Özgü Namal: “Kendime dışarıdan bakmaya ihtiyaç duydum”

23 Mart 2025
Özgü Namal röportaj InStyle

Fotoğraf: @instyle.tr

Özgü Namal, “Dünyanın en güzel şehrinde, dünyanın en özel lokasyonlarından birinde, eskiden adı Farsça Çerağan olan ama bugün Çırağan diye andığımız, ışık anlamına gelen bu mekanda bizi ağırladığınız için teşekkür ediyoruz,” diyor ve sohbetimize başlıyoruz. 

Röportaj EYLÜL SOLAKOĞLU
Fotoğraflar JIYAN KIZILBOĞA
Styling NAZLI KAYRAN

Kariyerinin zirvesindeyken kendini tamamen çekti, her şeyden uzaklaştı. Neydi bu kararın sebebi? “Çocukluktan beri ruhsal varlığımın farkındaydım. Görünen dünyanın ötesinde başka bir dünyaya, Ether Boyut dediğimiz bir boyuta da inanıyorum. Dolayısıyla ruhumla daha bağlantıda olduğum zamanlarda yaptığım işler, içeriyle dışarının uyuşmaması gibi geliyordu bazen. Oyunculuk tek başına bana yeterli gelmemeye başlamıştı, ama bu oyunculuk mesleğinin kendisiyle ilgili değildi. Herhangi başka bir meslek yapıyor olsaydım da yine aynı şeyi hissedebilirdim. Belirli bir noktadan sonra bir tatminsizlik duygusu yaşadım. Aslında çoğumuzun zaman zaman yaşadığı bir durum bu, ben sadece bunu sorgulama cesareti gösterdim. Hissettiğim boşluğu nasıl tamamlayabileceğimin peşine düştüm. Açıkçası biraz da yorulmuştum, tükenmişlik hissine kapılmıştım. Her şeyden uzaklaşmaya, kendime dışarıdan bakmaya, objektif olarak kim olduğumu, nereden gelip nereye gittiğimi gözlemlemeye ihtiyaç duydum. Ve onun sonucunda da ara vermeyi uygun gördüm,” diyor. 

Özgü Namal röportaj InStyle
Fotoğraf: @instyle.tr

“Şöhretin gücünü gerçek anlamda hiçbir zaman kullanmadım”

Hayatı sahne ve setlerde geçmiş, başarılarını sayısız ödülle taçlandırmış bir oyuncunun, “Ben oyunculukla var olmadım,” demesi çok dürüstçe geliyor bana. Her zaman böyle açıksözlü biri mi? “Doğruluktan, dürüstlükten, içi dışı bir olmaktan yanayım. Kişisel hayatımda kendimi olduğumdan farklı göstermek gibi çabalara girmedim. Girer gibi olduğum zamanlarda da kendimi düzeltmeye çalıştım. Bu, benim hassas ruhuma hiçbir zaman iyi gelmedi. Kendimi içi dışı bir olmadığım mekanda, ortamda ya da bir durumda hissettiğimde genelde ya oradan uzaklaşmayı ya da orayı dönüştürmeyi tercih ediyorum. Her şeyin açıkça, dürüstlükle ve nezaketle, sağlıklı iletişim kurarak karşı tarafa geçirilebileceği, hiçbir şey saklanmadan aktarılabileceği inancındayım. Bunu uygulamaya çalışıyorum, uygulanmayan ortamlara da kendimi ait hissetmiyorum.”

Oyunculuk mesleğinin getirisi olarak görülen şöhret, Özgü Namal için işin eksi tarafı oldu. Muhtemelen bunun da kendini çekmesinde etkisi olmuştur. “Şöhretin gücünü gerçek anlamda hiçbir zaman kullanmadım. İnsanları kandırmaya, manipüle etmek amacıyla kullanmadım ya da kitleleri etkileyip peşimden sürüklemek gibi bir kaygıya hiçbir zaman kapılmadım. Neysem o olmaya, ahlaklı, dürüst davranmaya, değerlerime sahip çıkmaya ve o değerleri insanlara aksettirmeye çalıştım. Bence en önemli şey samimiyet ve dürüstlük,” diyor ve ekliyor, “Şöhret, doğru kullanılmadığında yıkıcıdır ve tek başına asla yetmez. Sağlam bir karakteriniz yoksa şöhret yıkıma yol açar. Sağlam durmanız, onu taşıyabilmeniz gerekir. Taşıyamadığınız noktada bir yüke dönüşür. Yük olduğunda da, ‘Ben artık bunu taşıyamıyorum, bir müddet bırakayım. Tekrar taşıyabilene kadar güçleneyim,’ demek kendine saygı ve dürüstlüktür.” 

