önal ve eski manken, oyuncu ve senarist Mine Baysan’ın kızı olarak, tanınan bir aileye doğdu. Bunun, mesleğe yönelmesine olan etkisini soruyorum. “Annem bir dönem senaryo ve köşe yazısı yazdı, dolayısıyla sektörün varlığından çok erken haberdar oldum. Nasıl çalıştıklarını biliyordum, set görmüşlüğüm oldu. Belki o yönden bir etkisi olmuştur ama bir yönlendirmeleri olmadı,” diyor. Uzun soluklu kariyerine ana akım televizyon dizilerinden dijital projelere ve festival filmlerine uzanan birçok başarılı iş sığdırdı.

Bir karakterle tanıştığında, ilk baktığının karakterin özgünlüğü ve derinliği olduğunu söylüyor. Daha önce deneme fırsatı bulamadığı türde bir proje, ona uzak bir karakter, sınırlarını zorlayacağı işler ona heyecan veriyor. Bugüne kadar canlandırdıkları arasında en çok zorlandığı, yakın zamanda izleyeceğimizi umduğumuz Buradayım İyiyim adlı bağımsız sinema filmindeki rolü olmuş. “Yönetmen Emine Emel Balcı’nın ikinci uzun metraj filmiydi. Çok zorlandım çünkü oldukça uzun bir prova süreci oldu. Aynı zamanda da bir plastik makyaj vardı vücudumda taşıdığım. Bir de bir anneyi oynuyorum. Hem plastik makyaj hem sette bir bebek, tüm bunların koordinasyonu beni en zorlayan şey oldu galiba,” diyor.

Kamera önünde ve arkasında

Bige Önal
Fotoğraf: @instyletr

Yakın zamanda Netflix yapımı Erşan Kuneri 2 dizisinde ve başrollerini Bergüzar Korel ile paylaştığı On Saniye adlı sinema filminde karşımıza çıktı. Çekimleri Fener Rum Lisesi’nde gerçekleşen film, ülkenin en prestijli liselerinden birinde son sınıfta okuyan bir öğrencinin annesi ile rehberlik öğretmeni arasında gerçekleşen oldukça gergin bir görüşmeye odaklanıyor. Tam bir psikolojik gerilim. İki kadın, tek mekan anlatısıyla oynamak onun için nasıl bir deneyimdi? “Beni en çok zorlayan, çok kısa, neredeyse filmin süresi kadar bir zamanda geçen bir olayı anlatıyor oluşumuzdu. Daha önce hiç iki saati anlattığım bir hikayenin akışı içinde yer almamıştım. Biz o iki saati bir günde değil, 10 güne varan bir sürede çektiğimiz için, bıraktığınız yerden aynı şekilde devam etmeniz gerekiyor, duygu devamlılıkları çok mühim hale geliyor. An be an’dı. Benim için enteresan ve çok öğretici bir deneyim oldu,” diye cevaplıyor. Yakın zamanda Neredeyse Kesinlikle Yanlış filminin ortak yapımcılığını da üstlendi. Bu, onun yapımcılığını üstlendiği üçüncü iş olmuş.

Üniversitede sinema okuduğu göz önünde bulundurulduğunda, kamera arkasına dair de hayalleri olduğunu tahmin ediyorum. “Okuldan beri kamera arkasını hiç bırakmadım. Reji asistanlığı, yapımcı asistanlığı yaptım. Şimdi de arkadaşlarımın filmlerine destek olarak bir yapımcılık deneyimi edinmeye çalışıyorum. İlerisi için böyle bir hayalim tabii ki var ama şimdi de orayı boş bırakmıyorum. Tabii ki oyunculuktan vakit bulduğum kadarıyla çünkü oyunculuk kalbimin tam ortasında duruyor,” diyor. Gelecekte bu alanda deneyimlerini artırarak daha büyük projelerde yer almak istediğini söylüyor. Senaryo yazmayı da çok seviyor. Şimdilerde çok beğendiği bir senaristin kursuna giderek okul zamanı aldığı dersleri pekiştiriyor. Hayalinin öncelikle bir tiyatro oyunu yazmak olduğunu ekliyor.

Sanatın ve doğanın izinde

InStyle Bige Önal Röportaj
Fotoğraf: @instyletr

Bige, sanatın her yönüyle ilgili. Peki son dönemde daha çok hangi disiplinlerle ilgileniyor? “Pandemi zamanında başladığım seramiğe, o dönemki kadar yoğun olmasa da devam ediyorum. Toprakla ilgilenmek beni deşarj ediyor. Yazmayı da buraya koyabilirim çünkü üzerinde ciddi vakit harcıyorum. Onun dışında mimariyle, mobilya ve dekorasyonla çok ilgileniyorum. Yurt dışındaki fuarları geziyorum. Fotoğraf çekmeyi seviyorum. Yeni işlerimde bir kamera alıp set arkası çekmek, minik minik anılar biriktirmek istiyorum,” diyor. Kitap okumak bir hobi değil, bir yaşam biçimi olduğu için onu bu listeye eklemiyoruz oy birliğiyle. Son dönemde daha çok senaryo kitapları okuyor, bir de tatlı bir tesadüfle ikimizin de okuma listesinde Polonyalı Nobel Edebiyat Ödüllü şair ve yazar Olga Tokarczuk’un Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde romanı yer alıyor. Bir süredir tabiri caizse çılgın kalabalıktan uzakta yaşıyor.

