Aytaç Şaşmaz ile Röportaj

Öncelikle bir noktaya açıklık getirelim: Aytaç 1998 doğumlu. Buna önce şaşırıyorsunuz çünkü karşınızda ne istediğini bilen yetişkin bir insan var. Onu daha yakından tanıdıkça ise anlıyorsunuz, hayat enerjisi o kadar yüksek ki!

  • Sizi ilk kez Nisan 2018’de Söz dizisi devam ederken konuk ettik. O zamandan bu yana hayatınızda, kariyerinizde neler değişti?

İki sene uzun bir süre, hem oyunculuk adına hem de kendi adıma çok şey değişti hayatımda. Güzel kapılar açıldı, hep kendime güzellikler katmaya çalıştım. Canlandırdığınız her yeni karakterle birlikte başka bir dünyaya adım atıyorsunuz. Bir insana hayat veriyor, bambaşka duygular tadıyorsunuz. O yüzden hepsi çok değerli. Genel olarak o zamandan bu yana hayatım çok güzel devam ediyor, tabii büyüdüm de…
 

  • İnternette bilgi kirliliği var, 1995 doğumlu olduğunuz yazıyor hep.

Evet, 1998’liyim aslında ben, 22 yaşındayım. İnsanlar büyük sanıyor, görmek istedikleri yaşı yazıyorlar herhalde.

  • House dizisinin uyarlaması olan Hekimoğlu’nda yer alıyorsunuz. Sizi bu projeye dahil olmaya iten ne oldu?

Önceki projelerimden Söz dizisi bir ekip işiydi, herkesin bir değeri vardı. Hekimoğlu’nda da öyle. Her karakter ayrı bir hikayeye sahip, dizide hepsinden bir parça var. Kendini tekrarlayan, alışkın olduğumuz konular yerine bir ekip işi olduğu zaman benim daha çok ilgimi çekiyor. Senaryoyu okuduğumda çok hoşuma gitti. Yapımcılarla ilk kez toplantı yaptığımızda onlara, “Ben burada olmayı, bu karakteri canlandırmayı çok istiyorum,” dedim. House dizisini biliyordum ama izlememiştim, izlemeye başladım ve tabii hevesim arttı. Elimizde hazır bir senaryo, hazır bir dünya var. O dünyada olmak çok güzel.
 

  • Canlandırdığınız Emre Acar karakteri Ateş Hekimoğlu’nun ekibinde, kardiyoloji ve yoğun bakım uzmanı. Bir doktoru canlandırmak zor olsa gerek, role nasıl hazırlandınız?

İlk olarak ekipçe hep beraber Çapa Tıp Fakültesi’ne gittik. Orada bir doktor grubuyla iki günümüzü geçirdik. Bizim dizide yaptığımız gibi hastalıklara teşhis koydukları bir masa vardı, oturduk ve onları izledik. Binde bir, bazen milyonda bir görülen özel hastalıkları orada tanıdık. Böyle şeylerin var olabileceğini ilk defa gördük, şaşırdık, üzüldük, korktuk… Doktorların tepkilerini gözlemleme fırsatı bulduk. Daha sonra herkes kendi branşındaki doktorla görüşmeye başladı. Ben de Okan Üniversitesi’nde kardiyoloji uzmanına gittim. Bir buçuk günümü onunla geçirdim, hastalara teşhis koyduğu zamanlara ve tedavi süreçlerine tanık oldum. En ufak bir kalem hareketinden ışık tutmaya kadar hepsini öğrenmeye, öğrendiklerimizi de ekrana yansıtmaya çalıştık. Hala başımızda hemşireler, doktorlar var, sıkıştığımız noktalarda onlara danışıyoruz.

  • Ekipteki herkesin bir hikayesi var ve yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Örneğin yakın zamanda Emre’nin Zeynep’e bir şeyler hissettiğini öğrendik.

Emre’nin geçmişinde ailesiyle ilgili büyük bir dram var, hatta dergi yayınlandığında bu ortaya çıkmış olacak. Emre’nin Zeynep’e, Zeynep’in de Hekimoğlu’na zaafı var, bu nedenle içerde bir çatışma olacak. İnsanlar böyledir; birini beğenirsiniz, tanımak ister, nabzını yoklarsınız. Onunla zaman geçirir, duygu ve düşüncelerini öğrenmeye çalışırsınız ve ancak ondan sonra hislerinizi açığa çıkarmaya başlarsınız. Doktorluk zaten çok zor bir meslek, o ağırlığın içinde duyguyu vermek de zaman alıyor. Her şey açığa çıkacak zamanla.
 

  • Aşk Tesadüfleri Sever 2 filminde de Niko Kazantzidis rolünde izliyoruz sizi. Nasıl biri Niko?

Niko, dedesi 1940’larda İstanbul’a taşınmış Yunan bir adam. Aile terbiyesi almış, temiz biri. Bu hikaye onun için 60’lı yıllarda başlıyor. Muharebe zamanları, Yunanlıların Yunanistan’a, Türklerin Türkiye’ye gönderilme süreçleri. Niko o dönem bir kıza aşık oluyor. Sonra eve bir mektup geliyor ve gitmek zorunda olduklarını öğreniyor, hem kendi içinde hem de ailesinde bir kaos oluyor tabii. Kökeni Yunan olsa da o artık Türkleşmiş biri, gitmek, bırakmak istemiyor. Film bir günümüzde bir geçmişte geçiyor, ben geçmiş tarafındayım.

  • Peki siz tesadüflere inanır mısınız hayatta?