Özgü Namal röportaj InStyle
Fotoğraf: @instyle.tr

Artık bu yükü taşıyamadığını düşündüğü nokta geldiğinde, inzivaya çekildi. Köye taşındı, evlendi, çocukları oldu. Dışarıdan bakıldığında ani gibi görülebilir ama sanıyorum ki bu kararı uzun zaman içinde verdi. “Uzaklaşma hissi uzun zaman önce gelmişti, bir müddet bunu sindirmekle uğraştım. Sonrası hayatın akışı… Eşimle tanışmam, o süreçte babamın kaybı, arkasından altı ay sonra hamile kalmam… Çocukları şehir dışında büyütmeye karar vermemiz derken süreç öyle aktı ve biz kendimizi köy hayatının içinde bulduk. Doğada çocuk büyütmek olağanüstü bir deneyimdi. Hem başka türlü bir kadına, hem anneye dönüşmek, hem eşliği deneyimlemek, hem de şöhretin yükünden kurtulup ara vermek dönüştüren bir deneyime yol açtı.” Nefes ve Su’nun araları 18 ay olduğu için, günleri çoğunlukla anneliği deneyimlemekle geçmiş. “Annelik kadının rahimiyet enerjisini çok değiştiren bir şey. Bir kadının kutsallığının ortaya çıkması için anne olmasına gerek yok elbette. Doğurmayan kadın da anadır. Dünyada bütün kadınlar annelik merhametini, şefkatini taşır.

“Kendime göre acıların en büyüğünü yaşadım”

Kadın savaş çıkartamaz, öldüremez. Kadının müthiş bir değiştirme-dönüştürme enerjisi vardır. Bu, dişiliğe özgü bir frekans. Bende de benzer bir frekans vardı. Ama çocuklarla beraber bu çok daha yüksek hale geldi. ‘Demek ki buna ihtiyacım varmış,’ diyerek bu deneyimi kabul ettim,” diyor. Bu deneyimin üzerine sevdiği insanı, hayat arkadaşını kaybetti. Bu zamansız kaybı kabullenme sürecinin nasıl ilerlediğini merak ediyorum. “Eşimin kaybı çok zor ve ağırdı. Mutlaka dünyadaki bütün kayıplar ağırdır, hiçbir acıyı birbiriyle kıyaslamam. Ama bugün dönüştüğüm insan olarak şunu söyleyebilirim ki, acının her şekliyle çok yoğun empati kurabilirim artık. Çünkü kendime göre acıların en büyüğünü yaşadım.” Namal, bu süreçte de kendine dürüst olmayı tercih etmiş. “Etrafımdaki bir sürü insan beni tekrar hayata döndürmek istedi. Fakat ben herkese şunu söyledim: ‘Lütfen izin verin. Bu acıyı layığıyla yaşayayım, yok olana kadar, arınana kadar bekleyeyim. Ve günün birinde, artık kendimi hazır hissettiğimde ayağa kalkayım.’ Acının üstünü örtmedim, tam tersi acının içimden geçmesine izin vermek istedim. Herkes de bana saygı duydu.”

O dönemde İstanbul’daymış ve eşinin kaybından bir yıl sonra her şeyini toplayıp kasabaya geri dönmüş. “Bu benim şahsi kararımdı. Ortada çok yoğun sevgi ve aşk varken, birini kaybettiğinizde, o öldüğünde siz de ölüyorsunuz. Çocuklarımla birlikte, yeniden doğabilmemiz için zamana ihtiyacımız vardı. Bir tohumduk, bekledik, içimize döndük şifalanmak için. Sonra topraktan yeniden doğduk, filizlendik. Şimdi de yavaş yavaş çiçek açmaya başladık beraber. Yaşarken çok zordu ama bugün geldiğim noktada, ‘İyi ki öyle olmuş,’ diyebiliyorum. İyi ki acının içimden geçmesine izin vermişim.” 