Şehrin dinamiğinden uzak da olsa, doğayla birebir ilişkisi olduğu için bu tercih ona çok uyuyor. “Evdeyken özel alanımda olduğumu hissetmek bana iyi geliyor. Çok yakınımda orman var, sahil var. Küçüklüğümden beri doğayla iç içe olmayı zaten hayatın bir koşulu olarak öğrendim. Doğa yürüyüş yapmak, kendi halinde kalmak ona iyi geliyor. Beş yaşını bitiren dünya tatlısı köpeği Vinci’nin de bu tercihinde çok etkisi var. “Hem var, hem yoksun. İstediğin kadarını yansıtıyorsun,” diyorum ona. Göz önünde bir mesleği, uzun seneler yine oldukça göz önünde bir ilişkisi olmasına rağmen her zaman bir denge kurmayı başardı. Bunun aslında bir başarı olmadığını çünkü özel bir çaba sarf etmesi gerekmediğini söylüyor dürüstçe. “Tercih ettiğim vakit geçirme yöntemleri, zaten bu söylediğine uyuyor. Örneğin ormana gittiğim için ister istemez kendi halimde kalıyorum. Gitmeyi seçtiğiniz yerler ya da yapmayı seçtiğiniz şeyler göz önünde olmanızda etkili oluyor, benim avantajım ise bu tercihi zorunluluktan yapmak zorunda kalmamak. Paylaşıyorum ama çok paylaşmıyorum, bazen gözüküyor bazen gözükmüyorum, bir denge oluyor kendi içimde.”

Şimdilerde özel hayatında mutlu olduğunu, sağlığının ve keyfinin yerinde olduğunu söylüyor. “İyiyim, mutluyum,” demenin ağır geldiği dönemler de oluyor tabii. Toplumsal konularda farkındalığı yüksek, Ben, sesimi inandıklarımı duyurmak için kullanmaya çalışıyorum. Bir yere varıyor mu, bilmiyorum ama bu şekilde daha rahat ediyorum” sesini kullanmayı seçen isimlerden biri Bige Önal. Kimi zaman sosyal medyadaki paylaşımlarıyla, kimi zaman yer aldığı işlerin yarattığı diyalog ile bunu ortaya koyuyor.

Değişim için ses olmak

Peki sanatçı olmanın insana yüklediği sorumluluk üzerine o neler düşünüyor? “Tabii ki göz önünde olmamızın getirdiği bir sorumluluk var. Toplumsal meselelerle ilgili konuşmak için bir fırsatımız oluyor bu pozisyonlarda. Ama bunu yaparken, sorumluluğunu hissettiğin ve samimi olduğun zaman bir etkisi oluyor bana göre. Diğer yandan, tabii ki sadece sanatçı diye her şeyi çözme yükünün sanatçılarda olduğunu da düşünmüyorum. Bu bir takım işi. Ben, sesimi inandıklarımı duyurmak için kullanmaya çalışıyorum. Bir yere varıyor mu, bilmiyorum ama bu şekilde daha rahat ediyorum. Burada amaç kolektif ilerlemek, birlikte olabilmek. Bizim bir avantajımız var ki daha fazla insana ulaşabiliyoruz.”

Geçmişten ilham alıyor

Bige Önal Röportaj
Fotoğraf: @instyletr

Geçmişteki bazı röportajlarında kendini nostaljik olarak tanımladığını okudum. Hangi dönemde yaşamak istediğini sormazsam olmaz. “Çok zor bir soru benim için ama galiba 19. yüzyıl diyeceğim,” diyor ve devam ediyor, “Zaten teknolojiyi çok sevmiyorum. O dönemin yeniliklerle dolu olması, hep bir ileri gidiş hali olması, devrimler hoşuma gidiyor. Edebiyatın, felsefenin gelişmesi, soruların sorulmaya başlandığı bir dönem olması. Entelektüel konuşmalar içinde, güzel bir yaşam biçimiyle geçen bir dönem. Özgün, çok yönlü ve kendine çok yakışan bir stili var. Nostalji demişken, kıyafet ve aksesuar seçimlerinin bundan ne kadar etkilendiğini merak ediyorum. “Kesinlikle etkileniyor. Çok seviyorum eski parçaları, daha çok da aksesuarları. Annemin eski kıyafetlerinin birçoğunu aldım. Onları daha yeni moda ya da belki daha düz parçalarla birleştirmek ve karıştırmak çok hoşuma gidiyor,” diyor. Çekimde ikonik Cartier koleksiyonlarıyla poz verdi.

Sohbetimizi bitirirken, saat ve mücevherler arasında kendisine en yakın hissettiğinin hangisi olduğunu soruyorum. “Baignoire’ saat oldu. Zamansızlığını düşünsenize, çok eskiden yaratılmış olsa da klasik tasarımıyla hala çok beğenilen bir saat. Tasarımının zamansızlığını ve temsil ettiği kavramları kendime yakın hissediyorum.”

İlginizi çekebilir>>>>> Hafsanur Sancaktutan: “Şöhret amaç değil, eşlikçi”

Daha Fazla İçerik

anthony hopkins

TikTok trendinden Anthony Hopkins’e: Skims, yeni yüz korsesiyle biraz fazla mı ileri gitti?

Skims, Anthony Hopkins’in Hannibal selamıyla viral olan yüz korsesiyle güzellik

Burcunuza göre 2025’te kariyerinizi neler bekliyor?

Yeni yıl sadece yeni başlangıçlar değil, profesyonel hayatta da önemli