Aslında şansa çok inanırım. İnsanların birbirleriyle karşılaşmalarının bir sebebi olduğunu düşünüyorum çünkü herkes birbirine bir şey öğretiyor. Geçenlerde bir röportajda söyledim, yine aynısını söyleyeceğim, “Hayat tesadüfleri sever, aşk bundan nasiplenir.”
 

  • Peki siz eski dönemlerden en çok hangisinde yaşamak isterdiniz?

80’lere, 90’lara kadar her şey daha temizdi. Duygular saftı, daha yavaş, güzel ve samimiydi hayat. O yüzden de 1960’lar başta olmak üzere o dönemlerin öncesinde doğmayı, eski İstanbul’da yaşamayı isterdim.

  • Abiniz İsmail Ege Şaşmaz’la ilişkiniz nasıl? O da oyuncu, birbirinizi yönlendirir misiniz?

Çok güzel bir ilişkimiz var. Yönlendirmekten çok paylaşıyoruz, birbirimize öğrendiklerimizi anlatıyoruz. Onun eksiğini ben, benim eksiğimi o kapatıyor. İkimiz için de her şey çok güzel gidiyor. Çabalıyoruz, yerimizde durmamaya çalışıyoruz, hayaller kuruyoruz, beraber bu yolda yürüyoruz.
 

  • Kardeşiniz Yalın ailenin en minik ferdi. Abi olmak sizde neleri değiştirdi?

Evet, 16 Şubat’ta iki yaşında olacak. Kız olursa adını abim erkek olursa ben koyacaktım, ben koydum. Onu ilk kucağıma aldığımda garipsemiştim, baba gibi hissediyorsunuz, bir sorumluluk yükleniyor omuzlarınıza. Bir can o, sizden bir parça. Artık onun için çalışıyorsunuz gibi geliyor, büyüteceksiniz, öğreteceksiniz, göstereceksiniz. Tabii o da bizi büyütüyor.

  • Eskiden şarkıcı olmak istediğinizi okudum. Söylüyor musunuz hala?

Profesyonel değilim ama söylemeye çalışıyorum. Her tarzı seviyorum ama piyano, keman altyapılı daha soft müzikler hoşuma gidiyor. İstanbul’a gelmeden önce Manisa’da altı ay şan dersi almıştım, sonra tiyatroyla tanıştım. Sahneye çıktığımda kafamda kurduğum bütün gelecek değişti. O yüzden oyuncu olmaya karar verdim. Oyunculuğun içinde her şeyin olduğunu fark ettim. Özgür bir alan, ne isterseniz, neyi seçerseniz o olabiliyorsunuz.
 

  • Ekipçe de konuştuk, beliniz yok denecek kadar ince! Hangi sporları yapıyorsunuz?

Sporu seviyorum, yaklaşık sekiz yıldır düzenli olarak yapıyorum. Vücut geliştirme ve koşu başta olmak üzere aslında bütün sporları yapmaya çalışıyorum. Lise zamanlarımda da bütün aktivitelere katılmak isterdim. Ama kaslarımı geliştirmek için değil, tamamen kendi sağlığım için, iyi hissetmek için yapıyorum sporu. Nasıl bir rutininiz olduğu metabolizmaya, vücudunuza bağlı. Ben vücudumu olduğu haliyle seviyorum. Yediklerime dikkat ediyorum ama arada kaçamak yaptığım oluyor.

  • At binmeyi de seviyorsunuz.  Atlar çok duygusal canlılar, onlarla iletişiminiz nasıl?

Atlar dünyanın en temiz, en akıllı, en duygusal hayvanları. Benim rahmetli dedem faytoncuydu, onunla çok gezdik zamanında, atla büyüdük biz. Adı Efe’ydi hatta. O yüzden atlar hep hayatımın bir parçası oldu. Evimde tabloları vardır, aşığım onlara, fırsat buldukça ata binmeye çalışırım. Nankör bir branş, yapmadıkça unutuyorsunuz o yüzden zaman zaman gitmeniz gerekiyor.
 

  • Nasıl dinleniyorsunuz, kendinize ait ritüelleriniz neler, müdavimi olduğunuz bir yer var mı İstanbul’da?

Benim müdavimi olduğum tek yer evim. Sevdiğim insanlarla evimde dinlenebiliyorum. Tek başımayken de sakin bir müzik açıp oturup kafa dinlemeyi çok seviyorum.

  • Pek bilinmiyor ama güzel bir ilişkiniz varmış… Nasıl yürütüyorsunuz?

Doğru iletişim çok önemli, karşı tarafın yaptığı bir şey diğerinin hoşuna gitmiyorsa onu yapmamalı, ya da tam tersi. İlişkide her şey karşılıklı. Herkes birbirinin açığını kapatacak, karşısındakine bir şey öğretecek. Birbirlerine kattıkları ne kadar çok olursa o kadar var olacaklardır çünkü ilişkide. En azından ben böyle yaşamaya, öğrenmeye çalışıyorum. Birbirini tanımak için zaman lazım, bütün açıklarınızı ortaya sermek lazım ki temiz kalabilesiniz. Konuşmaktan korkmamak, kaçmamak, fikirleri açık açık söylemek lazım.
 

  • 2020’den beklentiniz, öncelikli hedefleriniz neler?

Tabii ki öncelikli hedefim sağlık, mutluluk, huzur, sonra bol bol iş. Ben çalışmayı çok seviyorum.Umarım doğru işler karşıma çıkar ve bu güzel yol devam eder. 2019 benim zirvem oldu, güzel bir hayatım var, güzel işlerde bulundum, çok güzel insanlar tanıdım. Bu hayat paylaştıkça güzel. 2020 umarım 2019’dan da güzel olur.

İlgili Makaleler