Fotoğraf: Getty Images
Sosyal medyada son dönemin en çok konuşulan yeni erkek arketiplerinden biri: Performative male, yani performatif erkek. Popüler kültürün içinde kendine hızla yer bulan bu kavram; sabah rutininde yoga yaptıktan sonra matcha latte’sini yudumlayan, kablolu kulaklıklarıyla Lana Del Rey dinleyen, feminist edebiyat kitaplarını kolunun altında taşıyan erkekleri tanımlıyor. Cinsiyet eşitliği konusunda duyarlı, çevreye karşı sorumluluk sahibi, duygusal olarak “uygun” bir profil çiziyorlar. Ancak bu görünüşün ardında, duyarlılığın bir çekim stratejisine dönüşmesi yatıyor. Çünkü bazıları için bu “erkeklik” hali, kadınların ilgisini çekmenin sadece estetik bir yolu.
Samimiyet mi, performans mı?
@justamsi what did i forget
♬ оригинальный звук – user17843416608
Performative male imajının özü, samimiyetle performans arasındaki o ince çizgide gizli. Metroda karşınıza çıkan biri, elindeki kitabı gerçekten feminist edebiyata ilgisinden mi okuyor, yoksa o kitap bir fotoğrafın aksesuarı mı? Astrolojiyle ilgilendiğini söyleyen biri, gerçekten gökyüzüne mi meraklı yoksa bu, “ilgi çekici görünmenin” yeni yolu mu? Elbette bu estetiği tamamen bir oyun olarak görmek haksızlık olur; çünkü sosyal medyada çoğu insan bir ölçüde kendi varlığını kurguluyor. Yine de, “performative male” başlığı altında yapılan her şey, toksik maskülenliğin tam zıttı gibi görünse de, “ideal erkeklik” senaryosunun farklı bir versiyonunu sunuyor.
“Performative male”, “Pick me girl”ün yeni versiyonu mu?

Tıpkı “pick me girl” kavramının kadınları eleştirmek için bir etikete dönüşmesi gibi, “performative male” de iki ucu keskin bir terim. Bir yandan sosyal medya mizahının ürünü, diğer yandan erkekleri “fazla duyarlı” oldukları için alaya alan yeni bir dilin yansıması. Elbette tüm bu duyarlılık gösterileri samimiyetsiz değil; bazı erkekler gerçekten farkında, düşünceli ve duyarlı olmayı seçiyor. Ancak itiraf etmeliyiz ki sosyal medya çağında “duygusal farkındalık” bazen bir içsel olgunluk göstergesinden çok bir imaj yönetimi aracına dönüşebiliyor. Empati ve kişisel zevkler ise bu beğeni toplama performansının bir parçasına dönüşüyor.
Performative male arketipi, erkekliğin yeniden tanımlanmasında hem umut verici hem de kafa karıştırıcı bir dönüm noktasını temsil ediyor. Çünkü bir yanda duygularını bastırmayan, tarzıyla bireyselliğini ifade eden erkekleri görmek ferahlatıcı; diğer yanda bu duruşun da tıpkı “sert erkek” imajı gibi yeni bir kalıba dönüşmesi kaçınılmaz. Bu noktada asıl soru, erkekliğin hangi versiyonunun “gerçek” olduğu değil, görünüşün ötesinde ne kadar içten yaşandığı.
Sahiciliğin ulaşılmaz estetiği

Kablolu kulaklık, bez çanta, yürürken okunan kitap, Clairo eşliğinde yapılan sabah yürüyüşü ya da matcha latte… Bunların hiçbiri aslında gösteri parçaları değil. Ancak artık “niş” olmaktan çıkan bu popüler kültür sembolleri, karakterin özgünlük reklamı yapan birer kimlik kartına dönüştüğünde, ardındaki gerçek kişiyi görmek zorlaşıyor. Her şeyin ulaşılabilir olduğu bu çağda, sahicilik hala en ulaşılmaz estetik olmaya devam ediyor.
Belki de tüm mesele, erkekliğin sahici bir dönüşümünden ziyade onun yeniden paketlenmesinde gizli. Performative male, bir dönemin “cool” erkekliğini duyarlılık ve estetikle harmanlıyor; ama özünde aynı şeyi, yani beğenilmeyi hedefliyor. Yine de bu dönüşümün büsbütün olumsuz olduğunu söylemek haksızlık olur. Çünkü gösteriyle iç içe geçmiş bir dünyada bile, duygularını ifade edebilen erkekler görmek hâlâ bir ilerleme. Belki de en samimi olanlar, samimi görünmeye çalışmadan yaşayanlardır.
İlginizi çekebilir >>>>> Ekranda yaş ayrımcılığı: Olgun erkek ve genç kadın klişesi
