Gündüz Apollon Gece Athena: Ezgi Çelik ile filmin hikayesi ve Defne’nin yolculuğu üzerine

7 Ekim 2025

Tokyo Uluslararası Film Festivali’nden En İyi Film Ödülü ile dönen ve Japonya’da “Ihojin” adıyla gösterilen Gündüz Apollon Gece Athena, Türkiye’deki izleyicilerden de büyük ilgi gördü. Yönetmen ve senarist Emine Yıldırım’ın ilk uzun metraj filmi, annesinin hayaletini arayan Defne’nin Side Antik Kenti’ndeki büyülü ve duygusal yolculuğunu anlatıyor. Filmin başrolünde yer alan Ezgi Çelik, bu özel hikâyeyi sezgileriyle ve içsel derinliğiyle canlandırıyor. InStyle’a konuşan Çelik, karakterin varoluşsal sorgulamalarını, filmdeki sembolik mekânların anlamını ve mizah ile keder arasındaki dengeyi nasıl kurduğunu içtenlikle anlattı.

Filmdeki başlık bize geceyle gündüz, sezgiyle akıl arasında bir zıtlığı hatırlatıyor. Sizin hayatınızda da Apollon gibi gündüz daha dışa dönük; gece ise Athena gibi daha içeri dönük, hissettiğiniz yanlar var mı?

Gece ve gündüzler bu anlamda birbirine karışıyor ama çok fazla içe dönük olduğum zamanlar da oluyor ve bu bana iyi geliyor. Kendimi ve kafamı toparlamak için buna ihtiyaç duyuyorum. Kendimi çok güvende hissettiğim yerlerde ise daha dışa dönük oluyorum; mesela çok mutlu olduğum bir oyun provasında ya da sette. Genel olarak sezgilerimi dinlemeyi seviyorum. Akıl otomatik pilottayken benim için her şey daha güvenli.

Side Antik Kenti sadece bir arka plan değil, adeta bir karakter gibi. Sizce bu mekân Defne’nin hikâyesine nasıl bir ruh kattı? Siz oyuncu olarak bundan nasıl etkilendiniz?

Kesinlikle kattı. Emine filmi yazarken de çekerken de bunu düşünerek hareket etmişti. Ama set olarak hepimiz oraya yerleşince, bunu daha iyi hissettik. Aslında Defne çok derin ve zor bir insan; aynı zamanda da çok duygusal. Side Antik Kenti’nde gezerken de çok benzer şeyler hissettim ben. O devasa kalıntılar çok güçlü, zaman zaman korkutucu ama müthiş bir güven duygusu da yaratıyor. O geçmiş medeniyetlerin arasında yürümek çok etkileyici. Ben böyle şeylere inanan biri olarak sette de devamlı “Biz burada yalnız değiliz şu an.” deyip duruyordum. Kesinlikle oyuncu olarak bana da filme de başka bir büyü verdi.

Tokyo’da En İyi Film ödülüyle başlayan ve Japonya’da büyük ilgi gören film, şimdi Türkiye’ye geliyor. Sizce farklı kültürlerden izleyiciler bu hikâyede en çok hangi noktada buluşuyor?

Japonya ve Pekin gösterimleri şahane geçti. Filme karşı duyulan heyecan, sonrasında hikâye ve anlatımla ilgili yaklaşımlar ile yorumlar beni çok etkiledi. Çok kısa sürede bizim yola çıkış sebeplerimiz anlaşıldı ve film çok sevildi. Yurt dışı festivallerinde Defne’nin varoluşsal sorgulamaları, değişimi ve hayaletlerle kurduğu dostluk çok dikkat çekti. İnsan olma halleri, kadınlık, hayaletler ve Defne ile kurdukları bağ en çok konuşulan konulardandı. Ve tabii ki Side. Türkiye’de izleyici, tüm bunlardan etkilenmekle beraber, daha çok politik katmanlarla da ilgileniyor. Bu tamamen toplumsal yapı ve yaşananlarla alakalı. İnsani derinliklerden biraz kaçıyoruz; politik olana daha alışkınız Türkiye’de. Bu filmle bunu net olarak görmüş oldum.

