Leyla Feray ile Röportaj

Her gelişimde kaybolduğum yerdeyim; Gaye Sökmen’in Levent’teki muazzam ofisinde. Burası bir yandan da İstanbul’da şehrin tam ortasında bulabileceğiniz en huzurlu bahçelerden biri. Karşımdaki kişi ise bahçenin kendisinden bile daha sakin ve huzur veren Leyla Feray. Leyla ve yaratıcı ekibimiz eylül sayımızın kapak çekimini temmuz ayının başlarında Paris’te, St. Regis Hotel’de yaptı. Leyla’nın naif güzelliği ve zarafetine Cartier’nin yeni High Jewellery Koleksiyonu Cartier Magnitude’a ait parçaların eşlik ettiği bu çekim bizim de bakmaya doyamadığımız, onlarcasının arasından karelerini seçmeye en zorlandığımız çekimlerimizden biri oldu. Hayatının dingin bir döneminde olan Leyla’yla geçen sene rol aldığı kısa film Aries’ten, gizli kapaklı da olsa bahsetmesi için ısrar ettiğim Netflix projesinden, dünya tatlısı köpeği Hatun’dan, yeni keşfi direk dansından ve daha pek çok şeyden bahsettik. Onu en yakın zamanda yeniden ekranda ve beyaz perdede görmek üzere sözleşerek vedalaştık.
  • Mücevherlerden bahsederek başlamak istiyorum. Cartier Magnitude koleksiyonundan en çok aklında kalan parçalar hangileri oldu? Aile yadigarı parçaların var mıdır?
Benim anneannemin değerli taş koleksiyonu vardır. Taşları bilir, anlar. Annemin adı olan Lal de anneannemin bu tutkusundan geliyor zaten. Çekimden taktığım parçaların arasından seçmek ise gerçekten zor! Mücevher severim, hep sevdim, bugün enteresan bir şekilde hiçbir şey üzerimde göremiyor olsanız da günlük hayatımda da takarım (gülüyor). Cartier’ler arasında en çok aklımda kalan fil şeklindeki pırlantalı yüzük ve kolye. En güzeli de kıyafetlere göre parçaları kombinleyebilmek oldu. Ben de her gün aksesuarlarımı bu şekilde seçebilmeyi isterdim (gülüyor).
 
 
  • Çocukken oynar mıydın anneannenin koleksiyonunun parçalarıyla, izin var mıydı?

Erişilmez değildi, gizlenmezdi benden (gülüyor).

  • Ailenden ne zamandan beri ayrı yaşıyorsun?

Dört sene oldu.

  • Kadınların çoğunlukta olduğu ve birlikte çok zaman geçirdiği bir aileniz olduğunu biliyorum, hala bu düzen devam ediyor mu?

Ediyor. Ben Arnavutköy’de oturuyorum, annemin Bebek’te Daire 1 isimli bir mekanı var, ben de her gün oralardayım.

  • Sinema seti ve dizi seti diyorduk. Tiyatronun tadına da okul zamanında baktın.

Çok şanslıydım o konuda, tadını aldım ve çok da sevdim sahneyi. Tiyatro için teklifler geldi, fakat cesaret edemedim henüz. Sadece cesaretle de olmuyor, bence tiyatro doğru zamanlama ve çok çalışma gerektiriyor. Tiyatro yapmadan oyuncuyum demek de doğru gelmiyor bana. Sadece dizi oyuncusu olarak kalmayı tercih etmiyorum. Mutlaka deneyeceğim.

  • Mükemmeliyetçilik mi bu acaba?

Tabii ki isterim en mükemmeli olsun ama bir yandan da ayrı bir eğitim gerekiyor ve ona da ihtiyacım var. Kuralları olan bir kurum tiyatro. Kendimdeki eksiklikleri biliyorum, ses, kondisyon…

  • Netflix’in bir dizisinde rol aldın, daha fazlasını söyleyemediğini biliyorum, zorlamıyorum, sadece İngilizce oynamak zorladı mı diye sorayım.