Özgü Namal röportaj InStyle
Fotoğraf: @instyle.tr

Çocukları, ayakta kalması için bir motivasyon olsa da, bu süreç hiç kolay olmamış. “Ben çok güçlüyüm, güçlü kadınlar yıkılmaz,” diye bir şey yok. Güç, esneyebilmektir. Yeri geldiğinde yıkılmaktır. Yeri geldiğinde düşmek, gömülmek ve yeniden doğmaktır. Asıl güç budur. Kendimi zorlamak yerine, çok büyük bir sabırla, her günün geçmesini bekledim. Biliyordum ki, günün birinde kalkacağım ve o güzel anılar daha az aklıma gelecek. Asıl güç bunu kabul etmek, acının içinden geçip seni değiştirmesine izin vermekte. Sonra da kaldığın yerden devam etmekte.” Ve Özgü Namal, dokuz yılın ardından son yılların belki de en ses getiren yapımı Kızıl Goncalar ile ekrana dönüş yaptı. Bu kararı nasıl verdi? “Yokluğum sürecinde bir sürü yapımcı dostum, meslektaşım samimiyetle projeler yolladılar. Dönmemi istediler, hiç yalnız bırakmadılar beni. Hazır hissetmediğim için nezaketle hepsine hayır dedim ama ne mutlu ki unutulmadım. Biz aslında Gold Film ile başka bir kitap uyarlaması üzerine konuşuyorduk ama olmadı. Sonra, ‘Böyle bir hikaye geldi, okur musun?’ dediler. Sadece tretmanını okudum hikayenin ve Meryem’le tanışınca aşık oldum. Senaryosunu okumak istediğimi söyledim. ‘Henüz hazır değil ama isterseniz anlatabiliriz,’ dediler. Bir toplantı yaptık, hikayeyi anlattılar ve kalbimin sesini dinleyip kabul ettim. Cesur ve güzel bir proje oldu.”

Kadın ve toplum baskısı üzerine

Genç yaşta ekranla tanışmış, uzun süre ara vermiş ve geri dönmüş bir kadın oyuncu olarak kadınların maruz kaldığı toplum baskısı üzerine ne düşünüyor? “Aslında The Substance (Cevher) filmi bunu çok güzel anlatıyor. Kadın, sanki hep güzelliği ve görselliğiyle ön planda olmak zorundaymış gibi bir baskı var. Ama adı üstünde, baskı. Bunu kabul etmediğiniz sürece baskı olmaz. Ben kendi üzerimde böyle bir baskı hissetmiyorum. Kadın sadece güzel olmak, iyi giyinmek zorunda değil. Kadın bundan çok daha fazlası,” diyor ve devam ediyor, “Onun çok farklı bir gücü var. Çok çabuk yenilenebiliyor, ayağa kalkabiliyor, çözüm yolu bulabiliyor. Aklı, zekası, kalbi ve bilgisiyle bunu yapıyor. Bu, kadına özgü bir özellik ve ilahi sistemde kadına büyük destek sağlıyor.”

Özgü Namal röportaj InStyle
Fotoğraf: @instyle.tr

Sohbetimizi tamamlarken, Öncü Kadınlar özel sayımızın kapak konuğu olarak kendisine soruyorum: Bir insanı öncü yapan nedir? Harika bir cevap veriyor: “Gelip geçici trendlere kapılmadan, popüler kültürün içinde kaybolmadan, kolektifin yaptığı şeyin doğru olduğuna inanarak peşinden gitmeden, sadece aklını, vicdanını kullanarak, özünden gelen cesur yaratımlar yaparak, sisteme meydan okuyan ve başkaldırandır öncü. Atatürk de bir öncüydü. Bir sürü kendi alanında öncü sanatçı var tarihte. Onlar gidişatı değiştirenler, ezberi bozanlar. Bunu bir isyan çerçevesinde değil, özlerinden öyle geldiği için yapanlar. Kuralları yıkan, kuralları yaratan, dolayısıyla da etrafına ve hayatına hükmedendir öncü. Ama bunu kolektifin yararına, tümün hayrına yapandır. Kendinden benliğinden vazgeçip, biz olandır.”

Daha Fazla İçerik

Feminizm 101: İş dünyasında "yapısal eşitsizlikler" sözlüğü

Feminizm 101: İş dünyasında “yapısal eşitsizlikler” sözlüğü

İş dünyası eşitlikten bahsediyor ama gerçekler çok farklı; kadınların başarıları
No make-up dating: İlk buluşmaya makyajsız gitmeye ne dersiniz?

No make-up dating: İlk buluşmaya makyajsız gitmeye ne dersiniz?

Sosyal medyada yükselen no make-up dating (makyajsız buluşma) akımı, “kendini