The Idol’ın mesajı güçlü kadınlar mı? Sömürülen kadınlar mı?

Aylar süren tahmin yarışlarından ve tartışmalardan sonra Euphoria’nın yaratıcısı Sam Levinson, müzisyen The Weeknd (Abel Tesfaye) ve yapımcı-yazar Reaza Fahim’in merakla beklenen draması “The Idol” vizyona girdi.

Dizide Lily-Rose Depp tarafından canlandırılan genç pop yıldızı Jocelyn’in, şöhret olma yolunda ilerleyen hikayesi anlatılıyor. Ancak Jocelyn’in, gece kulübü sahibi ve kült lideri olan Tedros’un (Abel Tesfaye) büyüsüne kapılmasıyla işler tersine dönüyor.

Jocelyn’i bölümün ilk dakikalarında çıkardığı albümün kapağının fotoğraf çekiminde görüyoruz. Göğüs dekolteli ipek sabahlığı, oldukça sıra dışı bir aksesuarla, bir hastane bilekliğiyle kombinlenmiş. Ekip üyelerinden biri, “Ruh hastalığını romantize mi ediyoruz?” sorusunu soruyor. Bunun üzerine plak şirketinin yöneticisi ruh hastalıklarının aslında seksi olduğu konusunda ısrar ederek “İnsanların seksten, uyuşturucudan ve güzel kızlardan zevk almasına izin verecek misin?” cevabıyla üç ana başlığın dizinin ayırt edici özellikleri olduğunu belirtiyor. Daha sonra Jocelyn, menajerlerinden birine, kısıtlanmak istemediği için samimiyet koordinatörünü setten atmasını söyler. Ancak bu durum, Jocelyn’in yüzünde meni bulunan bir fotoğrafının sızdırılmasıyla etkisiz duruma düşer. Bölümün ilk 10 dakikası bu şekilde ilerlerken, Levinson’un standartlarına göre oldukça alışılabilir bir karşılama diyebiliriz.

Yayınlanmadan aylar önce başlayan eleştiriler

Dizinin ilk iki bölümünün galası Cannes’da yapıldı. Vanity Fair, dizi hakkında “Bizi şoka uğratmak ve heyecanlandırmak için kesinlikle çok çalışılıyor” görüşünde. Variety, dizinin kadın düşmanı unsurlarıyla ilgili endişelerini dile getirdi. Mart ayında yayınlanan Rolling Stone‘da dizinin “iğrenç bir şekilde raydan çıktığını” ve “işkence pornosuna” giriştiğini iddia eden ayıplayıcı bir makaleye yer verildi. Makalede ayrıca, dizinin orijinal yönetmeni Amy Seimetz’in projenin büyük bir bölümünde çalıştıktan sonra projeden nasıl ayrıldığına dikkat çekiliyordu. Makalede yazılana göre dizi, Levinson’ın yönetmen koltuğuna geçmesiyle farklı bir bölgeye yöneldi. Levinson hikayeyi baştan aşağı ‘rahatsız edici cinsel içerik ve çıplaklık’ ile doldurdu. Oyuncular ve ekip, Cannes film festivalindeki soru-cevap etkinliği sırasında bu konuya da değindi. Depp söylenen kötü söylemlerin setteki deneyimini yansıtmadığını iddia ederek projeyi ve yönetmenini büyük bir kararlılıkla savundu. Levinson’ın makaleye tepkisi ise “Sanırım yazın en büyük gösterisine hazırlanıyoruz” sözleriyle oldu. Söylediklerinde haklı da olabilir çünkü bu tartışma sadece diziye gösterilen ilgiyi daha da artırdı. Cannes eleştirilerini takiben, The Idol için yapılan aramalar %1184 oranında artış gösterdi.

Bu tarz tartışmalar Levinson’un ik defa karşılaştığı bir tablo değil. Açık bir şekilde gösterilen çıplaklık, seks ve uyuşturucu tasvirleri, Euphoria’da da tartışmalara yol açmıştı.

Elbette, diziyi sadece ilk bölümünden yola çıkarak bir değerlendirmek kolay değil ancak ilk bölümde yaşananların, dizinin gidişatı konusunda belirleyici olacağı da kesin. Annesinin ölümcül kanser mücadelesi, ilk bölümde geçmiş travmasının bir göstergesi olarak bahsediliyor. Müzik sektöründeki temsilciler, Jocelyn’in ruhsal sorunlarıyla karşı karşıya kaldıklarında hoşgörüsüz bir tavır sergiliyorlarmış gibi tasvir ediliyorlar.

Sahte güçlü kadın imajı

Jocelyn, samimiyet koordinatörünün görevine son verme girişimini başlatıp bedeninin hangi kısımlarını göstereceğine kendisi karar vereceğini söylerken özgür bir kadın imajı çiziyor. Havuz kenarında Vanity Fair muhabiriyle yaptığı röportaj sırasında, muhabirin sorduğu hatta sıkıştırdığı fotoğraf skandalı hakkındaki sorulardan olabildiğince uzak durmaya çalışıyor. İlginç bir şekilde, Jocelyn’in ekibi tehlike karşısında kontrol sağlamaya çalışırken pop yıldızını bir kurbandan feminist bir kahramana dönüştürme arzusunu dile getiriyorlar. DaVine Ro Randolph, Cannes’daki soru-cevap etkinliği sırasında, diziye “kadın odaklı” denmesinde oldukça ısrarcıydı ancak bölüm, kadın gücünün yok seviyesine gelmesiyle son buluyor. Bu da akıllardaki sorulara yanıt veremiyor. Dizi güçlü kadın olmayı mı yoksa kadın düşmanlığını mı gösterecek. Bunu gelecek bölümlerde göreceğiz.

Kadın düşmanlığının, hatta ekranda tasvir edilenin gerçeklerden çok uzak olmadığını biliyoruz. İzleme alışkanlıkları düşünce yapımızı ve bilişsel yeteneklerimizi etkiliyor. Bunun yanısıra, deepfake pornografisinin yükselişi, kadınlara gerçekten ciddi bir tehdit oluştururken hala ekrana taşınan popüler bir dizinin kadın düşmanı hareketler barındırması endişe verici.

İlgili Makaleler