Ezber anlamında zorlamadı, dili bildiğim için sorun olmadı. Özel bir koçla çalışma imkanımız da vardı, Amerikan aksanı istediler, bende İngiliz aksanı varmış, onu öğrenmek şaşırttı. Lisede Amerikan İngilizcesi görüyorduk ama öğretmenimiz İngiliz’di, herhalde o yüzden.
 

  • Seni çok iyi ve formda buldum, bu konuya çok eğildiğini ve prensiplerini biliyorum, bu sıralar ne yapıyorsun?

Bundan özellikle bahsetmek istiyordum, çünkü ilk kez bir şey bana bu kadar iyi geldi: Pole Dance, yani direk dansı. Kendi ağırlığımı taşımak zorunda olmak beni çok güçlendirdi. İlk kez karnımdaki kaslar belirginleşti (gülüyor). Bir de şunu itiraf edeyim ki bir boğa burcu olarak yemeyi hiç bırakmadım bu süreçte ve vücut şeklim ona rağmen çok fark etti. Ocak ayında başladım direk dansına, hiç aksatmadan haftanın iki üç günü gidiyorum ve çok sıkılaştım.

  • Eve direk taktırdın mı peki?

Hayır, takmadım. Ama olsa da yapsam dediğim oluyor açıkçası. Aslında şöyle bir güzelliği oldu, ders bir saat ama ilk yarım saat stretching yapmak zorunlu. O hareketleri evde de yapmayı sürdürdüm. Üç derste bir kondisyon çalışmamız oluyordu, ağırlıklarla çalışmak da çok güçlendirdi bedenimi. Estetik durması için stretching gerçekten şart.

  • Bale yaptın mı?

Anaokulunda…
 

  • Çok yapmış gibi bir halin var da o yüzden sordum.

Başlamak istiyorum şimdi dansa da, vücudumun yanı sıra dansın oyunculuk için de çok gerekli olduğunu düşünüyorum çünkü. Aries’in çekimleri sırasında Onur Gökhan Gökçek namı diğer Cake Mosque’la dans sahnelerimiz vardı…  Onur çok sevdiğim bir arkadaşım ve o da klasik bale yaparak başladı her şeye…

  • Gerçekten mi? Bale yaptığını bilmiyordum.

Bu filmin bana kattığı en güzel şeylerden biri oldu Onur. Onunla birlikte Dans Fabrika’ya gittik ve bir koreografi çalıştık. Topukluyla yaptı hoca hareketleri ve içimdeki dişilik çıktı ortaya ve bu da çok hoşuma gitti. Bunu devam ettirmeyi istiyorum gerçekten. Ocaktan beri direk dansı yapıyorum ve yanına bir şey koymayı istiyorum. Bale mi olur bu emin değilim. Belki hip hop olabilir.

  • Bale ve dansın vücudun her santimetre karesine yaydığı zarafetin yerini başka bir şey tutmuyor kesinlikle.

Direk dansına başladığımda güç kullanımını ve dansı aynı anda yapabilmek konsantrasyon açısından gerçekten çok zorladı. Hem estetik güzel ve mutlu görünmeye çalışıp hem de hareketleri hakkıyla yapabilmek kolay değil.

  • Kimsenin karşısında yaptın mı peki şimdiye kadar?

Hayır, henüz hazır hissetmiyorum.

  • Topukluyla yapmaya başladın mı peki? Öyle videolar paylaşıyor bazı arkadaşlarım da o yüzden sordum…

Hayır ona da başlamadım.

  • Tehlikeli de zaten… Tek başına mısın peki derste?

Evet. İnsanın canını da acıtan bir şey, aylarca bacaklarım mosmor gezdim, ‘Pole Kiss’ deniyormuş zaten (gülüyor).
 

  • Aries’e döneceğim, koç kadınıyla bağlantısı ne konusunun?