Her karakterin stili aslında ruhunu ve kişiliğini biraz yansıtıyor. Mesela Defne’nin sade tarzı fazla ilgi çekmek istememesini ve doğallığını yansıtıyor olarak yorumlanabilir. Siz kendi stilinizin hangi yönünüzü en çok ortaya çıkardığını düşünüyorsunuz?

Ben bu konulara çok ilgili ve düşkün biriyim. O yüzden Defne’ye çalışırken de neler giyeceği, hangi saati kullanacağı, çantalarının nasıl olacağı, “Kapüşonlu giyelim mutlaka.” gibi en küçük detaylara kadar birçok konuda fikrimi hemen söylemiştim. Karakterlere bu yönden çalışmayı da çok seviyorum. Kendi stilim günlük hayatta daha sade, düz ve sakin kıyafetlerden oluşuyor. Ama aslan burcuyum; dolabım leopar ve payetli birçok şeyle dolu tabii ki. Bir bikini, gece çıkarken bir gömlek ya da bir ayakkabıda mutlaka bu tarz bir dokunuşu çok seviyorum. Bu, karakterimle de örtüşen bir şey. Genelde kendimi ortaya atmam; kendiliğinden dikkat çekmek en cool olanı.

Defne, annesinin hayaletini ararken hem mizah hem de kederle karşılaşıyor. Siz oyuncu olarak bu iki uç duyguyu aynı anda taşımak için nasıl bir yöntem izlediniz?

Defne’nin de sarkastik bir mizah anlayışı var. Ben onu ilk baştan beri çok sevdim; bana da yakın bir durum bu. Hayata o şekilde bakmayı ben de seviyorum. İlişki biçimlerini kafamda ayırmaya çalıştım. Anne-kız ilişkisinde sonsuz bir keder ve duygusallık var. Hayaletlerle olan dostluğunda ise dürüstlük ve sevgi ön planda. Ama her iki tarafta da Defne her zaman daha kapalı, çekingen, duygusal ama yine de esprili. Bunları kaybetmemeye çalıştım.

Çekimler sırasında sizi en çok zorlayan ya da en unutamadığınız an neydi?

Özellikle zorlandığımız sahneler olmadı ama anne-kız ilişkisi, duygu olarak da teknik olarak da daha zorlu sahnelerdi diyebilirim. Filmde, antik yapıların arasında geçen çok uzun yürüyüş sahnelerim var; o sahneleri çok seviyorum. Her birinin hissini hâlâ hatırlıyorum. Bir de filmin finaline bayılıyorum. Anlamı çok güçlü ve kendi hayatım açısından da beni derinden etkiliyor.

Daha Fazla İçerik

Paris Moda Haftası: Amiri İlkbahar/Yaz 2026 Erkek Koleksiyonu Paris Moda Haftası: Amiri İlkbahar/Yaz 2026 Erkek Koleksiyonu

Paris Moda Haftası: Amiri İlkbahar/Yaz 2026 Erkek Koleksiyonu

Amiri İlkbahar/Yaz 2026 koleksiyonu, bir otelin sabah saatlerinden ilham alıyor.
Dua Lipa’nın çift bikini stiliyle 2025 yazında “layering” yapmak mümkün Dua Lipa’nın çift bikini stiliyle 2025 yazında “layering” yapmak mümkün

Dua Lipa’nın çift bikini stiliyle 2025 yazında “layering” yapmak mümkün

Dua Lipa’nın Ibiza kıyılarında paddleboard yogası yaparken giydiği "çift bikini" yazın sonuna yaklaşırken plaj stilinin yeni gözdesi olmaya aday.