Sophie Turner ve Joe Jonas boşanmasında cinsiyetçi karalama

Geçtiğimiz günlerde Game Of Thrones’un ünlü oyuncusu Sophie Turner ve ünlü şarkıcı Joe Jonas’ın boşanma haberinin çıkması basında büyük ses getirdi. Şu zamana kadar alıştığımız PR çalışmalarından yola çıkacak olursak, bu haberin ardından çifte yakın kaynaklardan karşı tarafı karalayan haberler çıkmasını bekliyorduk. Şaşırtıcı nokta ise bu haberlerin son derece cinsiyetçi ögeler içermesi oldu.

Kendimize “2023 yılında karşı tarafı karalamayı hedefleyen haberler, nasıl kişinin kendisini karalar?” diye sorduğumuzda ilk cevap karşı tarafın cinsiyetçi söylemlerle karalanması oluyor. Haberlerin çoğunda Sophie Turner’ın anneliği eleştiriliyor. Turner, arkadaşlarıyla eğlenmesinden tutun, çok çalışmasına kadar eleştiriliyor ve evliliklerinin bitme sebebi bu durumlar olarak gösteriliyor. Belirtmek istiyoruz ki Sophie Turner 23 yaşında Joe Jonas’la evlendi ve 24 yaşında ilk, 26 yaşında ise ikinci çocuğunu dünyaya getirdi. Tüm bunlar, yoğun bir set programıyla çalıştığı Game Of Thrones’un çekimlerinin bitmesinin hemen ardından gerçekleşti.

Joe Jonas’ın bu evliliğin artık “geri dönülmez” şekilde bittiğini söylediğini ve hatta -babaları olarak- çocuklarına bakmak zorunda kaldığını bile söylüyorlar (!) Ne zamandan beri bir babanın, çocuklarının anneleri eğlenirken, çalışırken veya hiçbir şey yapmazken sadece babaları oldukları için onlara bakmaları ekstra bir iş veya boşanma sebebi olarak görülmeye başlandı diye düşündük. Hemen ardından ne yazık ki partnerlerin eşit sorumluluğa sahip olduğunun göz ardı edildiğini ve tüm sorumluluğun anneye yüklenmesinin toplumdaki en yaygın baskılardan biri olduğunu hatırladık. Kitlelere hitap eden isimlerin, bu kalıplaşmış baskılara destek olup onların üzerinin tozlanmasına bile izin vermemeleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği karşısında atılan adımlara maalesef büyük bir darbe oluyor.

Annelerin sadece anne olmalarını bekleyen cinsiyetçi bakış açısının, babaların babalık yapması karşısında çok şaşkın olduğunu ve bu durum her gerçekleştiğinde annelere yetersizlik baskısı yaptığını gözlemliyoruz. Kadınlar, çocukluklarından itibaren toplumda maruz kaldıkları onca baskı ve eşitsizlik yetmezmiş gibi anne olduklarında, bir insan olarak hayattan keyif almayı gerektiren şeyler yaptıkları veya kariyerleri için çabaladıkları için yargılanıyorlar.

Okulda, iş yerinde, trafikte ve hatta spor dünyasında bile verilen eşitsizlik savaşı üzerine, kadınlar bir de anne olduğunda eşit sorumluluğa sahip partnerleriyle aynı savaşı veriyor. Kadınlardan bir çocuk sahibi olduklarında artık insan olmayı bırakıp sadece bir anne ve hatta “mükemmel” bir anne olmaları bekleniyor. Bu dünyada eşitsizliğe uğradıkları her alanda maalesef kendilerini kanıtlamak için daha çok çaba göstermeleri gereken kadınlar, bu çaba çocuklarına babalarının bakmasını gerektirince linç ediliyorlar. Zıtlıklar ve gerçekçi olmayan beklentilerle savaşan kadınlara yüklenmiş bu kimliklerin, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak adına özellikle kitlelere hitap eden isimler tarafından bir karalama kampanyası olarak kullanılmasının tam aksine reddedilmesi ve hatta kınanması gerekiyor.

İlgili Makaleler