Yönetmenimiz Dila (Bulut) bir koç burcu kadını, kendinden yola çıkarak seçmiş bunu. Karakteri en başında çok bastırılmış, sessiz, sakin, kabuğunu henüz kıramamış biri olarak tanıyoruz. Sonrasında birkaç olay sayesinde o kabuğu kırıyor ve içinden bambaşka bir kadın çıkıyor.

  • En aklında kalan replik ne Aries’ten?

Replik değil ama en sevdiğim anlardan biri filmde Onur Gökhan Gökçek’in karakteriyle tanıştığımız sahne, ben ağlıyorum, Onur da, “Niye ağlıyorsun?” diye soruyor, öyle başlayan ve oradan birlikte ayrılmamıza kadar varan anların hepsini çok severek oynadım. Bir de kendi repliğim değil ama, Onur’un kulisine gidiyoruz, etraf heykellerle, dualarla, pek çok sembolle dolu, ben ona, “Neye inanıyorsun?” diye soruyorum, “Sevgiye inanıyorum,” diye cevap veriyor Onur da. Çok güzel değil
mi?

  • Her şeyin özeti gerçekten… Köpeğiniz Hatun hayatının en önemli parçalarından biri, nasıl girdi hayatınıza?

Yaşını bilmiyoruz çünkü onu bulduk. Instagram’da Biricik’in (Suden) hesabında gördüm onu.

  • Bak Instagram’ın faydaları işte, daha çok girsen daha çok sahiplenirsin (gülüyoruz).

İşte tam da o yüzden girmiyorum, hele de Twitter’a. Çünkü etkilenmemeye imkan yok. Hatun, Kurtköy otobanında bulunmuş, önce başka bir aileye gidiyor, o aile ona bakamıyor. Ne geldiyse başına hala hiçbir mutfağa girmez mesela, yemeklerini gömer hep toprağa, hala travmaları var. O kadar şefkatle bakıyor olmama rağmen düzelmedi. Üniversitede bitirme projelerimden biri bir çocuk kitabı yapmaktı. Ben de adı Dostum olan bir kitap yaptım. Çizimlerini de ben yaptım, konusu da karne hediyesi olarak alınıp sonra sokağa bırakılan köpeklerdi.
 

  • Ne kadar tatlı! Çizime ilgin hep var mıydı?

Evet, çocukluğumdan beri vardı. Zaten medya ve görsel sanatlar bölümüne girmeseydim güzel sanatlarda okumayı düşünüyordum. Hatun ve Pudi’nin hikayesini anlattım ve onları resimledim. Pudi de Nilüfer (Gürbüz) ve Buğra’nın (Gülsoy) köpeği. Çok yakın arkadaş oldular ikisi. Biraz daha profesyonel bir şekilde bastırmayı istiyorum kitabı.

  • Paris’in seni hayatında ayrı bir yeri var mıdır?

Paris hep sevdiğim bir şehirdi, en yakın arkadaşlarımdan biri olan Zeynep de bir süre yaşadı orada ve ben de o zamanlarımızı hatırlıyorum her gittiğimde. Gidip onda kalırdım, gezerdik. İki kız arkadaş gezmek çok farklı oluyordu tabii ki. O gündüzleri okula gittiğinde ben tek başıma da zaman geçirirdim şehirde, O yüzden Paris’in bendeki yeri ayrıdır. Çok sevdiğim bir şehir, çekim sırasında ekipçe de çok güzel yerlere gittik.

  • Seyahat planın var mı yakın dönemde?

Annem Bodrum’da olacak onun yanına gitmeyi düşünüyorum.

  • Görmeyi çok istediğin ya da tekrar gitmeyi istediğin yerler var mı?

New York’a gitmek istiyorum yeniden. Kuzenim de orada. Bir plan oluşuyor gibi ekim ayı için ama bakalım.
 

  • Ev olması da güzel oluyor…

Evi de severim ama güzel otel çok sevdiğim bir şey. Çocukluktan beri… Pofuduk yastıklar, otel kokusu. Hiçbir zaman uykusuzluk çekmem, hatta sırf güzel otelmiş diye tatile gittiğim bile oldu. Bir de Tokyo’ya çok gitmek istiyorum ama daha programlı olarak gidilmesi gereken bir yer olduğunu düşünüyorum.

  • Bugüne dek canlandırdıkların arasında en sevdiğin rolün hangisi?

Aslında bütün rollerimde sevecek bir şey buldum. Ayşe Sultan’ı çok sevmiştim, kostümler, entrikalar, o dönemde olmak.

  • Kostümün role katkısı olduğunu düşünüyorum, sen?

Kesinlikle. Kostüm seni rolünle bütünleştiriyor. İyice bütünleşmek adına molalarda da çıkarmazdım kıyafetimi. Oyunculuğun en keyifli taraflarından biri dönem. Her rolle yeni bir karaktere bürünüyorsun zaten ve bir de üstüne kostüm gelince her şey tamamlanıyor. Benim ilk işim Ben Onu Çok Sevdim, 50’lerde geçiyordu. Kadınların en güzel zamanı, saçlar kloş etekler…

  • Herkes çok bakımlı.

60’lar da çok güzelmiş. Tasarım ve dekorasyon anlamında da… Hem çok şık hem de çok rahatmış o dönemde yaratılan her şey.

  • Dekorasyonla ilgili misin?

Evet. Eames tasarımlarını çok beğeniyorum mesela o dönemden. Annemin erkek arkadaşı Deniz de iç mimar olduğu için ondan da pek çok şey öğrendim zaman içinde.

  • Topluyor musun güzel parçalar? Boğalar sever koleksiyonculuğu.

Yeni yeni başladım. Annem çok toplar. İlk kez kendime ait bir evim olduğu için ben şimdilerde başladım. Evim benim için en çok vakit geçirdiğim, en önemli yer. Güzel bir ortamda olmayı seviyorum ve önemsiyorum. Güzel şeylere bakmayı seviyorum.
 

  • Bir renk var mı özellikle üzerine düştüğün?

Ben biraz loşçuyum, küçük küçük ışıklar olsun ama loş olsun isterim evimde. Lambaderler, abajurlar. Hep turuncu geliyor aklıma 60’lar dediğimizden beri. House of Junk’tan çok güzel şeyler buluyorum. Yavaş yavaş yapıyorum dekorasyonu zaten. Kütüphanemdeki bütün kitaplar gerçekten okunmuş kitaplar. Yaşanmışlığı seviyorum.

  • Filmleri tekrar tekrar izlemeyi sevmediğini biliyorum ama altını çizdiğin okumaya geri döndüğün kitaplar var mıdır?

Babamın önerdiği kitaplar vardır, kişisel gelişim de demek istemiyorum tam olarak, yanlış bir algı yaratabiliyor çünkü artık, okuyana bir şey katan kitaplar diyelim. Onlara döndüğüm olabiliyor. Kendim de çizerim altını.

  • Yaşın da tutuyor, Harry Potter okur muydun?

Okumaya başladığım sırada filmler çıktı, o yüzden kitapları bıraktım (gülüyor). Ateş Kadehi’ni birden çok kez izlemiştim mesela küçükken, ama Azkaban Tutsağı’nı az izlediğimi keşfettim, ne zaman karşılaşsam mutlaka izlerim her birini.

  • Her filmini takip ettiğin yönetmenler hangileri?

Tarantino ve Wes Anderson’ı çok beğeniyorum. Wes Anderson’ın yarattığı dünyadan çok etkileniyorum, hatta kitabımı yaparken onun renklerinden, filmlerinde kullandığı desenlerden ilham aldım.
 
 
 
Yazı DENİZ TOKGÖZ
Fotoğraflar KORAY PARLAK
Styling NAZLI KAYRAN

İlgili Makaleler